Norveç’teki NATO Harp Merkezi’nde icra edilen tatbikatta oynanan senaryoda Atatürk ve Recep Tayyip Erdoğan’ın hedef alınmasıyla ilgili tartışmalar sürüyor.
NATO ve ABD’ye tepkiler yükselirken, senaryo içinde senaryo olduğunu, bu olayın da Erdoğan’a yaradığını savunanlar var.
Öte yandan Habertürk Gazetesi Yazarı Murat Bardakçı, NATO’daki rezaleti ortaya çıkaran Türk subayın kimliğini açıkladı. FETÖ kumpası mağdurlarından Binbaşı Ebru Nilhan Bozkurt’muş.
Bu konudaki detaylardan önce yetkililerin bazı açıklamalarına dikkat çekelim.
Dün partisinin Bayburt İl Kongresi’nde konuşan Erdoğan, şunları söyledi:
“Sürekli köpürtülmeye çalışılan İslam karşıtlığı ve Türk düşmanlığının sebebi Türkiye’nin sıratı müstakim üzere olmasıdır, bu onları çıldırtıyor. Bizi devre dışı bırakmadan ülkemizi durduramayacaklarını bildikleri için şahsımızı hedef tahtasına oturtuyorlar. İşte en son NATO tatbikatında hem Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, hem de şahsımı hedef tahtasına yerleştirdiler, bir skandala imza attılar. Bugüne kadar bize yapılan saldırıları gizleyemedikleri bir sevinçle karşılayanların, işin içine Atatürk de dâhil edilince meselenin gerçek yüzünü anlamış olduklarını ümit ediyorum. Bu çerçevede yapılan açıklamaları da olumlu buluyorum. Artık hepimiz de çok iyi biliyoruz ki mesele şahıs meselesi, parti meselesi değildir. Hedef, Türkiye’dir, Türk Milleti’dir.”
Erdoğan yanılıyor.
Birincisi; Gerçek Atatürkçüler her daim NATO ve ABD’nin gerçek yüzünü ortaya koydu. Atatürk’ü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve Türk Milleti’ni hedef aldıklarını anlattı. Bunları ortaya koyduğu için Atatürkçüleri, “Ergenekoncu, darbeci, Batı karşıtı, statükocu” ilân eden, yıllarca içeride ve dışarıda Atatürk’e yapılan her saldırıya sessiz kalanlar ise kendileri oldu. Onlar istediği için Atatürk’ün resimleri duvarlardan indirildi, “Ne mutlu Türküm diyene” sözü “dağlardan taşlardan” silindi ve nihayet müfredattan çıkartıldı. Yani, Atatürkçüler “işin içine Atatürk de dahil edilince” meselenin gerçek yüzünü anlamış değiller. Ezelden beri biliyorlardı.
İkincisi; Gerçek Atatürkçüler hiç bir zaman şahsına yapılan saldırıları gizleyemedikleri bir sevinçle karşılamadılar. Aksine, “yedirmeyiz” dediler. Bir de daha fazla hata yapılmamasını, düşmana koz verilmemesini, milli politikalar izlenmesini ve Türkiye’ye düşmanlık edenlere hakettiği karşılığın verilmesini istediler.
Basit bir örnek; Şimdilerde Rıza Sarraf davasında bilgi ve belgelerin 17/25 Aralık operasyonunu yapan “FETÖ’cüler” tarafından ABD’ye verildiği bildiriliyor. Lâkin dosyada, 2015 yılına ait dinleme kayıtlarının da bulunduğu ortaya çıkınca, “ABD, Türkiye’yi mi dinledi?” tartışmaları yapılıyor.
ABD, İngiltere ve Alman istihbarat teşkilatlarının Türkiye’yi 2009’dan beri dinlediği ne zaman ortaya çıktı?.. 4 yıl önce…
Bugün Rıza Sarraf için bile ABD’ye iki kez nota verilirken, dinleme skandalı için bırakın bu ülkelere nota verilmesini, Erdoğan 1 Eylül 2014’te, “Dünyada istihbaratı güçlü olan ülkelerin farklı ülkeleri dinlememe gibi bir durumu olamaz” sözleriyle bunu normalleştirmedi mi?
Adamlara, “dükkan senin” demişiz, şimdi şaşırmaya hakkımız var mı?
-FETÖ’cüler “Atatürkçüyüz” Diyordu-
AB Bakanı Ömer Çelik’in açıklamalarına geçelim. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar gibi o da rezaletten “FETÖ’cüleri” sorumlu tutup, “Olayın gerçekleşme yönteminin FETÖ’nün uyguladığı yönteme çok benzediğini” vurguladı.
“FETÖ”nün yöntemi ne; Kumpas kurma, sözde darbe listelerine darbe veya FETÖ’yle ilgisi olmayanları yazıp çuvalı alabildiğine büyütme gibi sağ gösterip sol vurma vs.
Biliyoruz ki, “FETÖ” iktidardayken ilk ve en fazla mağdur edilen Atatürkçüler oldu. Yani Atatürk düşmanlıkları tescilli.
Hâl bu iken, bugün sırf iktidara karşı diye bir yığın ismi ve kurumu “FETÖ’cü” ilân eden, “Benden değilsen FETÖ’cüsün” diyerek, onların ekmeğine yağ süren AKP değil mi?
Ve bundan istifade, “FETÖ’cüler” “Atatürkçülük” gömleği giyip, darbe davalarında “Atatürkçü” olduklarını savunmaya başlamadı mı?
Tamam, Erdoğan “FETÖ”nün hedefinde, lâkin gelinen bu noktada o NATO senaryosuna Atatürk’ü de katmaları garip bir çelişki değil mi?
-Ebru Binbaşı TSK’dan Atılıyordu-
NATO’daki skandalı deşifre eden Binbaşı Ebru Nilhan Bozkurt’a gelince;
Murat Bardakçı’nın yazdığına göre, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı adına bu toplantıya giden Binbaşı Bozkurt, her gün takip ettiği “chatter” üzerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan adına sahte bir hesap açıldığını, bu hesap üzerinden Erdoğan ile düşman kuvvetler arasında sahte mesajlaşmaların yapıldığını fark edince, “Cumhurbaşkanı’ma lâf söyletmem” diyerek, olaydan hemen komutanlarını haberdar etmiş.
Önce Binbaşı Bozkurt’un kim olduğunu hatırlatalım.
Yüzbaşı iken “İstanbul Askeri Casusluk ve Şantaj” davasında, TSK’ya ait savaş ve nakliye uçaklarının gizlice çekilmiş görüntülerini “örgüte” aktarmakla suçlandı. 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kararın Yargıtay’da onanmasından sonra Almanya’ya kaçtı. TSK’dan ihraç edilmesi için işlem başlatıldı. Anayasa Mahkemesi’nin bozma kararının ardından Türkiye’ye ve TSK’ya dönüp, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda çalışmaya başladı.
-Ebru Binbaşının Arkasındaki Komutan-
Murat Bardakçı’nın yazısında dikkat çekici husus, “Binbaşı Ebru Nilhan Bozkurt, Norveç’te düzenlenen ‘Trident Javelin-2017’ tatbikatına katılmak üzere Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı tarafından görevlendirildi” vurgusu.
Olayın gizli kahramanının Cihat Yaycı olduğu mesajı verildiğine göre, kimdir bu komutan anlatalım.
Çok Uluslu Müşterek Harp Merkezi Komutanıyken, 15 Temmuz darbesinden sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığı’na atandı. Bu yıl da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı oldu.
Bir dönem “FETÖ’cü yapılanmada” yer aldığı, ancak sonradan ayrılıp, onlara karşı en büyük mücadeleyi verdiği öne sürüldü.
Bu arada Tuncay Opçin başta olmak üzere firari “FETÖ’cüler” onu hedef alırken, bir gizli tanık da Yaycı’nın “FETÖ mensubu olabileceğini” iddia etti. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda, “Kripto mahrem hizmetler sınıfına mensup FETÖ üyelerinin tespitine yönelik özel şablon ve 64 temel kriter ile 209 alt kriter üzerinden oluşturulan özel sistem sayesinde kripto Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin tespitine ilişkin çalışma yaptığı, örgüt mensubu olmadığı aksine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki kripto örgüt mensuplarının deşifre edilmesinde soruşturma makamına yardımcı olduğunu anlaşılmıştır” denilerek, Yaycı hakkında takipsizlik kararı verildi. Kararda, Yaycı’nın darbeciler tarafından yayınlanan sözde sıkıyönetim görevlendirme listesiyle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine verilerek, pasifize edilmeye çalışıldığı da vurgulandı.
15 Temmuz darbe girişimine katılan ve 27 Ekim’de müebbet hapis cezasına çarptırılan dönemin Sahil Güvenlik Komutanı Hakan Üstem’in kayınbiraderi olduğu biliniyor.
Ve dahi Yaycı’nın, Erdoğan’a çok yakın bir isim olduğu konuşuluyor.
-Gökhan Şahin Sönmezateş’in İddiası-
Cihat Yaycı, birçok Balyoz kumpası mağdurunun da “FETÖ ile mücadelesini” takdir ettiği, yıpranmaması, tartışmaların içine çekilmemesi, isminin gündeme gelmemesi için adeta üzerine titrediği bir isim.
Haliyle hakkında NATO skandalının ardındaki “gizli kahraman” mesajının verilmesi ilginç.
Bir diğer ayrıntı ise şu:
15 Temmuz darbesinde Erdoğan’a suikastle görevlendirildiği öne sürülen, kendisinin ise, “Suikast için değil, Erdoğan’ı Ankara’ya getirmek üzere gittim” dediği Gökhan Şahin Sönmezateş 6 Kasım’da Akıncı davasında yaptığı savunmada Cihat Yaycı’dan söz etti.
15 Temmuz gecesi Cihat Yaycı ve şimdiki Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı İsmail Güneykaya’nın da TURBAN Otel’de olduğunu ve 23.30 da buradan ayrıldıklarını öne süren Sönmezateş, “Bu adamların ifadesi hiç bir yerde yok. O akşam ne yapmışlar, niye ayrılmışlar, nereye gitmişler? Onlar Kurmay Başkanı oldu, ben de hapisteyim. Onlar tesadüfen oradaymış. O zaman ben de helikopterle gezintiye çıktığımı söyleyeyim” dedi.
Bu iddiadan 16 gün sonra Cihat Yaycı’nın adının gündeme gelmesi/getirilmesi tesadüf müdür, Sönmezateş’e bir cevap mıdır bilinmez, ama her halükarda ilginç!..
Müyesser YILDIZ
20 Kasım 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/nato-skandalinin-gizli-kahramani-kim-2011171200.html