TSK’daki “Cemaat” örgütlenmesi konusunda herkesin herşeyin farkında olduğu defalarca yazıldı, konuşuldu, anlatıldı.
Sadece son 5-10 yıl değil, daha 2003 başında itiraf edildi. Hem de dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından. Dönemin 2. Başkanı Yaşar Büyükanıt da açıkça, “Astsubaydan emir alan üstteğmen var” dedi.
Ama tüm bu tespitlere rağmen göz göre göre 15 Temmuz’a gelindi.
Başbakan Binali Yıldırım’ın dün TÜSİAD toplantısında yaptığı vahim ifşaata dikkat çekmek için hatırlattık bunu. Yıldırım kelimesi kelimesine şunları söyledi:
“Bana Genelkurmay Başkanı anlatıyor, diyor ki ‘Albaya bir talimat veriyorum, albayda çıt yok, adam bir şey söylemiyor, ‘Tamam, baş üstüne’ demiyor. Merak ediyorum niye böyle yaptı? Gidiyor, bir astsubay, ağabeyi oymuş, amiri daha doğrusu, astsubaydan olur alırsa, dönüp ‘Peki komutanım yapayım’ diyor… Böyle bir anlayış olur mu? Bu çok tehlikeli bir örgüttür. Bizi bazen tenkit ediyorlar, ‘Bu vardı da niye gereken tedbiri almadınız’. Türkiye bir hukuk devleti. Bunlar ne zaman dişini gösterdi? 17 Aralık’ta gösterdiler. 17 Aralık’ta resmen polisle bir olarak darbe yapmak istediler.”
Hemen sorularımızı sıralayalım:
– Genelkurmay Başkanı bu vahim itirafı ne zaman yaptı? 15 Temmuz’dan önce mi, sonra mı?
– Başbakan Binali Yıldırım Akar’a, “Peki gidip abilerinden talimat alan bu albaylar için siz ne gibi bir işlem yaptınız?” diye sormadı mı?
– Yıldırım, 17 Aralık’taki “polis darbesi” teşebbüsüne rağmen Necdet Özel ve Hulusi Akar’ın TSK’da gerekli tedbiri almadığı mesajı mı verdi?
– Ve Yıldırım aralarındaki bu konuşmayı açıklayarak, Akar’a niye çaktı?
-Aynı Komutanlar “Abartılacak Bir Şey Yok” Dememiş miydi?-
Eldeki bilgilerden hareketle, bu sorulardan bazılarına cevap vermeye çalışalım.
Darbeden 7 gün sonraydı. Bir televizyon programına çıkan Başbakan Binali Yıldırım, o gece Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı ve MİT Müsteşarına ulaşamadığını anlatıp, “Bana neden haber verilmedi? O sorunun cevabını ben de arıyorum. Bizim süreçten haberimiz olmadı” dedikten sonra şöyle konuştu:
“Komuta kademesine birkaç yıldır Sayın Cumhurbaşkanımız bu işin çok hafife alınacak bir mesele olmadığını, üzerine gidilmesini hep söyledi, ama ‘Bu kadar büyütülecek bir mesele yok’ diye, olay olduğundan küçümsendi. Nihayetinde bu iş kendilerine, kuvvet komutanlarına kadar dayandı. Komutanlar abartılacak bir şey yok diyordu. Ben darbecilerin hiçbirini tanımam. Bir şeylerin önceden planladığı belli.”
Komutanlar sadece darbeden önce değil, son birkaç yıldır Erdoğan’ın uyarılarına, “Bu kadar büyütülecek bir mesele yok” karşılığını vermiş… Ancak sonra Hulusi Akar çıkıp, “Bir Albayın kendisinden değil, astsubay abisinin talimatını dinlediğini” itiraf etmiş!..
Buradan çıkacak sonuç şudur; Darbeden önce komutanlar ya horul horul uyumuş, ancak darbeden sonra bir albayın astsubaydan talimat aldığını anlayabilmiş… Ya da iktidarı resmen uyutmuş!..
Galiba ikincisi. Nereden mi biliyoruz?
Sadece 10 gün önce NATO Parlamenterler Asamblesi’nin Genel Kurulu’nda, “15 Temmuz öncesinde örgütün, teröristlerin varlığı bir şekilde hissedildi. Ancak yasalara bağlı kalmaktan dolayı, yasalara göre ilerlemek hassasiyeti nedeniyle böyle bir durum ortaya çıktı” gibi bir mazeret sunsa da “FETÖ’nün 40 seneden beri devam eden, insanların hücrelerine nüfuz eden organize bir proje olduğunu ve bunun sonucunda 15 Temmuz’a gelindiğini” anlatan bizzat Akar değil miydi?
Biraz daha geriye gidelim. Darbeden sonra tutuklanan ve “FETÖ” mensubu olduğunu itiraf eden Akar’ın Emir Subayı Yarbay Levent Türkkan ifadesinde, “Bize söylenen, Yaşar (Güler) Paşa Cemaatçi değildi, fakat Hulusi Paşa için cemaati seven, sempatizan, zarar vermeyen bir kişi diyorlardı” demedi mi?
Keza Akar’ın, darbe gecesi kendisini Fetullah Gülen’le görüştürmek istediğini açıkladığı Akıncı Üssü Komutanı Hakan Evrim ifadesinde böyle bir teklifte bulunmadığını belirtip, Akar’ın darbecilere şunları söylediğini öne sürmedi mi?
“Akar, toplumun tüm kesimlerinden oluşacak bir konsensusla rahatsız olunan konuların çözülebileceğini söyledi. Hatta Akar’ın, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu gibi kişilerle, muhalefetle, STK’larla ve kanaat önderleriyle bu konuların konuşularak çözüme kavuşturulabileceğini söylediğini de hatırlıyorum. Ben de ev sahibi olmam nedeniyle Akar’a, ‘Bu söylediğiniz iktidar partisi, muhalefet, STK veya kanaat önderlerinden görüşmek istediğiniz varsa, telefonla bağlatabiliriz’ dedim. Akar’a hiçbir şekilde, ‘Sizi kanaat önderimiz Gülen’le görüştürebiliriz’ diye teklifte bulunmadım. Bir karışıklık var.”
Bir başka muamma; Darbeci başlarından Mehmet Dişli, Akar’ın nereye gittiyse yanında götürdüğü 15 yıllık arkadaşı. Dişli’nin “FETÖ”cü olduğunu onca yıl değil de darbe gecesi anlamış olsun. İyi de bir “FETÖ”cüyü, bir darbeciyi Akıncı Üssü’nde Özel Kuvvetlere teslim etmek varken, niye aynı helikoptere binip, Çankaya Köşkü’ne kadar soktu?
Sorulacak ve söylenecek daha çok şey var, ama sadece Necdet Özel’in değil, Hulusi Akar’ın da Erdoğan’dan ziyade Gül ve Davutoğlu’na yakın olduğunu kaydedip, “Yıldırım, Akar’a niye çaktı”nın cevabını bulmaya çalışalım.
Erdoğan, Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın görevden alınıp, alınmayacağı sorusuna, “Dere geçerken, at değiştirilmez” karşılığını vermişti.
Başbakan Yıldırım’ın dünkü açıklaması Saray’ın bilgisi dahilindeyse, “atın değiştirilmesi” zamanı yaklaşıyor demektir.
Değilse; Akar’dan rahatsızlığını başından beri hissettiren Yıldırım’ın, Akar’ın Meclis Komisyonu’ndan kaçması/kaçırılması üzerine bu rahatsızlığını iyice dışa vurma ihtiyacı duyduğu söylenebilir.
Müyesser YILDIZ
2 Aralık 2016
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/atin-degistirilme-zamani-geldi-mi-0212161200.html