Hukuk, adalet adına her anlamda ve izahı mümkün olmayan çok garip günlerden geçiyoruz.
Malûm; 1 yıl önce Ayhan Bora Kaplan’a, “çıkar amaçlı suç örgütü lideri” olduğu iddiasıyla Esenboğa Havaalanı’nda oldukça tantanalı bir operasyon düzenlendi. Devam eden operasyonlar sonucunda Kaplan’la birlikte 28 kişi tutuklandı ve toplam 61 sanıklı bir dava açıldı.
Daha gözaltındayken Bora Kaplan’a atfen yayımlanan ifadelerde, Süleyman Soylu ve dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın isminin geçtiği öne sürülünce soruşturma bir anda siyasallaştı. Kaplan operasyonunun Soylu’yu ve onun dönemindeki Ankara Emniyeti yetkililerini hedefe oturtmak üzere yapıldığı öne sürüldü.
Davanın iki önemli gizli tanığı vardı. Bunlardan “M7” kod Serdar Sertçelik, aynı zamanda davanın iki numuralı sanığıydı; o yüzden, elektronik kelepçe uygulamasına tabi olduğu halde yurtdışına kaçtığı ortaya çıktı.
Sertçelik’in yurtdışından yaptığı açıklamalarda, operasyonu yapan polislerin kendisini bazı siyasilerin ismini söylemeye zorladığını iddia etmesiyle birlikte de Bora Kaplan davası, iktidara 17/25 Aralık benzeri bir “darbe” girişimine evrildi.
Özellikle Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli ve AKP’li TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın sert tepkilerinin ardından da Bora Kaplan operasyonunu yapan polisler, gizli tanık Serdar Sertçelik’in kaçmasına yardım ettikleri suçlamasıyla önce açığa alındı, ardından tutuklandı.
Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 18 Temmuz’daki ilk duruşmasında tutuklu polislerden birisi, 3 Eylül’deki ikinci duruşmada da tamamı yurtdışı adli kontrol tedbiriyle tahliye edildi.
“Görevi kötüye kullanma, göreve ilişkin sırrın açıklanması, suçluyu kayırma, tanığı etkilemeye teşebbüs” suçlamalarıyla 2 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istenen ve 3 aylık tutukluluktan sonra tahliyesine karar verilen isimler şunlardı:
Eski Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik, eski KOM Şube Müdür Yardımcısı Şevket Demircan, eski KOM Şube komiserleri Ufuk Gültekin ve Gökhan Karaca.
Ya Tutuklama Ya Ev Hapsi
Polislerle ilgili son duruma gelelim.
Tahliye kararının verildiği gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “kaçmaları, saklanmaları veya kaçacakları şüphesini uyandıran olguların mevcut olması ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı” gerekçesiyle sözkonusu karara itiraz edip bu isimler hakkında yakalama kararı çıkarılarak yeniden tutuklanmalarını ya da ev hapsine alınmalarını istedi.
İtirazı görüşen Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi, “istenen cezaların alt ve üst sınırları ile tutuklulukta geçirdikleri süreyi” dikkate alarak, “yakalama kararının ölçülü olmayacağına” hükmettikten sonra komiserler Şevket Demircan ve Ufuk Gültekin’in “konutu terk etmeme” şeklinde adli kontrol altına alınmasını, Emniyet Müdürü Murat Çelik’in ise haftada bir gün karakola imza vermesini kararlaştırdı.
Bu polislerin tahliye edilmesine kimi siyasilerin de karşı çıktığını duymuştuk. Demek ki, böyle bir orta yol bulundu!..
Dosyaya hakim değilim, ama geçen haftanın en çok tartışılan olayı, kara para akladıkları iddiasıyla 20’şer yıldan 40 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istenen Dilan-Engin Polat çiftinin tahliyesi oldu. Hemen her kesimden tepki geldi.
Konumuzla ilgisi açısından altını çizmek istediğimiz ayrıntı şu:
Haklarında polislerden kat be kat fazla ceza istenen Dilan-Engin Polat da yurtdışı adli kontrol tedbiriyle tahliye edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da “kaçma ihtimalleri olduğu” gerekçesiyle bu tahliyelere itiraz edip tutuklanmalarını istedi. Ama mahkeme bu talebi reddetmekle kalmadı; adli kontrol tedbirlerini değiştirmeye bile gerek duymadı.
Hukuk adına ne garip tablo, değil mi?!
Sanığın İtirafçı Olma Dilekçesi Kasaya Konmuş
Ankara kulislerinde, polislerle ilgili bu gelişmelerin Bora Kaplan davasını nasıl etkileyeceği konuşulmaya başlandı. Haliyle, dikkatler dün başlayan bu davaya çevrildi.
Dünkü duruşmada iki ilginç olay yaşandı.
İlki şöyle:
Mahkeme Başkanı, davanın önemli sanıklarından birisine, “Cezaevinden dilekçe gönderip etkin pişmanlıktan falan söz etmişsin.” dedi. Sanık, “Karıştığım bir olay yok. Olsa yapacağım da yok.” demekle yetindi. Başkan da hiç bunun üzerine gitmedi.
Duruşmanın ilerleyen saatlerinde avukatlar dosyada bulamadıkları bu dilekçenin peşine düşüp nerede olduğunu sormuş olmalı ki, Başkan şu açıklamayı yaptı:
“Adli tatilde ben yokken, mahkeme heyeti tutanak tutup kasaya almış. Kasada olmasına gerek yok. Dosyaya alınması için havale ettim, isteyen görebilir.”
İşte o dilekçeye ulaştık. Bakın neler yazmış:
“Sayın Heyet, mahkeme süresinde geçerli tedirginliklerimden dolayı dile getiremediğim canlı olarak görgü tanığı olduğum üç güvenlik yaralama olayını ileride telafisi olmayacak daha büyük zararlara sebep olacağını düşündüğüm için etkin pişmanlık yasasından faydalanarak anlatmak istiyorum. Dosya kapsamındaki diğer suçlar da ne kadar aydınlanırsa suçlarla dahlim olmadığı o kadar ortaya çıkar düşüncesiyle; yan koğuşumda yatan, eski tarihlerden de tanıdığım A.K. isimli arkadaşımı etkin pişmanlıktan faydalanmasına ikna ettim. Kendisi Mahfuz Tatar ve Erkan Doğan olayının canlı tanığı, Semih Arslan olayının da kısmen bilgi sahibi. Lakin olayların tamamını anlatırsa çok düşman edineceğini düşündüğünden mahkemede sadece sanığı olarak yargılandığı Erkan Doğan olayını tek anlatmayı düşündüğünü ara ara dile getiriyor, sonunda anlatmak zorunda bırakılırsa geri kalanlarını da anlatırım diyor. Bugünlerde bir olay yaşanmış. A.K.’nin anlattığına göre tanış olduğu birileri, ailesinin yaşadığı evin önünden geçerken A.K.’nin ablasına, ‘A.’ya söyleyin, F.’nin aklına uyup etkin pişmanlıktan faydalanmasın. Biz Erkan Doğan’ı bağladık bu mahkeme hepsi tahliye olacak’ demiş ve abisini de biri gizli numaradan arayıp tehdit etmiş. Ben etkin pişmanlık olayını kimseye anlatmadım. Tahminimce ben ikna ettiğim için yapacağı tanıklığın sorumluluğunu bana yüklemek için kendileri bu şekilde duyurttular. Ben zaten bu işe koyulurken olanı tüm tehlikeleri tüm ihtimalleri düşündüm, hiç biri işlemediğim suçlardan yatacağım ceza kadar ağır gelmeyeceği kanaatindeyim. Uygun görürseniz mahkeme öncesinde ikimizi dinlemenizi talep ediyorum ve gerek mahkeme aşamasında gerekse sonraki süreçte tanık koruma programına alınmayı talep ediyorum.”
Anlatılanlar doğru veya değil, bunu bilemeyiz. Gördüğümüz, bu dilekçe 14 Ağustos’ta bir başka mahkemenin kayıtlarına girmiş. Sonra, Başkan’ın söylediğine göre, bir tutanakla kasaya konmuş.
25 gün sonra mahkemede, dilekçede bilgi verilmesiyle yetinilip geçildiğine göre; demek ki, ya dikkate alınmadı ya da!..
İster misiniz Polisler ve Bora Kaplan Birlikte Yargılansın
İkinci ilginç olaya gelelim.
Dünkü duruşmada tanık ifadelerine karşı savunmasını yapıp tahliye talebinde bulunan Bora Kaplan, soruşturmayı yürüten polisleri suçlayarak iki davanın birleştirilmesini isterken, “Beraber yargılanalım.” dedi.
Davaya yarından itibaren Cuma’ya kadar, belki önümüzdeki hafta da devam edilecek ve ara kararlar ondan sonra açıklanacak.
Durum bu iken, dünkü celsede Bora Kaplan’ın bu talebinin ardından Mahkeme Başkanı, sürpriz bir şekilde, polisler hakkındaki iddianamenin ve duruşmanın SEGBİS çözümlerinin istenmesi için 13. Asliye Mahkemesi’ne müzekkere yazılmasına karar verdi.
Tüm bunlardan sonra gel de “Sahi, neler oluyor?” diye sorma!..
Müyesser YILDIZ
10 Eylül 2024
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/bora-kaplan-operasyonunu-yapan-polislere-ev-hapsi-ve-otesi-50330