Farkında değiliz, ama dün bir zincirin halkaları peşpeşe sıralandı.
Günün en sıcak gelişmesi, Yunan Sahil Güvenlik güçlerinin Ege Denizi’nde bir yük gemimizi kurşunlamasıydı. Çeşitli açıklamalar yapıldı.
Yunanistan cenahından başlayalım; “Kimliği meçhûl bir şahsın geminin uyuşturucu taşıdığına ilişkin telefon ihbarı” üzerine harekete geçildiğini öne sürdü.
Meçhûl telefon ihbarlarıyla bizatihi kendimiz kendi ordumuzun silah kamyonlarına Ankara girişinde baskın düzenlemiş, Kozmik Oda’mıza girmiş, ülkenin altını üstüne getirmişiz… Elin oğlu ne yapmaz ki?!.
Bizim cenaha geçelim; TSK, “Bir hücumbot ve iki sahil güvenlik botunun derhal bölgeye sevk edildiğini” bildirdi. Hepsi bu!..
Dışişleri Bakanlığı’mızın tepkisi epey sert oldu; “Ticari ve silahsız bir gemiye ateş açılmasının hiçbir şekilde izahı yoktur” denildi ve Yunanistan’ın bu ölçüsüz hareketi “kuvvetle” kınandı.
“Ege’deki adalarımızın işgâl edilmesinin, silahlandırılmasının ve buralarda mangal partisi verilmesinin izahı var da ondan mı hep sessiz kalınıyor?” diye sormayıp, vurulan geminin kaptanı Sami Kalkavan’ın şu sözünü aktarmakla yetinelim:
“Bunlar iyice şımardılar, aldılar başlarını gidiyorlar!..”
Acaba neden?
Bugün de Milli Savunma Bakanımız Fikri Işık şöyle konuştu:
“Adli vaka gibi durmuyor. Uluslararası sularda seyreden bir gemiye ateş açılmasının akılla mantıkla izahı olmaz. Bu akıl tutulması. Hele hele ondan sonra bir açıklama yaptılar, özrü kabahatinden büyük derler ya… ‘Bir ihbar geldi uyuşturucu…’ Bizim sahil güvenlik uluslararası sularda operasyon yaptı. Öyle bir şey varsa hemen Türk tarafıyla irtibata geç, hemen birlikte operasyon yapıyor ve dünyaya da mesaj verin. Ama bir kere iyi niyetle olmadığı açık. Hiçbir gerekçe ticari gemiye, içinde silahın olmadığı gemiye ateş etmeyi mazur göstermez. Tabi Yunanistan’ın iç politikası biraz sıkıntılı. Onu biraz perdeleme gibi bir şey görüyorum ben. Bu kabul edilemez. Son dönemde Yunanistan’ın provokatif girişimleri de var. Gerektiği anda gerekli karşılığı veriyoruz.”
Her cümlesi diğeriyle çelişen ve hâlâ Yunanistan’ı mazur göstermeye çalışan sözler. Yunan Savunma Bakanı’nın mangal partisi için de “şımarıklık” demişti. Şaşmamak gerek!..
-Saraya Çıktıktan Sonra Ne Unutuldu?-
Yunanistan’ın Ege’deki bu pervasızlığının muhasebesini yaparken, aklıma 1 Temmuz Kabotaj Bayramı geldi. Küçük çaplı törenlerle geçiştirildi.
Her konuda açıklama yapan Erdoğan’ın bu bayram için ne söylediğini merak ettim nedense.
Gördüm ki, hiçbir mesaj yayınlamamış.
Oysa Başbakanken her yıl Kabotaj Bayramını kutluyordu.
Son mesajı 2014’te. İlk cümlesi, “Kabotaj Kanunu’nun Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kabulüyle Türkiye’nin, kendi kara sularındaki egemenlik ve bağımsızlığını ilân ettiği, denizciliğin gelişmesi için önemli bir imkan ortaya çıktığı” idi. Hemen devamında da, “Üç tarafı denizlerle çevrili ve iki önemli boğaza sahip olan Türkiye için karasularının bağımsızlığı ve egemenliği hayati öneme sahip” demişti.
“Karasularımızın bağımsızlığı ve egemenliğini” tam anlamıyla tesis ettiğimizden mi, yoksa artık “hayati önemde” sayılmadığından mı Saray’a çıktıktan sonra Kabotaj Bayramı kutlanmaz oldu?!.
-MİLGEM Eşittir Cem Aziz Çakmak-
Kabotaj Bayramı’nı düşünürken de gözüm yine denizcilikle ilgili bir başka habere takıldı. Bugün tüm gazetelerimizin manşetlerini süsleyen, Erdoğan çiftinin MİLGEM Projesi kapsamında dördüncü gemiyi denize indirme törenine.
Erdoğan törende MİLGEM Projesini anlattı, emeği geçenlere teşekkür edip, “Hedefin 2023’te savunma sanayinde dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak olduğunu” söyledi.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu ise medyamızın birkaç cümleyle geçiştirdiği konuşmasında sadece Ege değil, Kıbrıs konusunda da şu önemli mesajları verdi:
“Türkiye Cumhuriyeti, doğumunun 100’üncü yılına yaklaşırken, zor bir dönemden geçmektedir. Bu mücadele, tarih sahnesinde, her devlet için geçerli olduğu üzere, ülkemiz için de, fırtınalı ve çalkantılı denizlerde gerçekleşmektedir. Ege’deki haklarımızın, Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarımızın ve bu alanlardaki potansiyel enerji kaynaklarımızın korunmasına yönelik faaliyetlerimiz bu fırtına ve çalkantıların örnekleridir. Mustafa Kemal’in ‘geldikleri gibi giderler’ dediği gemilerin maksadı ile önümüze çıkarılan terör örgütlerinin nihai maksadı, pek de farklı değildir. İnşaa etmeye çalıştığımız ve adım adım başardığımız muktedir donanma, her kim olursa olsun, bizim olanı vermemek içindir. Geldikleri gibi gidecek olsalar da, gelmek arzusunda olanların hiç gelememeleri içindir. Ülke siyasetinin uygulanmasında, muhataplar karşısında ihtiyaç duyulan kudreti sağlamak içindir.”
Bostanoğlu konuşmasında, “muktedir bir donanma” için bu gemileri layıkıyla kullanacak ve gerektiğinde savaştıracak bahriyeliler yetiştirmenin önemini, savaşı kazandıran veya kaybettirenin, inşa edilen gemileri kullanacak bahriyelilerin maharetleri, kalplerindeki vatan sevgisi ve aralarındaki silah arkadaşlığı duygusu olduğunu vurgularken de özetle şunları söyledi:
“Son dönemde yaşanan gelişmelere rağmen bütün gücümüzle ayaktayız ve en önemlisi ideallerimizden bir an bile vazgeçmedik. Ancak geçmişten ders almamız gerektiğini düşünüyorum. Zira son yıllarda hedeflerimize ulaşma yolunda, bizleri aşan dinamikler karşımıza çıkarıldı. Ama bir gerçek daha var ki, o da şudur; Bu süreçte Deniz Kuvvetleri hiç diz çökmemiştir. Mavi vatanı asla sahipsiz bırakmamıştır. Çünkü bizi aşan o dinamikler, ne Çanakkale’de, ne Kurtuluş Savaşında ve ne de 21’inci yüzyılın kirli oyunlarında, bileğimizi bükememiştir ve bükemeyecektir.”
Bostanoğlu sözlerini, MİLGEM Projesi’nin hayata geçirilmesine verdiği destek için “Erdoğan başta olmak üzere tüm devlet büyüklerine, komutanlara, projeye öncülük eden emekli komutanlara, Deniz Kuvvetleri personeline, Savunma Sanayi Müsteşarı ve personeline, İstanbul tersanesine, başta TÜBİTAK olmak üzere bilimsel kuruluşlar, üniversiteler, özel sektörün yönetici ve mensupları ile yüklenici firmaya” şükran ve teşekkürle bitirdi. Atatürk ve silah arkadaşları, tüm şehit ve gazilerimiz ile ebediyete intikal etmiş olan silah arkadaşlarını da rahmet, minnet ve şükranla andı.
Biliyorsunuz dün kumpas şehidi Cem Aziz Çakmak’ın ikinci ölüm yıldönümüydü.
“MİLGEM” denince akla ilk gelen isim oydu…
Ege’de, Akdeniz’de o vardı…
Ve bu yüzden de Bostanoğlu’nun konuşmasında dikkat çektiği, “Diz çökmemiz için karşımıza çıkarılan bizi aşan dinamikler” tarafından ölümüne bertaraf edildi…
İşte böyle bir Türk askerinin ölüm yıldönümünde böyle bir tören yapılıyor, bu gerçekler anlatılıyor, ama adı bir kez olsun dahi anılmıyor.
Erdoğan için önemi olmayabilir, belki de hatırlamıyordur bile.
Ama biliyoruz ki, TSK’da “FETÖ”ye karşı en etkili mücadeleyi Deniz Kuvvetleri Komutanı Bostanoğlu veriyor… Haliyle de Cem Amiral’in başına gelenlerin en canlı tanığı…
O yüzden son nefesine kadar Cem Amiral’in başındaydı… Cenaze törenine katıldı… Mezarlığa kadar gelip, tabutunun üzerine örtülen bayrağı öperek eşi Sevgi Çakmak’a teslim etti… Akşam mevlüdüne katıldı…
Bari siz ismini anabilseydiniz Sayın Komutan!..
Ailesinin ve silah arkadaşlarının en büyük arzusu, isminin bir savaş gemisine verilmesiydi; Bari bunu sağlayabilseydiniz!..
Önce vefayı, sonra “FETÖ”yle mücadeleyi taçlandırmış olmaz mıydınız?
Müyesser YILDIZ
4 Temmuz 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/o-sehidi-nasil-unutursunuz-sayin-komutan-0407171200.html