Ülkemizde geçen hafta iki korkunç olay yaşandı. Önce İstanbul Fatih’te 4 kardeşin siyanür içerek, “Toplu ölümü”… Hemen peşinden Antalya’da bir babanın, eşi ve 2 çocuğunu yine siyanürle öldürüp, intihar etmesi…
Çocuklar Ali Çınar 5, Ceren 9 yaşındaydı!..
Kendisiyle birlikte ailesini de ölüme gönderen baba, geride bıraktığı mektupta, 9 aydır çalışmadığını, maddi sıkıntı çektiğini yazıp, “Herkesten özür diliyorum, ama artık yapacak bir şeyim yok. Hayatımıza son veriyoruz” demişti.
Son yıllarda onlarca genç işsizlikten intihar etti. Ama bu son iki olay, önce yetkililerin, sonra hepimizin günlerce, aylarca konuşmasını gerektiriyordu.
Fakat sanki bir el “Susun” talimatı vermiş gibi, o herkesi sarsan trajediler gündemden düştü, hayat “Normale” döndü.
Tek bir yetkili ağzını açmadı.
Oysa sorgulamak en önce onların göreviydi.
“Yokluk, yoksulluk bu boyuta geldi mi?.. Toplum psikolojisi neden bu kadar bozuldu?.. Tüm ailenin ölüm fermanını verebilmenin altında ne var?.. Devletin, geride kalanlara sahip çıkacağına inancı mı yok?.. O zehir nasıl bu kadar olay temin edilebiliyor?” gibi ekonomik, sosyal, psikolojik, güvenlik boyutu olan onlarca, yüzlerce soru sorulmalı, elbirliğiyle ve süratle hâl çaresine bakılmalıydı!..
Ara ki, bulasın!..
Yöneticilerimiz, dün konuştu. Neyi mi?
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini… Harf Devrimi’yle “Her şeyin sıfırlandığını”… “96’ncı yıldönümüne ulaştığımız Cumhuriyetimize en büyük katkıyı, kendilerinin başında bulunduğu hükümetlerin yaptığını”…
-Millete ve Tarihe Verilen Söz Neydi?-
Milletin hâli ile yöneticilerin gündemi arasındaki büyük farka bakar mısınız?
Oysa 17-18 yıl önce bambaşka sözler vermişlerdi.
Mesela, “Birinci önceliğimiz, ekonomi olacak. Ekonomiyi düzeltmeden, istediğiniz kadar insan hakları türküsü söyleyin, vatandaş aldırmıyor” demişlerdi…
Mesela, ekonomi için “Kutadgu Bilig” programı benimsenmiş, “Hakan” ile “Yurttaş” arasındaki şu sözleşme hatırlatılmıştı:
“Devlet adına Hakan ile yurttaş arasındaki sözleşmede üç şart karşılıklı masaya getirilir. Hakan der ki; 1- Yasalarıma uy, 2- Vergini öde, 3- Dostumu dost, düşmanımı düşman bil. Sözleşmenin olmazsa olmaz tarafı yurttaş karşı cevabını verir ki, sözleşme tekemmül edebilsin; 1- Yasalarına uyarım, ama adil olsun, 2- Vergimi öderim, ama gümüşün ayarını bozma, 3- Dostunu dost, düşmanını düşman bilirim, ama can ve mal güvenliğimi sağla.’’
Mesela, gezdikleri 44 ilde “Yoksulluğun ve sefaletin fotoğrafını” çektikten sonra şunları söylemişlerdi:
“Gördüğümüz bu manzaralardan sonra benim milletime ve tarihe bir sözüm var. Sizlerden de bu söze sahip çıkmanızı istiyorum. O söz şudur; Siyasetimizin ve iktidar mücadelemizin ana tahrik gücü, asıl hedefi, yoksulluğun ve sefaletin fotoğrafını veren çocuklarımızı, ‘mutluluğun filmi’nde oynatıncaya kadar çalışmaya devam etmek olacaktır. Bu böyle biline!.. Bu çocuklar, açlık ve sefaletle damgalanmış olarak doğmadılar. Onların tek suçu ya da talihsizliği 20. yüzyılın son yıllarında basiretsiz, bereketsiz ve beceriksiz hükümetlerin yönettiği Türkiye’de doğmuş olmaktır. Türkiye’nin son 10-15 yılına damgasını vuran bu kötü ve sorumsuz yöneticiler, ülkemizin sevgili çocuklarını savaş şartlarından daha kötü duruma düşürmüş olmanın hesabını ne bugüne ne de tarihe veremeyeceklerdir. Onlar bu açlık ve sefaletin altında ezilip gideceklerdir. Gitmemek için ne kadar direnseler de çok uzak olmayan bir gelecekte bu direnişleri bitecektir. Bitmeye mahkumdur.”
Mesela, “Açlık, sefalet, yoksulluk, yılgınlık, bezginlik ve ümitsizlik bu milletin kaderi değildir. Sizin kötü yönetimleriniz yüzünden bu hallere düştü bu millet. Düşün artık bu milletin yakasından!” çağrısı yapmışlardı.
17-18 yıl önce yoksulluğun ve sefaletin fotoğrafını veren çocuklarımız vardı.
Bugün; Yoksulluk ve sefalet yüzünden babaları tarafından siyanürle öldürülen çocuklarımız var.
Sahi Ali Çınar’la, Ceren’in suçu ya da talihsizliği neydi?
Müyesser YILDIZ
11 Kasım 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/babalarinin-siyanurle-oldurdugu-ali-cinar-ve-cerenin-sucu-neydi-11111940.html