Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve beraberindeki heyetle 8 Ocak’ta Ankara’da yapılan görüşmelerin ana gündem maddelerinden birisi, PYD-YPG’ye verilen silahların geri toplanmasıydı.
Bolton’la muhatap olan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da bu konunun görüşüldüğünü belirterek, “Silahların toplanması ve tamamen bertaraf edilmesi, yani PYD, YPG terör unsurlarının elinden alınarak, nötralize edilmesi bizim temel beklentimizdir, yani bunun dışında bir alternatifi zaten kabul etmemiz söz konusu değil” dedi.
Ancak dün Erdoğan, Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kitaroviç ile düzenlediği basın toplantısında, Trump’la görüşmesinde teröristlere dağıtılan silahların toplanmasının gündeme gelmediğini açıkladı.
Hani, ana gündem maddesi idi? Yoksa bu talebimiz konusunda da mı ABD’den umudumuzu kestik?
Bir diğer mesele; Suriye sınırımızda yaklaşık 30 kilometre güvenli veya tampon bölge oluşturulması. İster ilk Erdoğan’ın önerisi olsun, ister ABD planı; Bu konuda ABD ile aynı şeyi anlamadığımız o kadar bariz ki!.. Ama Trump’ın teklifini sevinçle kabul edip, bir kez daha Ankara’yı defalarca “kandıran” ABD’nin ipiyle kuyuya iniliyor ya, görünen köy Irak’ın kuzeyidir!.. Nasıl ki, Türkiye’ye sadece Erbil’in inşaası düştü, Suriye’nin kuzeyinin de TOKİ eliyle inşaasını belki lütfederler!..
-Kobani de Ne Oldu?-
ABD ile aramızdaki en sıcak tartışma konusuna gelelim.
Ay başında fitili ateşleyen Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “ABD, Türklerin Suriye’de Kürtleri kıyıma uğratmamasını güvence altına almaya çalışıyor” dedi.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton da Ankara yolundayken Trump’ın, Erdoğan’dan, “ABD güçleri çekildikten sonra Suriyeli Kürtlerin korunacağına” dair garanti istediğini söyledi.
3 gün sonra Dışişleri Bakanı Pompeo, “Erdoğan’ın, kendileriyle birlikte savaşan Suriyeli Kürtlerin korunması konusunda güvence verdiğini” öne sürdü. Pompeo, bir gazetecininin, YPG/PKK’yı kastederek, Türkiye ve “Kürtlerle” ilişkilerin nasıl yürütüleceği şeklindeki sorusunu ise, “Her iki tarafla da görüşüyoruz” diye cevaplandırdı.
Trump’ın Pazartesi günkü Twitter mesajı malûm, “Kürtlere saldırırlarsa, Türkiye’yi ekonomik olarak mahvedeceğiz. 20 millik güvenli bölge kuracağız” dedi.
Sonrasında Erdoğan ve Trump arasında gerçekleşen telefon görüşmesiyle ilgili Ankara “pembe” tablolar çizerken, Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sander’ın yazılı açıklamasındaki şu bölüme dikkat:
“Başkan, Suriye’deki Kürtlere ve DEAŞ’ın yenilmesinde birlikte çalıştığımız diğer SDG güçlerine Türkiye’nin kötü davranmamasının, ABD için önemine işaret etti.”
İşte ABD’nin bu küstah talebinden sonra Ankara, Türkiye’nin “Kürtlerle değil, teröristlerle savaştığını, ABD’nin Kürtlerle, PKK ve onun Suriye kolu PYD/YPG’yle eş tutmasının ölümcül bir hata olduğunu” anlatma gayretine düştü!..
Erdoğan, 2 gün önce AKP Meclis Grup Toplantısında şöyle konuştu:
“Tüm dünyaya sesleniyorum, ülkemize gelen bütün bu mülteciler içerisinde sadece Suriye değil, Irak’tan da gelenler oldu. Saddam Hüseyin döneminden itibaren Ezidileri, Arapları, Kürtleri ülkemizde misafir ettik. Kobani’den 200 bini aşkın Kürt kardeşimizi ülkemizde misafir ettik, ediyoruz.”
Erdoğan dün de şunları söyledi:
“Türkiye’nin, Kürtlere karşı farklı bir uygulamada olduğu yönünde bir spekülasyon var. Biz Kobani’den 300 bin Kürt’ü misafir ediyoruz. Bunun dışında Suriye’deki Hristiyanlara PYD/PYG zulüm yapmıştır. Biz hepsine kapımızı açtık. Aynı şekilde Araplara, Türkmenlere kapımızı açtık.”
Erdoğan’ın 4 yıl sonra “Kobani”yi örnek vermesi ilginç!.. Buradan hareketle, “Kobani”de neler olduğunu, sonrasında hangi noktaya gelindiğini hatırlatalım.
Erdoğan’ın 7 Ekim 2014’teki, “Şu anda Kobani de düştü, düşüyor” sözü hafızalardadır.
Nihayetinde IŞİD’in saldırısına maruz kalan “Kobani”deki PYD/YPG’li teröristlere ABD silah yardımında bulundu, Erdoğan’ın teklifi ya da dönemin ABD Başkanı Obama’nın talebiyle, Barzani peşmergeleri, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü Türkiye topraklarından davul zurna ve “Biji Obama” sloganları atarak geçti… “Kobani” kurtarıldı!.. Sonucu, Türkiye’deki PKK yanlıları halaylar çekip kutlarken, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu da “Diyarbakır’dan, Kobani’ye selam gönderdi”!..
Tam manzarayı, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin o dönemdeki sert açıklamalarından özetle aktaralım:
“Ayn el Arap’ta PKK ve IŞİD terör örgütleri arasındaki çatışmalar sürmektedir. Dışişleri Bakanı, ‘Kobani’nin düşmesini hiçbir zaman arzu etmeyiz’ sözleriyle Peşmerge’nin Türkiye’den geçeceğini belirtmiştir. Erdoğan’ın terör örgütü dediği PYD’ye yardım ve yataklık etmek suç değil midir? Bize göre amaç ne Kobani, ne Suriye’dir. Amaç Kürdistan’dır. Petrolü boru hatlarıyla götürmek, Ortadoğu haritasını güncellenen çıkarlara göre kanla çizmektir. AKP, Esad ile uğraşmayı bırakmalı, sınırlarımızdaki risk ve tehditlere odaklanmalıdır. Sınırların yalamaya dönmesi, devletçikler kurulması büyük sorun yaratacaktır.”
“Görülmektedir ki, AKP Hükümeti, vatan topraklarını teröristlerin kullanımına ardına kadar açmış, özellikle Barzani’nin silahlı unsurlarına geçiş üstünlüğü sağlamıştır. Sözde tezkere çıkararak Ayn el-Arap’a peşmergelerini gönderme kararı alan Barzani’ye, Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi güvence vermiş, kolaylık sağlamış, topraklarımızı kirlettirmişlerdir. Bu, tarihi bir hata, tarihi bir rezalettir. Hükümet, IŞİD terörüyle çatışan PKK-PYD terörüne can simidi uzatmış, destek vermiş, lojistik imkan sağlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın PYD’ye terör örgütü demesi, ABD’nin silah ve mühimmat yardımını eleştirmesi sadece durumu ve günü kurtarmaya yarayan basit bir kurnazlıktır.”
“Madem PYD terör örgütü olarak kabullenilmektedir; O halde Ayn el Arap’a fiili koridor açılması, bu örgütün silahlandırılıp desteklenmesi, nasıl izah edilecektir? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın bir yanda PYD’yi terör örgütü ilan edip, PKK’yla bir görmesi, diğer yanda PYD ve PKK’nın imdat çağrılarına ilgisiz kalmayarak, silah ve lojistik kanallarını açması ihanete ortak olmaktır. Erdoğan Türk Milleti’ni kandırmaktadır. Silahlı peşmergelerin Şanlıurfa üzerinden Ayn el-Arap’a sevkiyatının yapılması Anayasal suç olmakla kalmayıp, uluslararası hukuka da aykırıdır. Bu ikili, sahip olmadıkları bir yetkiyi ABD’nin şantaj ve dayatmasıyla kullanmak zorunda bırakılmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan bilmelidir ki, vatana ihanet suçu sübut bulmaktadır. Irak ve Suriye’de yaşanan karışıklıklar, insan hareketleri, boşalan köyler ve araziler, PKK’nın, daha genel anlamda Kürdistan projesinin arayıp da bulamayacağı imkanları sunmuştur. AKP bizzat Kürdistan’a kuryelik yapmaktadır. Erdoğan ve Davutoğlu yabancıların planlarına göre kurgulanmış, eğitilmiş ve donatılmış Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) piyonlarıdır.”
“Ayn el-Arap, diğer ismiyle Kobani’ye yardım bahanesiyle ağır silahlı Peşmergelere Türk vatanı çiğnetilmiştir. Türkiye’de daha yaşanmadık ne kalmış, daha görülmedik ne bırakılmıştır? Düşmana kucak açan, teröristlere ve destekçilerine mihmandarlık yapan, ülkemizi terör koridoruna çeviren Başbakan ve hükümeti bu haysiyetsizliğin, bu omurgasızlığın altından kalkamayacaktır. Aralarına PKK’lı teröristlerin de karışması güçlü ihtimal olan peşmerge unsurlarını muzaffer bir ordunun temsilcileri gibi sunmak, göstermek, bu şekilde propaganda yapmak ancak ve ancak işgâl edilmiş bir ülkeye has rezalettir. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali sırasında aynısı olmuştur. 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali esnasında yaşananların 29 Ekim’deki ibretlik tablodan bir farkı yoktur. Suruç Kaymakamı bine yakın YPG teröristinin tedavi edildiğini hayasızca gündeme getiriyor. Bu nasıl bir iştir? Ayn el Arap’ta sivil unsur kalmamışken, bu da AKP tarafından kabul edilmişken tırlarla malzeme gönderilmesi, buna da insani yardım ismi takılması hıyanettir. AKP, Türkiye’yi hançerlemektedir. Suruç’tan Ayn el Arap’a koridor açmak demek, Irak’ın kuzeyiyle Suriye’nin kuzeyini birbirine zorla eklemlemek demektir.”
“Davutoğlu’nun Kobani’yi selamlaması, PKK-PYD’ye verilmiş bir selam, sıcacık bir merhabadır. AKP’nin yardım ve yataklığıyla Kobani’yi ele geçiren PKK-PYD’yi sanıyorum ilk kutlayan Davutoğlu’dur. Ha Kandil’i selamlamak, ha Kobani’yi selamlamak, aralarında hiçbir fark yoktur.”
-Kobani mi Ayn El Arap mı?-
O gelişmeler sırasında burasının adının “Kobani” mi, “Ay el Arap” mı olduğu da konuşuldu. Bahçeli’nin hep, “Ay El Arap” dediğine dikkat çekip, Erdoğan’a geçelim.
Ekim 2014’te “Kobani Kürtlerin mi” tartışmasına girmek istemediğini belirten Erdoğan, “Ama işin aslına bakarsanız, adı üzerinde, Ayn’el Arap’tır. Daha sonra bu Kobani’ye dönüşmüştür” yorumunu yaptı.
Ocak 2015’te, “Sınırımızın yanı başındaki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. Kobani olmak üzere Kürt kardeşlerimizin yaşadığı şehirlere yönelik saldırıları da dikkatle endişeyle takip ediyoruz” dedi.
İdlib Harekatı’nın gündemde olduğu Ekim 2017’de şöyle konuştu:
“Doğudan Akdeniz’e oluşturulmak istenen terör koridorunu bozmak mecburiyetindeyiz, buna müsaade edemeyiz. Eğer buna müsaade edersek, yeni bir Kobani yaşarız. Kusura bakmasınlar, yeni bir Kobani yaşamak istemiyoruz ve bunu yaşatmayacağız.”
24 Haziran seçimleri öncesi 13-15 Mayıs’ta gittiği İngiltere’de meşhur Chatam House’da yaptığı konuşmada ise şunları söylediği bildirildi:
“Siz bakmayın, bu terör örgütünün Kürt kimliğini istismar ettiğine, bunun içerisinde birçok Batı ülkesinden isim de vardır. Kobani denilen bölge YPG/PYD terör örgütlerinin kontrolünde. İsmi üzerinde Ayn el Arab, yani Arabın Gözü anlamına geliyor. Yerleşim bölgesinin gerçek sahip sahipleri Araplardır. Dolayısıyla Kürt bölgesi değildir. Bu nedenle PYD/YPG teröristlerinin kontrolünde olmaması gerekir.”
Erdoğan’ın son olarak geçtiğimiz Ekim’de de “Kobani” için “Ayn el Arap” ismini kullandığını belirtip, soralım:
Erdoğan’ın yeniden “Kobani” söylemine dönmesi ve “Kobani’den 200-300 bin Kürt’ü misafir ettiğimizi” vurgulaması, ABD’nin, PYD/YPG için istediği “güvence”ye olumlu bir cevap olarak algılanmaz mı?
Bir de; Onlar artık müttefik, ama acaba Bahçeli en azından, “Ne Kobani’si, orası Ayn el Arap” hatırlatmasında bulunur mu ki?!.
Müyesser YILDIZ
17 Ocak 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/erdogan-abdye-niye-kobaniyi-hatirlatiyor-17011900.html