“FETÖ ve darbe” operasyonları kapsamında Anayasa Mahkemesi’nin iki üyesi, Alparslan Altan ile Erdal Tercan önce tutuklandı, ardından AYM Genel Kurumu kararı ile meslekten çıkartıldı.
Şimdilerde herkes Alparslan Altan’ın “yükselişini” yazıp, konuşuyor. AKP ve FETÖ “beraber yürümeye” devam etse, belki şimdi Anayasa Mahkemesi Başkanlığı koltuğunda oturuyor olacaktı, ama cezaevinde.
Düşene vurmak, fıtratımda yok. Ancak 6 yıl önce onun “yükseltilişini” gündeme getiren bir gazeteci olarak, o dönemde üç maymunu oynayan medyaya söyleyeceklerim var. Bir de, “Benim bakanlığıma da sızmışlar. Bunların hepsini atıyorum” diye sızlanan bakanlara.
“Sızmışlar”mış!.. Sanırsınız ki, devletin bacasından gizlice girmişler, sahte kimliklerle veya yüz değiştirerek o koltuklara oturmuşlar, koca koca adamların da haberi olmamış.
Tabii ki, böyle olmadı… Kapılardan ellerini kollarını sallayarak “sızmaları” için kanunlar değiştirildi, yetmediği yerde “hülle”ye başvuruldu.
İşte Alparslan Altan’ın durumu da “hülle”nin en canlı örneğiydi.
2010’nun Mart’ıydı. O vakitler Avaz Türk’te yazıyordum. 2 Mart’ta, “Kapattırmadı, Kaptan Köşküne Oturdu” başlıklı haberde, AKP hakkında açılan kapatma davasında Anayasa Mahkemesi Raportörü olan Osman Can’ın yakın arkadaşı bir diğer raportör Altan’ın 26 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayınlanan kararla Denizcilik Müsteşar Yardımcılığına atanmasına dikkat çektim. O bir hukukçuydu, denizcilikle yakından uzaktan ilgisi yoktu.
O günlerde, AKP iktidarın 2010 Eylül’ünde referanduma sunacağı yeni anayasa değişkiliğinin hazırlıkları yapılıyordu. Değişiklikle, artık raportörler de AYM üyeliğine seçilebilecekti, ancak yürürlükteki mevzuata göre, bu henüz mümkün değildi. Mevcut düzenlemeye göre yüksek yargıda sadece, “Kamu hizmetlerinde en az 15 yıl fiilen çalışmış veya yükseköğretim kurumlarında en az 15 yıl öğretim üyeliği yapmış olmak şartıyla; Yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında öğretim üyesi veya Yükseköğretim Kurulu başkan veya üyesi veya Yükseköğretim Kurumu rektör veya dekanı veya müsteşar, müsteşar yardımcısı…” vs başkan veya üye olabiliyordu.
Denizcilik Müsteşar Yardımcılığı’na atanmasından 31 gün sonra Altan için yeni bir karar daha çıktı; Dönemin Cumhurbaşkanı Gül, onu Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine seçmişti.
Raportörken AYM üyesi yapılması imkansız olan Altan’ın, Anayasa’daki “müsteşar, müsteşar yardımcısı” şartına uygun hale getirilerek, atandığı ortadaydı. Altan’ın “misafirliği”, Denizcilik Müsteşarlığı internet sitesinde adına hiç yer verilmemesinden de belli olmuştu.
-Bu Hülleye Kimler Tepki Gösterdi?-
Altan’ın AYM üyeliğine atanmasıyla birlikte, bu hızlı atama trafiğini bir kez daha yazdım. Ertesi gün dönemin CHP Lideri Deniz Baykal bunu grup toplantısındaki konuşmasında gündeme getirerek, şunları söyledi:
“Sözkonusu kişi buraya denizci falan olduğu için değil, Müsteşar Yardımcılığı lâzım olduğu için atandı. Orada 31 gün görev yaptı. Şimdi de dün Anayasa Mahkemesi üyeliğine geçirildi. Tarafsız Sayın Cumhurbaşkanının dünkü faaliyeti, Denizcilik Müsteşar Yardımcısını 31 gün deneyim kazandıktan sonra Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğe atamak oldu. Bu atamayı, iyi niyetli, demokrat, ‘Ne olacak canım, Sayın Cumhurbaşkanı seçecek’ diyen insanların dikkatine sunuyorum. Daha şimdiden ya da önümüzdeki günlerde asil üyeliklerde boşalma olduğunda veya bazı üyeler katılamadığında bu şahsiyet devreye girmek üzere Anayasa Mahkemesi’nde yerini almıştır. Bu durumu, önümüzdeki sorunun insan hakları, demokratikleşme, Avrupa standartlarının ülkemize getirilmesi olduğunu düşünen insanlara saygılarımla sunuyorum. Bu zihniyetin anlayışı şimdiden görülebilir hale gelmiş olmalıdır.”
Bu atamaya başka kimler tepki gösterdi?
Kemal Kılıçdaroğlu o zaman CHP İstanbul Milletvekiliydi. Denizcilik Müsteşarlığı’nın dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a bağlı olduğuna dikkat çekerek, “Rüşvet sadece parayla tanımlanacak bir alan değil. Ben merak ediyorum, atanan kişi Anayasa Mahkemesi üyesi olduğunda, kendisine bu koltuğu hediye eden Binali Yıldırım’ın davası geldiğinde nasıl tarafsız davranacaktır?” diye sordu.
Dönemin YARSAV Başkanı Emine Ülker Tahran, “Bu bir dolanma kültürünün sonucudur. Yargıyı ele geçirme kararlılığının çok açık göstergesidir” dedi.
YARSAV eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu mevcut AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın seçilme şartlarını hatırlatarak, “Onun yerine yeni bir isim belirleniyor gibi” yorumunu yaptı. Cumhurbaşkanınca gerçekleştirilen işlemlere karşı yargı yolunun açık olmadığını belirten Eminağaoğlu, “Vicdanların kanamaması ve hukuk çıtasının daha fazla aşağıya çekilmemesi” için Altan’a bu görevden kendiliğinden ayrılması çağrısında bulundu.
Medya mı? Sadece Gazeteci-Yazar Güngör Mengi, “İnşallah Gül dolandırılmıştır” temennisinde bulundu.
Alparslan Altan’ın atama kararında dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’ün imzaları vardı.
Baykal’ın tepkisi üzerine Gül’den önce şu açıklama geldi:
“İki atama yaptım, ikisini de tanımıyordum. Görmedim. Danışmanlarımdan isim istedim… Bazı isimler getirdiler. O listenin üzerinden gittim…”
Gazetecilerin sorusu üzerine ise Alparslan Altan’ın, “Anayasa Mahkemesi’nde 9 sene tecrübesi olduğunu, hukuk doktorası ve Türkiye’nin her tarafında savcılık yaptığını” anlatıp, “Kim ne derse desin ben doğru bir atama yaptığım kanaatindeyim… Dolayısıyla bunun takdirle karşılanmasını beklerdim” dedi.
Gül’ün bu sözleri üzerine olayı ortaya çıkaran “fail” olarak şunları sordum:
– Muhakkak ki, atama kararının ekine Dr. Altan’ın biyografisi de konmuştur. Sayın Gül o imzayı atarken acaba niye, “Anayasa Mahkemesi’nde 9 sene tecrübesi var, hukuk doktorası ve Türkiye’nin her yerinde savcılık yapmış. Böyle birinin Denizcilik Müsteşarlığı’nda ne işi var?” diye sormadı?
– Veya 31 gün sonra ikinci imzayı atarken danışmanlarına en azından, “Arkadaşlar, biz bu kişiyi 1 ay önce Denizcilik Müsteşar Yardımcısı yapmışız. Şimdi bu ne iş, niye yeniden Anayasa Mahkemesi’ne atıyoruz?” diye sorması gerekmez miydi?
Peki dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım? Aynen şunu söyledi:
“Personelin, istikbali daha iyi olan bir göreve yükselmesine engel olmam söz konusu değildir.”
Diyeceğim; Bu “hüllede” imzası olanlardan biri şimdi Başbakan, diğeri Cumhurbaşkanı… Alparslan Altan da hapiste… Dün susan medya ise daha henüz bu “hülleyi” faş ediyor…
Ülkemiz nasıl bu hale geldi?.. İşte somut bir örnek!..
Müyesser YILDIZ
6 Ağustos 2016
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/bu-bir-hepiniz-oradaydiniz-yazisidir-0608161200.html