Ankara’da devam eden ve sona gelen Genelkurmay Çatı Davasında hafta başında darbe bildirisinin altında ismi olan dönemin Genelkurmay Personel Plan Yönetim Daire Başkanı eski Tuğgeneral Mehmet Partigöç esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunmasını yaptı.
Partigöç iki gün devam eden savunmasında, Genelkurmay eski Başkanı Hulusi Akar başta olmak üzere onlarca isim hakkında çoğu ilk kez gündeme gelen inanılmaz iddialarda bulundu. Bu isimler arasında dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal da vardı.
Ben de bu iddiaları yorumsuz şekilde aktardım.
Partigöç’ün hedef aldığı isimlerden sadece Abidin Ünal’dan, Avukatı Ahmet Erdem aracılığıyla bir açıklama geldi. Birileri gibi Mahkemelere gitmekten kaçınmayıp, tanık veya müşteki sıfatıyla çok sayıda ifade verdiği için Ünal’ın açıklama yapmasına şaşırmadım.
Şaşırtıcı olan Odatv ve şahsıma karşı kullanılan üsluptu.
Öncelikle Ünal’ın Avukatı Ahmet Erdem’in kim olduğunu hatırlatayım.
Kendisi Balyoz kumpasında tutuklanmış ve 16 yıl hapse mahkûm edilmiş bir isimdir.
O kumpaslar döneminde ayırımsız ve şartsız tüm mağdurlara nasıl sahip çıktığımızı belirtmeye herhalde gerek yok. Tabir-i caizse, dışarıdaki sesleri olduk, bu yüzden de “Ergenekon’un medya kolu olma” suçlamasıyla tutuklanıp, yargılandık.
-Neyse ki “FETÖ’nün Medya Ayağı” Dememiş-
Av. Erdem’in açıklamasına dönersek;
Partigöç’ün iddialarının, “Alçakça iftiralar” olduğunu belirtiyor. Doğaldır, ancak hemen devamında diyor ki;
“Sanki bir realiteyi yansıtıyormuş gibi haberin veriliş şeklinin tam anlamıyla FETÖ’nün algı yönetimine hizmet etmekte olduğu çok açıktır. Kastınızın böylesi bir algı yönetimine hizmet etmek olup olmadığını bilmemekle beraber, haber içeriğindeki iftirada müvekkilim Abidin Ünal’ın adının geçmesi nedeniyle kendisinin kişilik hakları ağır bir şekilde ihlal edilmiş bulunmaktadır… FETÖ/PDY, duruşmalarda inkar ve iftiraya dayalı bu yöntemi seçmiş ve bu yolda devam etmektedir. Ancak asıl sorun, bu iftiraların haberleştirme şeklidir ve maalesef yayınınız FETÖ algı yönetimine hizmet etmekte ve müvekkilimin hakları ihlal edilmiş bulunmaktadır.”
Balyoz gibi bir süreçten geçmiş olan Av. Erdem neyse ki, “FETÖ’nün medya ayağı” olduğumuz iddiasında bulunmamış!.. Ancak kastımızı sorgulaması ilginç. Hemen cevaplandırayım; Yegâne kastımız, gazeteciliktir, duruşma salonunda yaşananları aktarmaktır.
Bunca yıllık gazeteciyim, Av. Erdem’in bu açıklamasından sonra bir duruşmayı nasıl haberleştirmem gerektiğini bilemedim.
Ne yapmalıyım yani?
Peşinen iddianame ve komutanların ifadelerini doğru, sanıkların her sözünü iftira mı kabul edeyim?
Savunmada zikredilen isimlerin “Kişilik haklarının zedelenmemesi” için, “….. …. hakkında şunları söyledi” diye mi yazayım?
İdam mahkûmuna bile son isteğinin sorulduğunu unutup, “Eyvah FETÖ’ye yarayacak” kaygısıyla oto sansür uygulayıp, sanıkların söylediklerini duymazdan, görmezden mi geleyim?
İstenen bunlar ise o zaman bu duruşmalar niye yapılıyor? Onca masrafa, zamana yazık günah değil mi?
Abidin Ünal’ın Avukatı Erdem aracılığıyla gönderdiği açıklama bundan ibaret değil. Bir de Odatv’nin 24 saat içinde Ünal’la ilgili “İçeriği çıkarması” isteniyor. Buna ilişkin yazıda da Av. Erdem’in açıklamasındaki ifadeler aynen tekrarlanıyor. Farklı kısımlarını aktarayım.
Bir maddesinde deniyor ki;
“Oda TV’nin İnternet sitesinde yayımlanan bu yazının ‘Fetullah Gülen Hangi Komutana Hediye Gömlek Gönderdi’ başlıklı bölümünün içeriğinde; Sanık Mehmet Partigöç’ün, Müvekkilim Abidin Ünal’ı hedef alan ve yalan olduğu Ankara Haber Müdürünüzce de bilinen hayal mahsulü beyanları bulunmaktadır.”
“Ankara Haber Müdürü” ben oluyorum. Vallahi de billahi de neyin “hayal mahsulü” olduğunu bildiğimi ben bilmiyorum. Partigöç’ün o gün anlattıklarının çok büyük bölümünü ilk kez duydum. Tepkilerden, çok sayıda sanık ve avukatın da ilk kez duyduğunu gözlemledim.
Bir diğer madde de şöyle:
“Bu açıklamalar ışığında; Sanığın müvekkille ilgili beyanların veriliş şeklinin ve bu beyanlardan çıkardığı sonuçların tamamen FETÖ örgütünün bu davalarla ilgili hedeflerine uygun olduğu, örgütün halen yargılaması devam eden Genelkurmay Çatı ve Akıncı davalarında sonraki celselerde esas hakkında savunma yapacak örgütle iltisaklı olan bir kısım sanıkların savunmalarında kullanacakları doneleri, çok usta oldukları algı yöntemiyle, özellikle kendileri gibi düşünmeyen ve kendilerine muhalif olduğu bilinen internet siteleri, gazeteler ile yazar, kanaat önderi ve basın mensupları aracılığıyla şakirt sanıklara ulaştırdıkları, bu hususun daha önce sorguları yapılan bir kısım sanıkların savunmalarında kullandıkları ifadelerle sabit olduğu görülmektedir.”
Maalesef şunu demeye getiriyorlar; Biz bu haberleri yaparak, örgütün “iletişimini” sağlıyormuşuz!..
Tek kelimeyle pes!..
Hemen o gün yaşadığım bir olayı anlatayım. Partigöç bir başka komutanla ilgili “belaltı” birtakım iddiaları dillendirdiğinde, “Bu ne ya, Dallas olmuş” diyerek, tepki gösterip salondan çıkarken, telefonuma bir mesaj geldi. Hani biz “örgütün iletişimini” sağlıyoruz ya, daha haberi yazmamışım bile. Mesajı gönderen öyle “FETÖ’cü” falan değil, onlarla aslanlar gibi mücadele etmiş biri. Partigöç’ün tepki gösterdiğim o sözlerini doğruluyordu. “Ne o salonu mu dinliyorsunuz?” mealinde cevap verdim.
Diyeceğim, “İletişim” için bizim haberlerimize ihtiyaçları yok. Herkesin, bir şekilde her şeyden haberi oluyor.
Haberimiz ancak Partigöç’ün söylediklerini, Abidin Ünal ve Avukatının hemen duymasını sağlamıştır, o kadar!.. Kulaktan kulağa yayılana veya SEGBİS çözümü çıkana kadar haberleri bile olmayacaktı belki de!..
-Akar Ünal’a Nasıl “Suçüstü” Yaptı?-
Abidin Ünal’ın Avukatı Ahmet Erdem aracılığıyla yaptığı açıklamalarda, Partigöç’ün söylediklerinin “Tamamen gerçek dışı ve yalan” olduğu vurgulanıyor ya, o halde duruşma tutanaklarına geçmiş, ama bugüne kadar hiç gündeme gelmemiş bir olayı hatırlatalım.
Ki, Mehmet Partigöç’ün haberleştirdiğimiz savunmasında bu da vardı. Abidin Ünal’ın Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’dan habersiz Cumhurbaşkanlığına gittiğini öne süren Partigöç, “Bir Orgeneral Cumhurbaşkanlığına niye gizli kapaklı gider? Neden amirine yalan söyler? Bunların altındaki gerçekler ortaya çıkarılmadıkça bu darbe anlaşılmaz. Neyle tehdit etmişlerdi veya hangi gizli görev istendi ki, gizli gizli gitti?” demişti.
Şimdi bir başka sanığın ifadesine geçelim. 2011-2015 yıllarında Necdet Özel’in, 15 Temmuz’a kadar da Hulusi Akar’ın emir subaylığını yapan, yani en “özellerine” vakıf isimlerden birisi olan Levent Türkkan, geçtiğimiz 24 Aralık’taki savunmasında, Partigöç’ün değindiği o olayla ilgili şunları anlattı:
“Tam tarihini hatırlamıyorum, 2016 Nisan ayı olabilir, yani 15 Temmuz’dan birkaç ay öncesi idi. Abidin Ünal, gizlice, sivil olarak, hiçbir korumasına haber vermeden, kendi karargâhı ve emir subayının da haberi olmadan, hiçbir koruma olmadan, hatta makam aracı veya hiçbir Hava Kuvvetleri aracını da kullanmadan (Sonradan MİT tarafından gönderilen araçla gittiğini öğreniyorum), tabii Hulusi Akar’dan da habersiz olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeye gitti. Abidin Ünal’ın Cumhurbaşkanı ile gizlice görüşeceğini Hulusi Akar öğreniyor. Nasıl öğreniyor, bilmiyorum. Neticede bunu bir şekilde öğrenen Hulusi Akar bana, Abidin Ünal’a suçüstü yapmamı emretti. Bu suçüstü planının parçası olarak Hulusi Akar, 2. Başkan Orgeneral Yaşar Güler’e, Abidin Ünal’ın katılacağı bir toplantı planlaması emrini verdi. Zamanını da tam Abidin Ünal’ın Cumhurbaşkanı ile gizlice görüşeceği saate ayarlamasını emretti. Org. Yaşar Güler olaydan habersiz, toplantıyı planladı. Tabii, bilerek ve kasten planlanan bu toplantı saatinde Abidin Ünal Cumhurbaşkanının yanında olması gerektiğinden, bir mazeret uydurdu toplantıya katılmamak için. Ve yalan söyledi. ‘Abim kaza geçirdi’ dedi, toplantıya katılmamak için mazeret uydurdu. Bunun üzerine Yaşar Güler, Abidin Ünal’ın toplantı ile ilgili mazereti ve aralarında geçenleri, benim de bulunduğum ortamda Hulusi Akar’a söyledi. Hulusi Akar da bıyık altından güldü. Ben o bıyık altından gülüşü iyi bilirim, ‘Şimdi seni yakaladım Abidin’ gülüşüydü o. Ve böylece bana, bu olayı yani Abidin Ünal’ın yalanını çıkarma görevini verdi. Ben de Hulusi Akar’ın doktoru Denizci Tabip Yüzbaşıyı Abidin Ünal’ın hasta dediği, abisinin evine muayeneye gönderdim. Tabii Abidin Ünal’ın bize dediği gibi, abisinin evinde değil. Abisinin de hiçbir şeyden haberi yok. Doğal olarak kaza da geçirmemiş. Ben bu durumu tescillemek için Doktor Yüzbaşıya cep telefonundan fotoğraf çektirdim. Yani Abidin Ünal’ın yalanını belgelemiş oldum. Bu esnada Abidin Ünal Orgenerali aradım. Tabii o daha bunlardan habersiz bana, ‘Abimin evindeyim, abimin yanındayım’ dedi. Ben de hiç bozuntuya vermeden, ‘Geçmiş olsun’ dedim ve telefonu kapattım. Sonra olanları Hulusi Akar’a anlattım ve belgelediğim şeyleri de önüne koydum. Hulusi Akar çok mutlu oldu. Sonra ne yaptı, nasıl bir yol izledi bilmiyorum.”
Levent Türkkan da pekala yalan söyleyip, iftira atıyor olabilir.
O halde bizzat Abidin Ünal’ın tanık olarak dinlendiği Genelkurmay Çatı Davası’nın 21 Şubat 2018’deki celsesine gidip, SEGBİS çözümlerinden satır satır okuyalım:
Orhan Yıkılkan (Akar’ın eski başdanışmanı): Mart 2016 gibi bir yakınınızın Çayyolu’ndaki evine Genelkurmay Başkanı bir ambulans ve doktor gönderdi mi? Hatırlıyor musunuz o günü. Hatırlatmak için soruyorum. Ne yakınınızı söylüyorum, ne de efendim herhangi bir şey. Sadece o günü hatırlatmak için. Çünkü ben gününü hatırlamıyorum. Hatırlıyor musunuz?
Abidin Ünal: Tabi tabii gönderdi. Ağabeyimin kazası ifadesi, evet doğru.
Orhan Yıkılkan : Hatırlıyorsunuz değil mi komutanım, o gün sizin de özel bir görüşmeniz var mıydı?
Abidin Ünal: Vardı.
Orhan Yıkılkan: Bu özel görüşmenizle ilgili Hulusi Akar sizin ile görüştü mü komutanım? Hulusi Akar Genelkurmay Başkanı, bu özel görüşmenizle ilgili?
Abidin Ünal: Kendisine aktardım bilgiyi.
Orhan Yıkılkan: Kendisine aktardım bilgiyi, tamam. Arz ederim. Sağolun.
Bir kısım sanıklar müdafii Av. Ayten İzmirli: Şimdi darbeden birkaç ay önce biraz önce sordu sanıklardan bir tanesi, çok açmadı, ama 2016 yılının Nisan sonu ya da Mayıs aylarında Karargâh’tan çıkıyorsunuz şahsi aracınızla, yanınıza emir subayınızı almıyorsunuz ve sizi o arada Genelkurmay’dan çok kişi arıyor, ama bir tülü ulaşamıyor. Sonrasında siz demişsiniz ki, 2. Başkana, ‘Benim kardeşim hasta, onun yanına gidiyorum’. Bunu Hulusi Akar öğreniyor ve ağabeyinizin evine ambulans gönderiyor. Ağabeyiniz kapıyı açıyor diyor ki, ‘Ben hasta değilim. Nereden çıkardınız, nedir bu kalabalık?’ diyor. Siz de bir hışımla E… Beyle geliyorsunuz, doğru mudur?
Abidin Ünal: E…. Bey evet yanımda idi, doğrudur.
Av. Ayten İzmirli: Yani ağabeyinizin hasta olmadığı felan da doğru o zaman.
Abidin Ünal: Hasta olduğu doğru da yani şey değil, hastane olayı değil. Evinde rahatsızdı.
Partigöç’ün iddiaları, dolayısıyla bizim haberimiz külliyen “yalan ve iftira” ise bu nedir?
Ve hadi Ünal’ın talebi üzerine haberimize erişim yasağı konsun; Partigöç’ün savunmasının SEGBİS çözümü yapıldığında ne olacak? “İftira” denilerek, oradan da mı çıkarılması istenecek veya SEGBİS çözümüne de mi erişim yasağı getirilecek?
Müyesser YILDIZ
15 Mart 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/darbeden-3-ay-once-akar-ve-unal-arasinda-ne-yasandi-15031951.html