Ege, Kıbrıs, Akdeniz konularında uzman olan, KKTC’mizin merhum Lideri Rauf Denktaş’tan da çok şey öğrenmiş denizci bir komutanımızın tüm bu tecrübelerinden çıkardığı sonuç şu olmuştu:
“Çok iyi tarih bilmeden ve tarih yazmadan lider olunamaz.”
Evet, sadece lider olmak değil, ülkemize sahip çıkabilmek için biz vatandaşların da çok iyi tarih bilmemiz gerekiyor.
Ancak daha dün denilecek, 10-15 yıllık geçmişimizi bile ne çabuk unuttuk!..
ABD-NATO ortak planını hayata geçiren “FETÖ”nün, en önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’mızı hedef aldığını…
Çok önemli milli projeleri hazırlayan, ufkun çok ötesini görüp denizlerimize sahip çıkan komutanları Hasdal’da, Hadımköy’de, Maltepe’de, Silivri’de cezaevlerine tıktığını…
Ancak böylesi büyük bir imha planı uygulanırken dahi, o komutanların evleri basılmamıştı. Arandıklarını duyunca okyanusları aşıp gelmişler, teslim olmuşlardı. Çünkü onurlu, vatansever ve kendilerinden emin insanlardı.
Haklarında yakalama kararı çıkarılırken rütbelerinin sökülmesi, lojmanlardan atılmaları, emekli maaşlarının kesilmesi de konuşulmamıştı.
Taa ki, mahkeme kararıyla 15-20 yıl hapis cezasına çarptırılana kadar.
Oysa şimdi ne yapılıyor? Sırf bir açıklama yapan emekli amiraller için manşetlerden, kürsülerden idam fermanı yazılıyor. Neyse ki, şu ana kadar “babalık hakkından” mahrum bırakılmalarını akıl eden çıkmadı!..
Türkiye tarihinde neredeyse görülmemiş bir şey daha oluyor; “Bir dakika durun” demesi gereken bazı yüksek yargı organları bile kalemlerini kırıyor.
Tüm bunların sebebi; emekli amirallerin “darbe” yapma ihtimali. Hakikat bu ise, geçen yıl emekli büyükelçilerin yine Montrö konusunda yayımladığı bildiride imzası olan eski bir milletvekilinin, partisinden ihracına niye şimdi tevessül edilir ki? O da mı “darbeye” iştirak etti? Demek, mesele “darbe” değil, iktidar karşıtlığı!..
Montrö’yü Savunanlar Amerikancı İse
Bir de emekli amirallerin Montrö açıklamasının “Amerika-NATO bildirisi” olduğu söylenmiyor mu! Ört ki, ölem!..
Sanırsınız -ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı’nın (EUCOM) bir önceki Komutanı Curtis M. Scaparrotti’nin, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne karışan isimlere, “NATO olarak beraber çalıştığımız bazı subaylar ya tutuklandı ya da emekliye sevk edildi. Burada bizimle birlikte çalışan insanların başına ne geleceği konusunda kaygılıyım.” diyerek sahip çıkması gibi- şimdiki Komutan Orgeneral Tod D. Wolters da 104 emekli amirale sahip çıktı!. Veya ABD-AB, operasyonla ilgili “endişelerini” dillendirdi?!
Yunanistan/Kıbrıs Dairesi
Balyoz-Ergenekon kumpasları dönemine ilişkin bir hatırlatma daha yapalım.
Kumpas planlarında en çok geçen, Yunanistan’la savaş planları ve Ege Adaları idi. Tutuklanan komutanların en büyük “suçu”, aidiyeti belirsiz adalar konusunda gösterdikleri hassasiyetti.
Sonuç? Onlar gitti. Bırakın aidiyeti belirsiz olanları, Yunanistan bize ait adaları bile işgâl etti.
Genelkurmay’da bir Yunanistan/Kıbrıs Dairesi kurulmuştu. Ne zaman? Ağustos 1996’da. Bilir misiniz; bu daireden yolu geçen hemen hemen tüm komutanlar işte o kumpas davalar sonucu tasfiye edildi, o daire de zamanla Albay rütbesinde bir şube düzeyine indirildi.
Bugün gündemde ne var? Yine Ege, yine Doğu Akdeniz; ama illa da Kıbrıs.
1 yıldır Türkiye’ye tehdit üstüne tehdit, hakaret üstüne hakaret savuran AB yetkilileri, tam da şimdi, Türkiye’yi acaba ne için şereflendiriyorlar?! 10 yıl önce yarım kalan bazı projelerin tamamlanması için olmasın?!
Libya’da Neler Oluyor?
ABD-NATO öncülüğünde, Ukrayna üzerinden Karadeniz’de çok tehlikeli gelişmeler yaşanırken, ülkemizin bölgede bu konudaki yegâne güvencesi olan Montrö tartışılıyor.
Haliyle herkes bu noktaya odaklanmışken, başka bir bölge dikkatlerden kaçıyor.
Bu bölge, Libya.
Libya anlaşması ile “Mavi Vatan” kavramı ete-kemiğe büründü.
Anlaşma Kasım 2019’da yapılmış olsa da evveliyatı vardı. 2010’da, Kaddafi döneminde gündeme geldi. Libya’ya “Haçlı seferi” başlatanlar, NATO desteğiyle Kaddafi’yi de parçalayınca, bu proje hayata geçirilemedi.
Fikir babaları kimlerdi? İstifaya zorlanan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı baş aktör sayılsa da, geri plandaki isimler dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit ile Cem Gürdeniz’di.
Bunun altını niye çizdik?
Montrö açıklamasında imzası olan Cem Gürdeniz şimdi gözaltında. Herhalde Eşref Uğur Yiğit hakkında da işlem yapılacaktır.
Şimdi biraz geriye gidelim.
BM öncülüğünde Libya Askeri Komitesi geçtiğimiz Ekim’de kalıcı ateşkes anlaşması imzaladı. Anlaşmanın maddelerinden birisi, “Ülkedeki paralı savaşçılar ile eğitim birlikleri dahil tüm askeri güçlerin” 3 ay içinde Libya’yı terk etmesiydi.
Ankara, bu maddenin Türkiye ile ilgili olmadığını açıkladı, ancak 26 Mart’ta Fransız Haber Ajansı AFP’nin geçtiği habere bakalım.
Haberde, “Türkiye’nin Libya’daki Suriyeli paralı savaşçıları geri çektiği” öne sürüldü. Bunu yalanlayan olmadı.
Son gelişme mi?
Biliyorsunuz, Yunanistan başta olmak üzere birçok ülke Türkiye-Libya anlaşmasının iptal edilmesi için yoğun bir çaba gösteriyor.
Yunanistan Başbakanı Miçotakis ve Dışişleri Bakanı Dendias da bugün Libya’da. Ziyaret öncesi dün bir açıklama yapan Yunan Hükümet Sözcüsü Aristotelia Peloni, “Libya’nın yabancı güçlerden ve paralı askerlerden kurtulması ve Türkiye ile deniz yetki alanları anlaşmasından vazgeçmesinin önemli olduğunu” bildirdi.
Yetkililerimiz, emekli amirallerin yaptığı açıklamanın “düşmanları” sevindirdiği görüşünde.
İyi ama, tam da böylesi bir kritik süreçte acaba o açıklama mı, yoksa “Mavi Vatan”a sahip çıktıkları bilinen isimlerin “darbecilik” ile suçlanıp gözaltına alınması mı düşmanları sevindirir?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bugünkü açıklamasından bir bölümle bitirelim. Şunu söyledi:
“Bu 104 kişi, temel özelliği kurmay subay. Bunlar denizci. Biz Doğu Akdeniz’in ne demek olduğunu biliyoruz. Aldığımız inisiyatif, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir rüyaydı. Libya’da attığımız adım da öyle.”
İnşallah Libya rüyası da hüsranla bitmez!..
Müyesser YILDIZ
6 Nisan 2021
Odatv link: https://odatv4.com/insallah-libya-ruyasi-husranla-bitmez-06042153.html