![](https://muyesseryildiz.com/wp-content/uploads/2025/02/14022025aodddaeg.jpg)
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını getiren de AİHM kararlarının iç hukukumuzun üzerinde sayılmasını sağlayan da AKP iktidarıydı. Ama artık işine gelmediğinde ne Anayasa Mahkemesi ne AİHM kararını tanımayan da AKP iktidarı oldu.
Önceki gün bir başka uluslararası organın; BM İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu’nun Türkiye aleyhine aldığı “şok” kararı yazdık.
“Şok” niteliğindeydi; çünkü BM’ye göre, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün “1 numarası” denilen, bu nedenle 141 kez ağırlaştırılmış müebbet ve binlerce yıl hapis cezasına çarptırılan eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk Akın Öztürk, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin hükümlerine aykırı olarak keyfi tutuklanmış ve adil yargılanmamıştı. Bu nedenle derhal serbest bırakılması, kendisine tazminat ödenmesi ve söz konusu hukuk ihlâllerini yapanlar hakkında soruşturma açılması gerekiyordu.
İlginçtir; Ankara’da yaprak kımıldamadı; “Eyyy BM… Bu kararı tanımıyorum, uygulamıyorum… Türkiye BM’den büyüktür.” diyen tek bir kişi çıkmadı.
Oysa Akın Öztürk kararında o taleplerin yanı sıra önemli vurgular vardı.
Örneğin; son 7 yılda keyfi tutuklamalarla ilgili olarak Türkiye’den Çalışma Grubu’na iletilen dava sayısında önemli bir artış olduğuna dikkat çekilirken, “uluslararası hukukun temel kurallarını ihlâl eden yaygın veya sistematik tutuklamaların veya diğer ağır özgürlükten yoksun bırakmaların insanlığa karşı suçlar oluşturabileceği” uyarısında bulunuldu…
Akın Öztürk hakkında bildirilen görüşün mümkün olan tüm araçlarla ve mümkün olduğu kadar geniş bir şekilde duyurulması istendi…
Akın Öztürk’le ilgili kararların 6 ay içinde hayata geçirilmemesi halinde İnsan Hakları Konseyi’ne “eylem tavsiyesinde” bulunulacağı kaydedildi…
Ve Çalışma Grubu’nun Türkiye’ye en son Ekim 2006’da yaptığı ziyaretten sonra yeni bir ziyaret için “uygun zaman” olduğu bildirildi…
15 Yılda Nereden Nereye
BM’nin bu kararının bir başka önemi; ülkemizde hukukun nereden nereye geldiğini, neyin değişip değişmediğini bir kez daha anlamamızı sağladı.
Nasıl mı?
Malûm, 15 yıl önce TSK’nın belini kıran Balyoz kumpası yaşandı ve 250 subay cezaevine atıldı.
O vakitler onlar da BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na müracaat etti. Temmuz 2013’te görüşünü açıklayan Çalışma Grubu, aynen bugün olduğu gibi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin, “keyfi tutuklama, adil yargılama ve savunma hakkına” ilişkin maddelerinin ihlal edildiği sonucuna varıp, Türkiye’den bu durumun telafi edilmesini istedi. Ayrıca sanıkların tazminat hakkının doğduğuna hükmetti. Yine bugünkü gibi, “Türk Hükümeti’nin belirtilen ihlallere ilişkin bir cevap vermediği” kaydedildi!..
Balyoz kararında ihlâllere ilişkin çok önemli tespitlerden birisi; dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın tanıklıklarına başvurulmamasının, gerçeğin ortaya çıkarılması açısından önemli bir eksiklik olarak görülmesiydi.
Akın Öztürk’ün şikâyet başvurusunda da; isim belirtilmeden dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, 2. Başkan Orgeneral Yaşar Güler gibi önemli tanıkların duruşmada değil, özel celsede dinlenmesine dikkat çekildiğini kaydedelim.
Çalışma Grubu’nun Balyoz kararının ardından bunun “bağlayıcı” olup olmadığı tartışmaları başladı; “bağlayıcı değil, ama sembolik anlamı ve moral etkisi büyük” denildi.
Bu arada TRT “ismi verilmeyen bir yetkiliye” dayanarak, Çalışma Grubu’nun raporunun BM Genel Sekreterliği’ni bile bağlamadığını savundu. “FETÖ”nün gazeteleri Zaman ve Bugün de bu iddiayı aynen haberleştirdi!..
BM Çalışma Grubu’nun kararı, 2013’te Balyoz kumpası kararlarının Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ndeki temyiz duruşmaları sırasında da gündeme getirildi. Av. Hüseyin Ersöz, kararın bağlayıcı olduğunu vurgulayıp bunun göz önünde bulundurulmasını istedi.
Ama heyet oralı olmadı, mahkûmiyetleri onadı.
İşin peşini bırakmayanlardan birisi, Balyoz kumpası sanıklarından emekli Albay Mustafa Çalış’tı. Silivri Cezaevi’nden Adalet Bakanlığı’na defalarca yazı yazıp BM Çalışma Grubu kararının bağlayıcı olup olmadığını sordu.
Oradan cevap alamayınca 21 Ocak 2014’te dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdı. Cumhurbaşkanlığı bu yazıyı Adalet Bakanlığı’na havale etti. Halen Avrupa Konseyi Daimi Temsilciliğimizde görevli olan, dönemin Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkan Yardımcısı Dr. Yavuz Yılmaz da 14 Nisan 2014’te Bakan adına Mustafa Çalış’a şu cevabı gönderdi:
“İsviçre/Cenevre’de faaliyet gösteren BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na, Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve ülkelerce imzalanmış diğer uluslararası sözleşmelerde öngörülen ilkelere aykırı olarak özgürlükten yoksun bırakılma iddialarına ilişkin örüş bildirmek, değerlendirmeler yapmak ve bu kapsamda gerekli gördüğü durumlarda ülkelere ziyaret düzenlemek gibi yetkiler verilmiştir. Bireyler de haklarındaki özgürlükten yoksun bırakma kararının keyfi olduğu iddiasıyla Çalışma Grubuna başvurma hakkına sahiptir.”
Bugüne gelelim.
Balyoz kumpas kararını onayan dönemin Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkan ve üyeleri halen “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla Yüce Divan’da yargılanıyor. Hatta dün de duruşmaları vardı. İşte önceki duruşmalar sırasında emekli Albay Mustafa Çalış yine BM Çalışma Grubu kararlarının bağlayıcı olup olmadığını sordu. Sanıklar, “bağlayıcı değil” şeklinde cevaplar verince de Adalet Bakanlığı’ndan gelen o yazıyı AYM heyetine sundu.
15 yılda hukuk namına değişen hiçbir şeyin olmadığı, aksine daha da geriye gidildiği ortada. Baksanıza; 15 Temmuz’un “1 numarası” denilen Akın Öztürk hakkında verilen kararda bile ne içeriğin ne de olası sonuçların tartışılmasına gerek duyuluyor!..
Müyesser YILDIZ
14 Şubat 2025
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/balyozdan-15-temmuza-degisen-ne-73351