İçeriğe geç

Subay Andını Yazan Teğmene Ne Oldu?

Teğmenlerin mezuniyet töreni bittikten sonra kendi aralarında kılıç çatarak, gelenekselleşen subay andını okuyup, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye haykırmalarından vesayet ve darbe çıkarma çabaları sürüyor.

Erdoğan, 30-50 teğmenin “evelallah temizleneceklerini” açıkladıktan beş gün sonra Milli Savunma Bakanlığı kaynakları bir kez daha konunun “büyük bir titizlik ve hassasiyetle araştırılıp incelendiğini”, “inceleme sonucunda yapılacak tespitlere göre; kastı, kusuru, ihmali veya sorumluluğu olan personel hakkında gereken işlemin yapılacağını” bildirdi.

MSB bunları söyleyedursun, iktidar medyası hüküm kesip akıl vermekten vazgeçmedi.

Örneğin; “Dışarıdakiler kadar içeride teğmenlere emir ve teşvik verebilecek konumdaki Takım-Bölük-Tabur-Alay Komutanlığı düzeyinde rütbelilere dikkatli bakmak gerekiyor.” önerisinde bulundular.

Dahası Bölük Komutanı Binbaşı M.’nin üzerine gidilince emekliliğini istediğini öne sürüp, “Asıl tabur kıdemlisi olan teğmenin ve onun etrafındaki grubun dışarıdaki bağlantılarının üzerinde durulduğunu, emekli subaylarla irtibatlarının incelendiğini” bildirdiler. Hatta teğmenlerin “2016’dan beri edilmeyen yeminin provasını izinli oldukları zamanda dışarıda yaptıklarını” falan belirlediler!..

Öncelikle bu iddiaların bir bölümü ile ilgili edindiğimiz bilgileri paylaşalım.

Teğmenler halen izinli olduğu için hiçbirisinin bilgisine başvurulmadı. Bu işlem ancak ayın 15’inden sonra yapılabilecek ve soruşturmaya muhtemelen o yemini okutan dönem birincisi Ebru Eroğlu’nun da göreve başlayacağı Polatlı Topçu Okulu’ndan başlanacak.

Bu arada bundan sonrası için işi sıkı tutmak üzere Kara Harp Okulu’nda birtakım düzenlemelere gidildi. İlk etapta göreve kısa bir süre önce başlamış olan 10 takım komutanının değiştirilmesi planlandı. Ancak daha sonra bundan vazgeçilerek dışarıdan ilave takım komutanları atanıp normalde 15-20 olan takım sayısı 35’e çıkarıldı.

Günlerdir adeta günah keçisi ilân edilen Bölük Komutanı Binbaşı M’nin durumuna gelince; tümüyle ailevi sebeplerden dolayı TSK’dan ayrılmaya 1 yıl önce karar vermiş. İşlerini ayarladıktan sonra da ayrılık kararını hayata geçirmiş. Öyle ki daha geçtiğimiz Şubat’ta yerine atanacak komutan için arayışlar başlamış.

Andı Yazan “FETÖ’cü” mü?

Hatırlarsınız; teğmenlerin o töreninden sonra okunan andın tarihçesi epeyce tartışıldı. Bunun ne zamandan beri okunduğumun üzerinde durmayan iktidar medyası, ısrarla 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kaldırıldığını, haliyle “korsan” olduğunu öne sürdü.

Biz de emekli bir Orgeneralin ağzından bu andın ilk kez 1995’teki dönem birincisi tarafından kaleme alıdnığını, Alay Komutanı Kurmay Albay Eyüp Kaptan ve Okul Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın onayıyla okunduğunu, ilerleyen yıllarda da Genelkurmay Başkanlığı tarafından bunun tüm mezuniyet törenlerinde okunması için tamim yayımlandığını ve 2023 yılına kadar okunduğunu yazdık.

Nitekim dün Milli Savunma Bakanlığı kaynakları da, andın ilk defa 29 Ocak 1999’da yönergeye eklenerek mezuniyet törenlerinde okunduğunu ve uygulamanın 29 Mart 2023’te yönergede yapılan değişikliğe kadar sürdüğünü açıkladı.

Şuraya geleceğiz; bizim bu yazımızdan sonra kimi yazarlar, geçen yıl albay rütbesinde emekli olduğunu belirttiğimiz andı yazan teğmenin ismini vermemizden huylanıp hem niye emekli olduğunu sorguladı hem de kimi örneklerden hareketle, “FETÖ’cü olabilir mi?” imasında bulundu.

O halde tane tane anlatalım.

Andın tarihçesini anlatan general, bir şeyleri gizlemek için değil, gerçekten o teğmenin ismini bilmediği için söylemedi. Bilip söyleseydi de yazmazdık.

O imalar üzerine araştırdık ve bu teğmenin “FETÖ’cü” olduğu için değil, hem “FETÖ” döneminde hem de sonraki yıllarda gadre uğradığı için tamamen kendi istek ve iradesiyle emekliye ayrıldığını öğrendik.

Bir Değil İki Teğmen Yazdı

Haydi tarihi iki bilgi daha verelim.

Birincisi; 1995’te o andı bir değil iki teğmen ortaklaşa kaleme almış. İktidar cenahından merak edecek olanlar için belirtelim; ikinci teğmen de “FETÖ’cü” falan değil, o da kendi istek ve iradesiyle emekli olmuş.

İkincisi; bu iki teğmenin kaleme aldığı andın ilk hali şöyleymiş:

Ant içeriz ki; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller, karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk İstikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacak ve şerefimizle öleceğiz. Kanımız ve canımız bu cennet vatana feda olsun.”

İlerleyen yıllarda ise küçük bir değişiklik yapılarak, “Kanımız ve canımız bu cennet vatana feda olsun” cümlesinin yerine Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözü konmuş.

Sadede gelirsek; ağzını açan, Atatürk’le ilgili bir rahatsızlıklarının olmadığını vurguluyor… “Ne mutlu Türküm diyene” sözüyle ilgili hissiyatları malûm; ama anddaki ifadelerin tamamı Anayasa’da yer aldığına göre, herhalde onlardan da rahatsızlık duymamışlardır…

Bulabildikleri yegâne gerekçe; “korsan yemin”miş… Neredeyse 30 yıldır okunan andın korsanı mı olurmuş?!

Siz teğmenleri infaz etmeyi bırakıp evvela o andın hangi gerekçeyle kaldırıldığını açıklayın, biz de bu rahatsızlığın gerçek sebebini öğrenelim, olur mu?!

Ne mutlu Türküm diyene.

Müyesser YILDIZ
13 Eylül 2024

Kategori:Uncategorized