İçeriğe geç

Hulusi Akar GATA Konusunda Niye Sus-Pus!..

Askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na devri konusunda çok şey söylendi, çok şey yazıldı, ama Erdoğan 1 hafta önce Konya’da noktayı koydu ve herkes sustu.

Oysa şimdi, Suriye’de, Musul’da “savaşa” sürüklenirken bunu daha çok konuşmamız, daha yüksek sesle bu yanlıştan dönülmesi için çalışmamız gerekiyor.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ askeri hastanelerin devrine itiraz edenleri, “Konuşturmasınlar beni. Kaşınırlarsa anlatırım” diye “kibarca” uyarmıştı, ya belki bu yüzden konuşmuyorlar, ama yazıyorlar.

-Bir Hemşirenin Feryadı: Ders Alınması İçin Ölmemiz mi Bekleniyor?-

Güneydoğu’da devlet hastanesinin ek binası haline getirilen çok kritik ve önemli bir askeri hastanede çalışan hemşireden gelen şu mektubu paylaşmak istiyorum öncelikle.

“Hastanenin devredilmesiyle birçok personelin kafası karışıktı. Güvenlik en büyük soru işaretiydi. Artık nizamiyede askerler yok, özel güvenlik vardı. Birçok askeri personel subay ve astsubay bir anda yok olmuştu. 5-6 tane askeri doktor kalmıştı. Allah’tan Vali Bey buraya sivillerin girişine hâlâ onay vermiyor. Hastane yönetimi bu durumdan çok rahatsız. Hastaneyi şu an için maddi külfet olarak görüyorlar. Bağlandığımız devlet hastanesindeki personel ve idare, çalışmayan bir hastaneye döner sermayeden pay verilecek olmasından son derece rahatsız. Çalışmamak sanki bizim tercihimiz gibi rahatsız edici bakışlara, sözlü tacizlere uğruyoruz. Güvenlik nedeniyle bizim buraya sivil hasta alınmamasına rağmen görevlendirmeyle bağlandığımız devlet hastanesine giden hekim ve astsubaylar var. Psikolojik olarak son derece kötü hissediyorlar, çünkü can güvenlikleri yok. İki hastane arasında ….. metrelik mesafe var… Her şekilde ikinci sınıf muamelesi yaşıyoruz. Gönderdikleri yemekler buz gibi, çok az veriyorlar. Bir tane su istesen, ‘sayılı, veremeyiz’ diyorlar. Oysa ki, yan taraftaki hastanede bu tarz problemler yaşanmıyor. En basit maaş kartlarında bile personeli mağdur ettiler. Bankaya gidip, sorduğumuzda, ‘bir tane evrak istedik, onu göndermedikleri için sıkıntı yaşadınız’ denildi. Hizmet içi eğitim verdiler. Eğitim bittikten sonra Sağlık Hizmetleri Bakım Müdürü geldi, konuşma yaptı. Konuşma tarzı, aba altından sopa göstermekti. ‘Eskiyi unutun, bitti. Artık her şekilde bize bağlısınız. Hiçbir şey yapamayız diye düşünmeyin, istediğim personeli istediğim yere verebilirim. Başka hastaneye de gönderebilirim, ilçe bile olabilir’ dedi. En ufak bir şeyde birim sorumlularını çağırıp, ‘sorun çıkaran personel varsa, isim verin’ diyorlar, sürekli tehdit ediyorlar. Hiçbir konuda fikrimiz alınmıyor. Hiçbir şeyden haberimiz olmuyor; Örneğin, ‘yaka kartlarınızı gelin, alın’ diyorlar. Gidiyoruz, ‘daha çıkmadı’ diyorlar. İletişim problemi yaşanıyor, muhatap bulamıyoruz. Daha bugün bir doktor arkadaşımızın çocuğu rahatsızlanmış, hastaneye yatırmışlar, ama kendisi izin alacak kimseyi bulamamış. Herkesin söylediği, Vali bizi korumasa, istedikleri gibi at koşturacaklar. Hiçbir şey istemiyoruz, sadece huzur istiyoruz. Lojmanlardan çıkarılan ve lojman hakkını kaybeden birçok arkadaşımız var, dışarıda oturmak zorunda kalacaklar. Güya haklarımız korunacaktı, ama hak kaybı yaşadık.”

-Askeri Personelin Kimlik Bilgileri Kimlerin Elinde?-

Hemşiremizin mektubu, kimilerine “kişisel” gelebilecek bu satırlardan ibaret değil. Askeri personelin güvenliği ile ilgili ürkütücü tespit ve uyarılar da var. İşte bölümler halinde o satırlar:

“Hastaneye gelen otomasyoncular var. Bir tanesinin ciddi anlamda PKK’yla bağlantısı olduğu düşünülüyor. Bu konuda hastane yönetimi bir araştırma yapıyor mu veya veya gerekli yerlere bildirimde bulundu mu bilmiyorum. Otomasyoncular kayıt işlerini yapar. Birçok askeri personelin kimlikleri ellerinde. İstediklerinin bilgilerine çok rahat ulaşılabiliyor.”

“Sizi vardiyaya geçirdik deyip, vardiyaya sokuyorlar. Oysa burada birçok personelin eşi asker. Görevlere gidiyor, gece mesaisine kalıyorlar. Çocuklarımızı nereye bırakacağız? Arkadaşlarımız arasında ayarlama yapmaya kalkıyoruz. Eşimizin göreve gidebileceğini söylediğimizde, ‘bizi ilgilendirmez’ cevabını bile aldık. Bu çok rahatsız edici. Psikolojik olarak bizi yıkıyorlar. Sözlü tacizler çok fazla. Personel mutlu değil, ama herkes korkuyor, bir şey söyleyemiyor. Çünkü yalnız kaldık. Arkamızda kimse yok. Gözbebeğimiz TSK’ya bile kırıldık. Sahipsiz kaldık bizler.”

“….. olaylarında birçok teröristi başka kimliklerle tedavi eden ve bunun için soruşturma açılan bir hastaneye bağlandık. Supervizor olarak seçilen bir hemşirenin çok koyu sempatizan olduğunu herkes biliyor. Bizi öyle insanlara muhtaç ettiler ki, kaldıramıyoruz.”

“…. olaylarını biz yaşadık, savaşı gördük. Hâlâ çocuklarım en ufak bir seste masanın altına saklanıyor, babalarının mesaisi uzarsa korkuyorlar. Biz bunları haketmedik. Her kurumda kötüler var, temizlensin hepsi. Bütün pisliklerden kurtulalım, ama masum, vatanını, milletini, devletini seven insanlar mağdur edilmesin.”

“Hastanede doktor olmadığı için heyet muayeneleri diger hastanede yapılıyor, Ne derece etik bu durum? Uzman çavuşları, astsubayları o binaya gönderiyoruz. Güvenlikleri nasıl sağlanacak? Ders alınması için illa ki, kötü bir olay mı yaşanması lâzım?”

-Akar Susuyorsa, Mutlaka Sebebi Vardır-

Herkes, Ankara-İstanbul’daki GATA’lardan daha önemlisinin Doğu-Güneydoğu’daki askeri hastaneler olduğu konusunda hemfikir ve o hastanelerdeki tablo da maalesef bu.

Eski bakanlardan, tıp profesörü Suat Çağlayan geçen hafta Odatv’de, “Hulusi Akar’ın sessiz kalmasını askeri doktorlar hiç unutmayacak” başlıklı bir yazı yazdı. Prof. Çağlayan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın GATA ile ilgili iddialarını tek tek cevaplandırırken, “Herkes, Akar isteseydi GATA’yı kapattırmazdı diyor. Yapmadı mı, yapamadı mı bilmiyoruz. Ne de olsa, astları tarafından hırpalanmış bir komutanın ruhsal çöküntüsünü yaşıyordu diyenler bir hayli fazla” gibi bir tespitte bulundu.

Duydum ki, askeri hastanelerde tam bir yıkım yaşanırken, geçmişte bizzat GATA’cıların da rahatsız olduğu “A sınıfı poliklinik ve katlar” duruyormuş.

Bu ne derseniz; Generallerin muayenelerinin ve yattıkları katların özel olması. Yani komuta kademesi için GATA’da bir değişiklik yok!..

Genelkurmay’ın GATA sessizliğini, buna bağlayacak değilim. Sebep, 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan ve iktidarın, Akar’ı kaale almamasıdır. Bizzat Akar, askeri liselerin kapatılması konusunda kendilerine bir şey sorulmadığını, görüşlerinin dikkate alınmadığını söylemedi mi?

GATA konusu da böyle. Bildiğim kadarıyla Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’a brifing verdiler. Yegâne “çözüm merciin” Erdoğan olduğu anlaşıldı ki, GATA brifingi vermek için Akar, Erdoğan’dan da randevu istedi. Ama galiba o randevu hiç verilmedi.

Nitekim Erdoğan 14 Ekim’de Konya’da sivil toplum örgütleriyle düzenlediği toplantıda, GATA konusunu şöyle noktalarken, Akar’a “Sizi dinlemeyeceğim” demiş oldu:

“Mesele sağlık hizmetinin verilmesi değil mi? Ben sağlık hizmetini nereden alıyorsam, aynı şekilde şimdi de GATA da sağlık hizmetini Sağlık Bakanlığımıza bağlı olan doktorlarımız verecek. At binenin, kılıç kuşananındır. Artık biz bu adımları atmaya mecburuz.”

Bu kadar uyarıyı dikkate almamalarına yol açan o “mecburiyetin” sebebi nedir bilmiyorum, ama iktidarın “amiral gemisi” Sabah’ın Ankara Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu bile, üstelik Erdoğan’ın bu konuşmayı yaptığının ertesi günü, “Askeri reformlara dikkat” başlığıyla şunu yazdı:

“Bu aşamada sadece, askeri tıbbiye dosyasına bir daha bakılmasında ve Milli Savunma Üniversitesi çatısı altında ele alınmasında fayda var.”

Akar’ı, diğer komutanları, doktorları, hemşireleri yok sayanlar, bari kendi gazetecilerine kulak verse!..

Hemşiremizin yazdığı gibi; Ders alınması için illa kötü bir olayın yaşanması mı lâzım?!.

Müyesser YILDIZ

21 Ekim 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/hulusi-akar-niye-suspus-2110161200.html

Kategori:Uncategorized