
Maalesef yüzlerce gencimiz daha cezaevi nüfusuna kaydedildi!..
Sebep; Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına tepki göstermek için düzenlenen eylemlere katılmaları.
Evvela İmamoğlu’nun tutuklanmasını Ankara’daki yargı çevrelerinin bile anlayamadığını belirtelim. Söyledikleri şu:
“Diploması iptal edildikten sonra maksat hasıl olduğuna göre, tutuklama işi nereden çıktı da durup dururken ülke bu ortama sürüklendi?”
Herhalde siyasi amaçlı olduğu belli olan diploma iptalinin konuşulup tartışılmasının önüne geçmek için hemen bir gün sonra “yolsuzluk” suçlamasıyla gözaltına alınarak itibarsızlaştırılmak istendi.
Bu ülkede özellikle devr-i iktidarlarında yolsuzluktan kaç kişi tutuklandı veya kim itibarsızlaştıysa?!
Ama galiba toplumun, özellikle gençlerin tepkisini hesaplayamadılar.
Hesaplayamadıkları gibi, bu kadar gün geçti; hâlâ tepkilerin sebebini de anlayamadılar.
Demokrasi “Tramvay” Olunca
Demokrasiyi “tramvay”, yargıyı “araç” sayanlar için anlamı yok; ama yine de “eski Türkiye”deki Erdoğan’ın görüşlerini hatırlatalım.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken, 13 Aralık 1997’de 28 Şubat sürecine karşı düzenlenen “Demokrasi Sempozyumu”nda devleti şöyle eleştirdi:
“Devlet bir ideolojiye sahiptir ve sadece kendi ideolojisinden yana olanları güçlendirmektedir. İdeolojisine yandaş olmayanları dışlayarak etkisiz kılmaya çalışmaktadır… Bizim açımızdan ‘farklılık’ bir zaaf ya da giderilmesi gereken bir rahatsızlık değildir. Farklılıkları ancak insana ve millete hürmet etmeyen totaliter rejimler yok etmeye çalışır.”
Demokrasi ve hukukla ilgili şu değerlendirmeleri yaptı:
“Demokratik ideallerin ve mekanizmaların, demokratik olmayan amaçlara ulaşmak için kullanılması ahlaki açıdan yanlıştır… Hiçbir kamu yararı, kesinlikle temel hak ve hürriyetlerden üstün olamaz. Hiçbir kanun, hukukun üstünlüğünü zedeleyemez. Demokrasinin olmadığı yerde cumhuriyet, hukuk devletinin olmadığı yerde kanunlar, insan haklarının olmadığı yerde kamu yararı olamaz. Bu durum, millete hizmet eden meşru bir devletin değil, olsa olsa milleti ezen gayrı meşru bir devletin ifadesi olur.”
En nihayetinde şunu vurguladı:
“İnsanoğlunun özgürlük aşkı, öyle karşısında herhangi bir şeyin kolay kolay duramayacağı kadar büyük bir aşktır.”
1998’de Yargıtay’ın, Siirt’te okuduğu şiirden dolayı verilen mahkûmiyet cezasını onamasının ardından da, “Toplumdaki ortak paydalarımızdan en önemlisi olan adalet duygusunu yaraladığınız zaman, yalnızca haksız mahkûmiyetlere yol açmış olmazsınız. Bu ülkenin hukuki geleceğini, bu milletin vicdanını da yaralamış ve kanatmış olursunuz. Bu yanlış kararları kendi çocuklarınıza, yaşadığımız dünyaya izah edemezsiniz.” dedi.
Çocuklar ve Gençler Görevini Yaptı Ya Siz?
İmamoğlu eylemlerine katılan çocuklar ve gençlerin çok büyük bölümü AKP iktidarı döneminde doğdu ya; buraya geleceğiz.
Erdoğan 26 Mart 1999 günü Pınarhisar Cezaevi’ne girerken, çocuklar ve gençlere şöyle seslendi:
“İlkokuldan üniversiteye kadar bütün çocuklarımıza ve gençlerimize buradan bir mesaj göndermek istiyorum. 2000’li yılların Türkiye’si sizin aydınlık ve güzel Türkiye’niz olacak; ama bunun için hepimizin çok çalışması gerekiyor. Ben kendi adıma içeride çok çalışacağıma söz veriyorum. Siz de okullarınızda sıkı çalışın. Her ne olmak istiyorsanız, olun; onun hakkını verecek şekilde kendinizi yetiştirin. İyi mühendisler, iyi öğretmenler, iyi doktorlar, iyi yöneticiler, iyi hukukçular, evet bilhassa iyi hukukçular, tekrar ediyorum, tekrar ediyorum bilhassa iyi hukukçular olmak için çok çalışın. Ben şimdi ödevimi yapmaya gidiyorum, sizler de ödevlerinizi iyi yapın.” (R. Tayyip Erdoğan Bir Liderin Doğuşu- Hüseyin Besli/Ömer Özbay)
Şimdi hangi birisini anlatalım?
Devr-i iktidarlarında her bakana göre eğitim sistemine geçilmesini mi?..
Anadolu’nun en zeki çocuklarının tarikatlara kaptırılması, sonra “suçlu” ilân edilmesini mi?..
Çocuklar ve gençlerin “ya İmam Hatip ya da özel okul” kapanına düşürülmesini mi?..
Sadece ilkokul, ortaokul değil üniversitelerin de iktidara göre tek tipleştirilmesini mi?..
Bir avuç insan zengin edilip sefa sürerken ailelerin, dolayısıyla onların imkansızlıklar içinde okumaya çalışmasını mı?..
Milletin siyaset eliyle kamplara bölünüp her yıl yeni “iç düşmanların” yaratıldığı, demokrasi ve hukukun alabildiğine rafa kalktığı bir ortamda yaşamalarını mı?..
“Silivri soğuktur” gibi bir tehditle büyümelerini mi?..
Şu kısacık yaşamlarının en kritik döneminde tanık oldukları maden facialarında, tren kazalarında, depremlerde, otellerde insanların göz göre göre yanması gibi büyük acıları mı; bunların hesabının sorulmadığını, sorulmayacağını görmelerini mi?..
Umutsuzluk, çaresizlik ve güvensizlik içinde gözlerinin ferinin sönmesini mi?..
İlla da; “iyi mühendisler, iyi öğretmenler, iyi doktorlar, iyi yöneticiler, iyi hukukçular” oldukları halde “yeni Türkiye” ideolojisine yandaş olmadıkları için atanmamalarını, mülakatlarda elenmelerini, kendilerine “giderlerse gitsinler” denmesini mi?..
Hasıl-ı kelâm; gençlerin derdi İmamoğlu değil. O, sadece sırtlarına yüklenen, bu hiç hak etmedikleri ağır heybeyi taşıran son damla oldu.
Ama anlamıyorlar, anlamak ve görmek istemiyorlar. Baksanıza; Pikaçu’dan bile “psikolojik harp, provokasyon; kanunsuzluğu, vandallığı gençlere sevimle gösterme çalışması, yıkıcı sivil itaatsizlik” gibi sonuçlar çıkarıp işi yine “dıj güçlere” bağladılar.
Bari bir kere “Galiba ayranımız biraz ekşi.” deseler, biraz da kendilerini sorgulasalardı… Ne gezer!..
Ülke bu halde, gençler hapisteyken bayram yapabilenlerin bayramı kutlu olsun…
Müyesser YILDIZ
31 Mart 2025
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/genclerin-heybesi-tasti-79973