İçeriğe geç

İmamoğlu-Ergenekon İddianamelerinin Farkı!..

8 aydır tutuklu olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında hazırlanan iddianame Salı günü açıklandı.

Gerek hacmi, gerek sanık sayısı, gerek iddianamede kullanılan kimi ifadeler, gerekse istenen cezalar itibarıyla akıllara hemen Ergenekon iddianamesi geldi ve benzerliklere dikkat çekildi.

Biz de adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi yani hukuk adına iki iddianame arasındaki benzemezliklere bakalım.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı henüz resmi bir açıklama yapmamışken iktidar medyası, “Asrın vurgununa dört bin sayfalık iddianame” manşetiyle, bir anlamda iddianamenin tamamlandığını duyurdu.

Öyle de oldu. Aynı gün Başsavcı Akın Gürlek’in saat 14.30’da basın toplantısı yapacağı bildirildi.

Beklenen toplantıda Başsavcı Gürlek özetle; iddianamenin hazır olduğunu, saat 15.00’te mahkemeye sunulacağını söyleyip, “Suç örgütünün yapılanmasını iddianamede ayrıntılı olarak anlattık. Örgüt şeması önemli. 6 adet örgüt yöneticisi var. Ekrem İmamoğlu örgüt lideri. Mahkememizin seri yargılama yapması lâzım. Bir an önce neticeye kavuşması lazım.” dedi.

Gürlek’ten sonra Başsavcılıktan yapılan açıklamada ise; iddianamede kaç şüphelinin yer aldığı, nelerle suçlandıkları ve haklarında istenen cezalar hakkında bilgi verildi.

Bu arada toplam 3 bin 739 sayfalık iddianamenin Başsavcı Vekili Can Tuncay ve 6 savcı tarafından hazırlandığı belirtildi.

Sonra?

Birçok kritik davada olduğu gibi bu davada da, daha mahkemeye bile ulaşmamış olan ve kabul edilip edilmeyeceği belli olmayan iddianamenin tüm detayları çarşaf çarşaf yayımlanıp tartışılmaya başlandı. Yani en önce medya mahkemesi kuruldu, hükümler peşinen verildi!..

17 Yıl Önce Böyleydi

Şimdi de bir döneme damgasını vuran ve aynen şimdi olduğu gibi öncesinde iktidar/FETÖ medyasının çarşaf çarşaf iddialarıyla algısı yapılan Ergenekon iddianamesinin 14 Temmuz 2008’deki açıklanma sürecini hatırlatalım.

2015’te firar eden sözde savcı Zekeriya Öz ile daha sonra “FETÖ”den yargılanan Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın’ın hazırladığı iddianameyi dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı açıkladı.

Başsavcı Engin, soruşturmanın tamamlanan bölümüne ilişkin olarak hazırlanan iddianamenin UYAP sistemi üzerinden otomatik olarak İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne tevzi edildiğini söyledi. Bunun dışında iddianamenin kaç sayfa ve kaç klasörden oluştuğunu, kaç şüphelinin yer aldığını ve hangi suçlardan yargılanacaklarını anlatıp şunları kaydetti:

“Bu açıklamanın dışında bilgi verilmesi mümkün değildir. İddianamenin içeriğinin ayrıntılı olarak öğrenilmesi ancak mahkeme tarafından kabul edilmesiyle mümkün olacak.”

“Soruşturmanın başlatıldığı tarihten itibaren, yazılı ve görsel basında, örneğine çok az rastlanan bir yoğunlukta, soruşturmaya ilişkin bir kısmı gizli olan belge ve bilgiler yayınlandı ve soruşturmanın gizliliğini ihlal edici nitelikte yayın ve yorumlar yapıldı. Kamuoyunu bilgilendirme basının elbette en başta gelen görevi olup bu asli görevin yapılmamasını düşünmek kesinlikle söz konusu olamaz. Ancak bu yayın ve yorumların çok büyük bir bölümünün, maalesef gerçek dışı olduğunu ifade etmek isterim. Bu yayınlar ciddi boyutta bilgi kirliliğine sebebiyet vermiş ve kamuoyu yanlış bilgilendirilmiş ve bilgilendirilmektedir. Birçoğu doğru olmayan bilgiler çeşitli kişi ve gruplar tarafından yanlış yorumlandı ve bu da kamuoyunda yanlış beklentilere yol açtı. Bu durum, soruşturmanın selametini, şüphelilerin özel yaşam ve temel haklarını ihlal etmekte ve Yargı aleyhine de haksız ve ağır eleştirilere sebebiyet vermektedir.”

“Mahkemenin iddianameyi ne kadar zamanda değerlendireceği onun bileceği iştir.”

Kural aynıydı; ilgili mahkemenin 15 gün içinde davanın kabulü veya reddi yönünde bir karar vermesi gerekiyordu.

Mahkemenin kararı belli olana kadar iddianame açıklanmadığı için de medyada örneğin ancak şu yorumlar yapılabildi:

“Bu aşamadan sonra deliller önemli. Ne deliller elde edildi, bunlarla sanıklar arasında nasıl bağlantı kuruldu, bu ayrıntıların ortaya çıkmasını bekleyeceğiz.”

“13. Ağır Ceza Mahkemesi 15 günlük yasal süre içinde yapacağı inceleme sonucunda ‘kabul’ yönünde karar verirse, iddianamenin içeriğini ayrıntılı olarak öğrenebileceğiz.”

“Heyecanlı bekleyiş sona eremedi… İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in açıklamaları, yürekleri çarparak dünü bekleyenleri meraktan kurtarmadı. Engin; iddianamenin sayfa sayısı, tutuklu tutuksuz sanık sayısı, silahlı bir terör örgütü kurup cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini yıkmaya kalkmak gibi bilinenleri ‘açıkladı’. İddianame mahkemeye gönderildiğinden ve henüz kabul edilip edilmeyeceği de belli olmadığından detaya girmedi. Anlaşılan bir süre daha bekleyeceğiz.”

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Ergenekon iddianamesiyle ilgili olarak genel bilgiler verdi. İddianamenin çerçevesini çizdi, ancak henüz mahkeme iddianameyi kabul etmediği için detaylara giremedi.”

11 gün sonra İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2 bin 455 sayfalık iddianame ile ilgili kararını açıklaması beklenirken de basın mensupları Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi önünde adeta kamp kurdu. Ve kabul edildiği açıklandıktan sonra iddianamenin tam metni medyada yayımlandı.

Yaklaşık 4 bin sayfalık İmamoğlu iddianamesine dönersek; hukukçular, mahkemenin yasal süre olan 15 gün içinde bunu inceleyebilmesinin imkânsız olduğuna, bu koşullarda mahkemenin işlevsiz hale geldiğine ve görev yapmasının engellendiğine dikkat çekiyor.

Özellikle iktidar medyasındaki çarşaf çarşaf yayınlardan ve verilen hükümlerden sonra mahkemenin iddianameyi incelemesine gerek var mı? Hatta bizzat Başsavcı Akın Gürlek’in, “Mahkememizin seri yargılama yapması, bir an önce neticeye kavuşması lâzım.” dediği yerde Mahkemenin, iddianameyi kabul etmeme gibi bir seçeneği kalıyor mu?

Türkiye büyük kumpasların kurulduğu 17 yıl önce daha bir hukuk devletiymiş, değil mi?!

Müyesser YILDIZ
14 Kasım 2025

12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/imamoglu-ergenekon-iddianamelerinin-farki-103311

Kategori:Uncategorized