İçeriğe geç

Atatürk’e Küfredene Küfretme Suçu!..

Bugün ülkemizin kurtarıcısı, devletimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 87’nci yıldönümü.

Birileri var güçleriyle Atatürk’ün önce izlerini, sonra adını silmeye çalışırken, nasıl olduysa Kocaeli Valiliği’nin talimatıyla Kocaeli Müftülüğü, ölüm yıldönümü münasebetiyle camilerde mevlid okutulmasını kararlaştırdı.

Vay, sen misin bunu yapan!..

Dini kendi tekellerinde zannetmekle kalmayıp, kimin Müslüman olup olmadığına karar vermeye yeltenen kimi güruh ve kişiler ayağa kalktı. Şu hezeyanlara bakar mısınız?

Dayatma… Bu uygulama mevzuata ve teamüllere aykırı… Diyanet İşleri Başkanlığı neden bypass ediliyor?… Laikçi bağnazları gönülleme gayreti mi?.. Yüce dinimiz İslâm, din görevlilerimiz ve camilerimiz; bürokratların, siyasilerin, birtakım ideolojik çevrelerin keyfine göre üzerinde tepineceği politik bir istismar alanı değildir… Ne camiler laiklik ve Kemalizm testi mekânlarıdır ne de din görevlileri laikçi bağnazların emir emiridir… Anıtkabir’de cami inşa edilip orada sürekli Kuran-ı Kerim ve Mevlid-i Şerif okunsun.”

Şunlar da var:

Mustafa Kemal kendisi istemediği halde, onu Müslüman gibi göstermeye çalışmak ve ona Kuran veya mevlit okutmak, dinen caiz olmadığı gibi, büyük vebali de var… İslâmiyet’e göre, Atatürk’e dua edilmesi ve/veya övülmesi uygun değil… Ne diye ve kime ellerinizi açarak ve kimin için dua edecekseniz; mesela ‘Allah’ım senin dinine savaş açmış, Resulü’nün hilafetini lağvetmiş, indirdiğin şeriatını yasaklamış, devletimizin dini İslâm iken bunu kaldırmış yerine laiklik koymuş, sarığımızı yasaklamış, Yahudi şapkasını takmamızı mecbur etmiş bir insanı biz çok seviyoruz sen de sev ve cennetine koy’ diye mi dua edeceksiniz?.. Tağut reddedilir, tağuta rahmet ve mevlit okunmaz.”

Bu ise sözüm ona Ayasofya’nın eski baş imamının hadsizliği; kendisince, “Müslüman olmayana rahmet okumak caiz değilmiş”!..

Ya -tepkiler üzerine paylaşımını sonradan silse de- güya şu profesöre ne demeli; o da, “Atatürk, İslâm’ı bu topraklardan söküp atmaya çalışmışken ve bu tip dini merasimlere karşıyken, Atatürk için mevlit okutmak kimi memnun etmek için?” diye buyurdu.

Herkes kendine yakışanı yaparmış; onlar da yaptı, yapmaya devam ediyor.

Bundan daha vahim ve elim olan; kendilerine en ufak bir söz edildiğinde ortalığı ayağı kaldırıp yargıyı harekete geçirenlerin, ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu Atatürk’e edilen bu küfür ve hakaretlere karşı, “Bu ne cüret, hadsizlik, terbiyesizlik. Kendinize gelin, saygılı olun.” bile diyememesidir!..

Vahdettin’e “Hain” Diyen Yüzbaşının Başına Gelenler

Durum bu iken, Vahdettin’e “hain” diyen Yüzbaşı C.H.’nin başına gelenleri hatırlamamak olmaz. Çünkü yeni gelişmeler var.

Olay özetle şuydu:

2018’de Suriye’de gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekâtı’nın 41’inci gününde Keltepe bölgesinde şehit edilen 9 askerimizin naaşlarının teröristlerin eline geçmesini engellemek için taarruz düzenleyip o tepeye bayrağımızı diken ve sonrasında Erdoğan’ın takdirlerine mazhar olan C.H., Kasım 2021’de yeni görev yeri olan Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı Öğretim Başkanlığı’nda bazı astsubaylarla eğitimdeki aksaklık ve eksiklikleri konuşurken, konu Atatürk-Vahdettin tartışmasına dönüşür. C.H., Atatürk’e sahip çıkıp Vahdettin’e “hain” dediğini hatırlatırken, astsubay C.D., “Padişahlara hain diyen haindir” karşılığını verir ve küfürleşme yaşanır.

Bunun hemen öncesinde 10 Kasım’da yaşanan bir olay daha vardır. Yüzbaşı C.H., o gün Atatürk’ü anma töreni yapılıp yapılmayacağını sorar. Yapılmayacağı bildirilince, tepki göstererek Albay’a gider ve “Yabancılar bile anıyor. Nasıl olur?” der. Albay isteksizce, “Benim yazmam olmaz, sen WhatsApp’tan yaz.” cevabını verir. O da yazar ve anma töreni öyle yapılır.

Atatürk-Vahdettin kavgasına dönersek; konu idareye intikal eder. Yüzbaşı C.H.’nın beyanı alınmadan, C.D. ve odadaki diğer astsubayların anlatımlarına göre düzenlenen bir tutanakla soruşturma başlatılır.

Günler sonra ise tutanağa yeni bir bölüm eklenip, Yüzbaşı C.H.’nin “Cumhurbaşkanına hakaret ettiği” yazılır.

Bunun ardından C.H.’nin görev yeri dört kez değiştirilir, aylıktan kesme cezası verilir, açığa alınır ve Jandarma’dan ihracı gündeme gelir. Ayrıca “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulur.

O suç duyurusu üzerine hazırlanan iddianamede dahi; “C.H. aleyhine ifade veren dört astsubayın ‘aynı rütbe ve görevde bulunmaları sebebiyle beyanlarının mesleki dayanışmaya matuf olabileceği’”, olaydan sonra düzenlenen tutanakta “Cumhurbaşkanına hakaret” iddia ve isnatlarının yer almadığı, bunun da C.H. lehine bir delil olduğu vurgulanır; ama sonuçta C.H. hakkında Erdoğan’a hakaretten dava açılır.

2022’den beri devam eden davada C.H.’nın avukatları, Atatürk-Vahdettin tartışmasının büyüyeceği anlaşılınca, “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasının kurgulandığını, bunu yapanların da Menzil tarikatı olduğunu anlatır… İdari soruşturmada neredeyse kelimesi kelimesine aynı ifadeleri veren tanık astsubaylar, duruşmalarda çelişkili beyanlarda bulunur.

Bu arada Yüzbaşı C.H.’ye verilen tüm idari cezalar, idare yargı tarafından iptal edilir.

Son olarak Jandarma’dan ihracını görüşen İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, C.H.’nin “Cumhurbaşkanına hakaret etmediğine” kanaat getirip ihraç talebini reddederken, “astlarıyla böyle bir tartışmaya” girdiği gerekçesiyle, C.H.’ye 16 ay rütbe durdurma cezası verilir. Ancak idare mahkemesi, bu kararı da iptal eder.

Nihayetinde C.H. Binbaşı olur, ama üçüncü kez Doğu’ya tayin edilir.

Erdoğan’a hakaret davasına gelince; esas hakkında mütalaasını veren Savcı, “Cumhurbaşkanına hakaret suçu sabit görüldüğünden” C.H.’nın cezalandırılmasını istedi. Erdoğan’ın avukatı da mütalaaya iştirak ettiklerini bildirdi.

Geçtiğimiz günlerde yapılan son duruşmada da C.H. ve avukatları, mütalaaya karşı savunma yaptı. Binbaşı C.H. özetle şunları söyledi:

Çalıştığım birimde bu olay öncesinde de bazı olaylar yaşadık. İftiraya maruz kaldım. Bizim mücadelemiz, teşkilâtımızın disiplin ordusu olması içindir. Ama maalesef 35 yıllık tecrübeli astsubay denilenler tutanak tutuyor, sonra tutanağın içeriğini inkâr ediyorlar. Özellikle FETÖ döneminde tarikatların yapılanmasıyla başlayan liyakatsızlık ve biat duygusu şimdi başka gruplar adı altında devam etmektedir. Kanunlar ve nizamların yerini biat almıştır. Bana atılan bu iftiralar da birbirine biat duygusuyla bağlı olan grupların çalışmasıdır. Disiplin soruşturması evraklarında da hakaret suçunu işlemediğim yazılı ve halen meslekteyim.”

Avukatlarından Serdar Öztürk, o tartışmadan sonra C.H.’nın astsubaylara Atatürk’e hakaretten işlem yapacağını belirtmesi üzerine geriye dönük tutanak düzenlenip Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasına maruz bırakıldığını, bu ortaya çıkınca da “sehven” denildiğini anlattı.

Av. İbrahim Yılmaz, şuna dikkat çekti:

Jandarma Genel Komutanlığı’nın düzenlediği araştırma raporunda, astsubay başçavuş C.D.’nın Yüzbaşı C.H.’ye ‘hain’ diyerek hakaret ettiği tespit edilerek, bununla ilgili disiplin soruşturması yapılması istendi. C.D. hakkındaki disiplin soruşturması neticesinde de ‘amir veya üste hakaret etme kapsamında 24 ay süreli durdurma cezası’ teklif edildi. Buna rağmen C.D.’ye hiçbir disiplin cezası verilmedi, kurum tarafından korundu. Adli kovuşturma ve idari disiplin cezasına konu edilen sabit eylemleri dahi görmezden gelinen tanık C.D., C.H. hakkında gerçek dışı ithamlarda bulunmaktan tabii ki çekinmeyecektir. Çünkü bu kişi, C.H.’ye ne yaparsa yapsın yanına kalacağından, kendisine hiçbir şey olmayacağından emindir.”

Av. Süleyman Demirel İlbak da, “Tanıklardan birisi beyanına, ‘Arkadaşımız C.D.’yi korumak için verdiğim ifademde’ sözleriyle başlamıştır. Burada bir kumpas söz konusudur. Tamamen çamur at izi kalsın algısıyla hareket edilmiştir.” dedi.

Sonuç mu? Mahkeme, atılı suçun yasal unsurları oluşmadığından C.H.’nin beraatına karar verdi.

Atatürk’e Hakarete Takipsizlik… Küfre Ceza

Ama bitmedi, C.H.’ye açılan bir başka dava daha vardı.

Davacı, Atatürk-Vahdettin tartışmasının tarafı astsubay C.D.’ydi; “hakaret ve basit yaralamaya teşebbüs” iddiasıyla C.H.’nın tazminat cezasına çarptırılmasını istedi.

Tam da Kocaeli Müftülüğü’nün Atatürk için mevlit okutulması kararı üzerine kıyamet kopartılırken, geçtiğimiz Perşembe günü Ankara Batı 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bu davanın son celsesi görüldü.

Savcı, C.H.’nın cezalandırılması yönünde mütalaa verdi. Astsubay C.D. ve avukatı, şikâyetlerinin devam ettiğini bildirdi.

Binbaşı C.H.’nın katılmadığı duruşmada avukatı İbrahim Yılmaz, Cumhurbaşkanına hakaret davasının beraatla sonuçlandığını, ayrıca gerek disiplin cezalarıyla ilgili davalarda gerekse İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararında, C.H. aleyhine ifade veren tanıkların hepsinin C.D.’nin astı ve maiyeti olduğunun, birbirlerini koruma iç güdüsüyle hareket edebileceklerinden, beyanlarına itibar edilemeyeceğinin belirtildiğine dikkat çekip şunları kaydetti:

Tüm bu kararlar dikkate alındığında, C.H.’nin üzerine atılı suçu işlemediği sabittir. C.H., sadece Atatürk’e hakaret edilmesi üzerine, ‘Atatürk’e hakaret edenlere hakaret ediyorum.’ demiştir. Bunun haricinde C.D.’ye yönelik bir eylemi söz konusu değildir. Bu arada C.H. de Atatürk’e hakaret ettiği için C.D. hakkında suç duyurusunda bulunmuştu, ama savcılık takipsizlik kararı verdi. Yani, bizzat ona hakaret etmediği anlaşıldı.”

Av. Serdar Öztürk de önce o suç duyurusuna ilişkin olarak şu eklemeyi yaptı:

C.D. hakkında Atatürk’e hakaret suçlaması nedeniyle yürütülen soruşturmada, C.D. suç işlemediği veya masum olduğundan değil, aleniyet unsuru oluşmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildi.”

Ardından hem bu mahkemede hem Cumhurbaşkanına hakaret davasına bakan mahkemede dinlenen tanıkların çelişkili ifadeler verdiğinin görüldüğünü vurgulayıp şöyle devam etti:

Tanıklar askeri personel olduğu ve askerlikte birbirini koruma içgüdüsü bulunduğu için tanıklık yaparken bu içgüdüyle hareket ettiklerini düşünüyoruz. Cumhurbaşkanına hakaret ettiği iftirasını atanlar, ‘bize saldırdı, bıçak çekti’ de diyebilirdi. Somut bir örnekle olayın nasıl manipüle edilebileceğini açıklayayım. Sınır karakolunda bir sığınmacının ölümü ile ilgili olayda 40 askerin tamamı birbirini koruyacak şekilde beyanlarda bulundu. Ancak bir uzman çavuşun beyanı üzerine olay aydınlatılabildi. Askerlikte silah arkadaşlığı vardır. Birbirlerini koruma içgüdüsüyle veya mecbur hissedip yalan tanıklık yapabilirler. Dolayısıyla bu tanıkların ifadelerinin hükme esas alınması mümkün değildir. Ne yaralamaya teşebbüs ne hakaret vardır. Evet, tartışma var, ‘Atatürk’e kim hakaret ediyorsa’ diyerek, küfretmiştir. Hiçbir onurlu Türk askeri Atatürk’e hakarete sessiz kalamaz. Atatürk’e hakaret edilmesi üzerine C.H.’nin tepki gösterdiği sırada arkasında bulunan bir diğerinin C.H.’yi tutmasının sebebi, ona vurmak isteyen C.D.’ye yardımcı olmaktır. Tam o sırada odaya gelip araya girenler nedeniyle bu gerçekleşmemiş ve olay son bulmuştur.”

Bu davanın sonucu mu? Binbaşı C.H.’nin “hakaret ve basit yaralamaya teşebbüs” suçlarından 6’şar bin lira adli para cezasına çarptırılmasına ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verildi.

Atatürk’ün Türkiye’sinde şu yaşananlara bakar mısınız; onun için Mevlid okutulması çok görülüyor, ona hakaret edilmesine tepki gösterenler cezalandırılıyor… Tek kelimeyle, yazıklar olsun!..

Ezeli ve ebedi Önderimizi rahmetle, ama illa da sonsuz minnetle anıyorum.

Müyesser YILDIZ
10 Kasım 2025

Kategori:Uncategorized