Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın koruma müdürlüğünü yapan, 15 Temmuz gecesi yaralanan ve madalya ile ödüllendirilen Yüzbaşı Burak Akın’ın geçen hafta “FETÖ’cüyüm” diyerek teslim olması konuşulmaya devam ediliyor.
Akın’ın “Örgütün baskılarına dayanamadığı” için teslim olduğu duyuruldu. Ancak şu ana kadar ne tür “baskılara” maruz kaldığı öğrenilemedi. Sadece Akın’ın 3 muvazzaf subayın ismini verdiği ve bunların gözaltına alındığını biliyoruz.
Burak Akın olayını ilk duyuran Yeni Şafak Gazetesi oldu. Gazete, iki gün sonra da “15 Temmuz’un sahte kahramanları” başlıklı bir haber yaptı. Kahraman bilinen bazı isimlerin “Kripto FETÖ’cü” çıktığını anlatan haberde, Burak Akın’ın yanısıra iki isim vardı. Bunlardan birisi de yine dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Çolak’ın emir subayı Binbaşı Yunus Can’dı. Can’ın 15 Temmuz gecesi Çolak’la birlikte derdest edilip, Akıncı’ya götürüldüğü ancak 6 ay sonra “FETÖ’cü olduğu anlaşılarak” tutuklandığı hatırlatılıp, şöyle denildi:
“FETÖ’nün Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki mahrem hizmetler biriminde görev yapan Can’ın, ‘Yavuz’ kod adıyla öğrenci konumunda örgütsel faaliyetlerde bulunduğu öğrenildi. Cep telefonuyla birçok kez uluslararası görüşme yapan Can’ın, TSK imamı firari Adil Öksüz ile aynı baz istasyonunda iki defa ortak sinyal verildiği tespit edildi. Bu tespit doğrultusunda Öksüz ile darbe girişimi öncesinde aynı mekanda aynı toplantıda birada olabilecekleri değerlendirildi. Öte yandan Can’ın ankesörlü telefonlardan da defalarca örgütsel görüşmeler yaptığı belirlendi… Binbaşı Can’ın da itirafçı kriptolar arasında yer aldığı değerlendiriliyor.”
Haberde, Can’ın yaklaşık 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra 29 Aralık yani Burak Akın’ın polise teslim olduğu gün tahliye edildiği de belirtiliyordu.
“FETÖ’cü olduğu tespit edildiğine” göre, nasıl tahliye edilmişti? “İtirafçı” olduğu için mi, yoksa onun ismini veren “itirafçı”nın “iftiracı” olduğu anlaşıldığından mı?
-O İtirafçılardan Biri Akar ve Özel’in de Adını Vermişti-
Hakkındaki iddiaları ve 1 yıllık tutukluluktan sonra Perşembe günü çıktığı mahkemede tahliye edilmesini sağlayan savunmasını özetleyelim.
Derdest edildiği ve bu sırada yaralandığı için Genelkurmay çatı ve Kara Havacılık Komutanlığı davalarında “mağdur”, Akıncı davasında ise “müşteki” sıfatıyla yer alan Yunus Can, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Mahrem İmamlar davasından tutuklandı.
Bu davada çok sayıda “itirafçı” var. Ki bunlardan davanın 1 numaralı şüphelisi olan tutuklu sanık “Emre” kod adlı K.Y.’ın, “KKK birim sorumlusu” bir mağaza sahibinin dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar’la “randevu defterine adı yazılmadan” görüştüğünü öne sürdüğünü, “Cemaatçi olup olmadığını bilmemekle” birlikte Cemaat çevrelerinde Akar’dan “Halis”, Necdet Özel’den “Naci” diye söz edildiğini, bunların “kod adı” olabileceğini söylediğini aktarmıştık.
O itirafçının bu sözleri iddianameye yansıtılmadığı gibi, Akar ve Özel’in bilgisine de başvurulmadı.
İşte Yunus Can’la ilgili de böyle bir itirafçı beyanı vardı. “Serhat” kod adlı M.S.K, “FETÖ/PDY Kara Kuvvetleri asker yapılanması içerisinde faaliyet üreten, Yavuz (K) olarak bildiğim, ismini resim teşhisinde öğrendiğim Yunus Can isimli şahıstır” dedi.
Can da savunmasında şunları söyledi:
“Söz konusu şahıs ilk ifadesinde benden bahsetmemiş, sadece ’emir subayları’ diye bir ifadede bulunmuştur. Yine aynı ifadede, ‘Bizler bu grupta ilgilendiğimiz örgüt üyesi şahısların kod adlarını ve açık kimliklerini bilirdik, ancak askerler bizim sadece kod adımızı bilirlerdi’ demiştir. Ancak bu iftiracı şahıs, ismimi resim teşhisi esnasında öğrendiğini de söylemiştir. Görüldüğü gibi, bu iki ifade birbiriyle taban tabana çelişkili ve tutarsızdır. Ayrıca emir subayları değil, tek bir emir subayı vardı ve bu görevi yapan tek kişi bendim. Uzun bir süre ilgilendiğiniz, düzenli olarak görüştüğünüz bir emir subayını belirtirken ’emir subayları’ gibi muğlak bir ifade mi, yoksa kolaylıkla bilinebilecek ‘Kara Kuvvetleri Emir subayı’ gibi bir ifade mi kullanırsınız? Teşhiste kullanılan fotoğraf, resmi olarak kurumuma verilen üniformalı fotoğrafımdır. Bu fotoğraf benim emir subayı olduğumu gösteren omuzunda üç adet sarı kordon ve kolunda emir subaylığı yaptığımı gösteren arma bulunan fotoğraftır. Dolayısıyla bu bir şahıs teşhisi işleminden ziyade üniforma teşhisidir.”
Hakkındaki bir diğer iddia; Bu “itirafçı” ile ortak baz istasyonu sinyali vermesiydi. On binlerce ortak baz istasyonu sinyalinden sadece 9’unun, kendisiyle “uzun süre görüştüğünü” belirten “itirafçı”yla olduğuna dikkat çeken Can, aynı kişinin örgüt mensuplarının görüşmeleri sırasında cep telefonlarını getirmediği veya kapattıkları şeklinde ifadesi bulunduğunu, ayrıca görev yeri ve ikamet bölgesi itibarıyla telefonun çok sayıda insanla ortak baz sinyali verebileceğini anlattı. Ankesörlü telefonla arandığı iddiasını da tarih ve belgeleriyle cevapladı.
Can savunmasında, kendisini bu göreve bizzat Salih Çeki Çolak’ın seçtiğini, emekliye ayrılmak istediğinde izin vermediğini, 15 Temmuz’dan sonra iki kez yurtdışına gidip geldiğini de vurguladı.
-ByLock Gibi Olmasın-
Şuraya geleceğim:
Bilindiği gibi, ByLock için “FETÖ üyeliğinin kesin delil” deniyor, tüm feryatlara kulaklar kapatılıyor, uyarıda bulunanlar ise “FETÖ’ye hizmet etmekle” suçlanıyordu. Böyle olmadığı, şimdilik yaklaşık 12 bin kişinin “tuzağa” düşürüldüğü anlaşıldı.
Dün Yeni Şafk’tan Mehmet Acet yazdı. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’le “ByLock mağdurları” meselesini konuşmuş.
Adalet Bakanı Gül, “Külliye’de şehit olan bir gencin telefonundan ByLock çıktı. FETÖ ile yan yana gelmesi mümkün olmayan insanlar vardı. Bunun üzerine meselenin üzerine eğilmeye karar verdik” demiş. Konuyla yakın ilgilenen Erdoğan’dan da, “Suçu olanla olmayanlar ayrıştırılsın” talimatı gelince, Bakan Gül 2 ay kadar önce bu konu üzerinde çalışmaya başlamış. Nihayetinde Bakan Gül, MİT ve BTK’nın mutabık kalmasıyla “Mor Beyin Yüklemesi” meselesi netleştirilmiş.
Güzel!..
Ben de diyorum ki, artık şu “itirafçılar” meselesine de bir el atılsa!..
İlla kendilerine yakın bir isim hakkında “itirafçı ifadesi”nin çıkması veya Erdoğan’ın yakından ilgilenip, talimat vermesi mi gerekiyor?
Kaldı ki, Maliye Bakanlığı’ndaki “FETÖ yapılanması” iddianamesinde F.K. isimli “itirafçı”, halen görevde olan çok sayıda bürokratın yanısıra Abdullah Gül’den Ali Babacan’a, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’ten Maliye Bakanı Naci Ağbal’a birçok siyasinin ismini vermiş, Şimşek hakkında alenen, “FETÖ’nün çok önemli adamlarından biridir. İmamlık düzeyinde kıymet ve kıdemi vardır” iddiasında bulunmuştu.
Şimşek de bunun üzerine yaptığı açıklamada, “Eğer gerçek ise F.K. isimli şahıs itirafçı değil, iftiracıdır” demişti.
“İtirafçı değil iftiracılık” mekanizması sadece iktidar mensupları değil, başkaları için de sözkonusu olamaz mı?
Son bir not; Kamuoyunda “masum veya suçlu” birkaç isim veren gerçek “FETÖ”cülerin “itirafçı” adı altında tahliye olduğu söylentisi yaygınlaşıyor. Dikkat!..
Müyesser YILDIZ
2 Ocak 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/bylocktan-sonra-itirafci-tuzagina-da-dikkat-0201181200.html