İçeriğe geç

Samsun ve 100 Yılın Hesaplaşması!..

Son bir haftada vahim ötesi iki olay yaşadık. İlki, Erdoğan’ın miting meydanında eline mikrofonu tutuşturduğu 10 yaşındaki bir çocuğun Cumhuriyet’i kuran Atatürk’ün partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na “hain” dedirtmesiydi. İkincisi ise yine Atatürk’ün, Milli Mücadele’yi başlatmak için çıktığı Samsun’daki anıtının yıkılmak istenmesi oldu.

Erdoğan’ın mitinginden başlayalım. Olayın nasıl gerçekleştiğini gözlerimizle gördük. Çocuğun o ifadeyi kullanmasından sonra tüm yetkililerin nasıl güldüğünü de.

Her daim “milli birlik ve bütünlüğün” öneminden söz eden Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin buna tepkisinden başlayalım.

Öncesinde; bir televizyon programındaki sözleri nedeniyle tutuklanan Gazeteci Sedef Kabaş için, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na hakaret etmek, büyükbaş hayvan benzetmesi yapmak ifade ve düşünce hürriyeti sayılamaz. Bu tip bir kötü söz terbiyesizliktir, edepsizliktir, nitekim suçtur.” dedi. Yine Sezen Aksu’nun 5 yıl önceki şarkısındaki Hz. Adem ve Hz. Havva ile ilgili sözlere tepkisini sürdürüp, hakaret eden, küfreden kim olursa olsun, bunun sonuçlarına mutlak surette katlanması” gerektiğini bildirdi.

Sıra bir çocuğun ağzından Kılıçdaroğlu’nun “hain” ilân edilmesine geldiğinde ise şunları söyledi:

Dikkat buyurunuz, henüz 10 yaşında olan bu çocuğumuz Cumhurbaşkanı’na ‘amca’ derken, Kılıçdaroğlu’na ‘hain’ diye seslenmiştir. 203 sözde yazar, çizer, aydın ve gazetecinin bildiri hazırlayıp yayımlamak yerine bu sorunu ele almalarında yarar olacaktır. Bu yavrumuzu bu noktaya getiren nedir? Böylesi bir tercihe zorlayan ve bunu da telaffuz ettiren gelişmeler nelerdir? Şehidimiz Eren Bülbül’ün katilleriyle sarmaş dolaş olanların, ittifak kuranların, yanak yanağa verenlerin, bilahare herkesin, her kesimin geleceğimiz adına bu soruların üstünde kafa yormaları elzemdir.”

203 sözde yazar, çizer, aydın ve gazeteciyi” bilmeyiz; ama ya sosyologlar bu olayın üzerine gidip, örneğin, “Ülkeyi yöneten veya yönetmeye talip olup çocuklara ve gençlere rol modellik yapması gerekenlerin dili topluma yansıyor.” gibi bir sonuca ulaşırsa?!

Daha fenasına bakalım. Erdoğan dün Ukrayna’dan dönerken, bu konuya ilişkin her kelimesi özenle seçilmiş, adeta cevabı içinde gizli bir soruya şu karşılığı verdi:

Bizim tek önemsediğimiz husus evlatlarımızın kendilerine, ailelerine, vatanına, milletine faydalı olmalarıdır. Biz, onlar gibi çocuklarımıza lâyık olmadıkları yerleri asla yakıştıramayız. Biliyoruz ki, çocuklarımız yarının umududur. Bütün çocuklarımızı, gençlerimizi kucaklıyoruz, hepsine sevgiyle gözümüz gibi bakıyoruz. Trabzon’da bir evladımız sahneye gelmek için ağlayarak çok ısrar edince biz de yanımıza çağırdık. Kendisi o esnada mikrofonu kapıp bir şeyler söyledi. Esasında çocuk ne demiş önemli değil. Nihayetinde çocuktur. Ama bununla ilgili bir sürü şey konuşuldu. Onların öyle demesi, böyle demesi çok da önemli değil. Biz ne yaptığımıza bakacağız; bu ülkenin evlatları arasında hiçbir ayrım yapmadan yolumuza da aynı kararlılıkla devam edeceğiz.”

Bir üzüntü ifadesi, “yanlış oldu” beyanı var mı? Yok. Evet, “Nihayetinde çocuktur.” denip geçiştirilebilir. Ancak çocuklara kadar inen bu zehirli iklimin sebebi ve müsebbipleri kimlerdir; sorup tedbiri alınmazsa, “yarınımızın umudu” nasıl yetiştirilip korunabilir?!

Provokasyon İse Provokatörleri Bulun

Samsun’daki Atatürk Anıtı’na yapılan saldırıya gelelim. Saldırganlar tutuklandı, ifadelerinde “Pişman değiliz.” dedikleri bildirildi.

Olayla ilgili ilk açıklama TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve AKP Sözcüsü Ömer Çelik’ten geldi. Şentop, “Bir karanlık el geçmişte olduğu gibi provokasyonlar denemektedir; Millet olarak o elin niyetini biliyoruz. Türkiye’ye düşmanlık eden o el mutlaka kırılır; Millete hainlik beyhudedir, geleceği yoktur.” açıklamasını yaparken Çelik, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırasına yapılan saygısızlıkları ve provokasyonları kınıyoruz… Aziz hatırasına dönük her türlü saygısızlığa ve provokasyona geçit vermeyiz.” dedi.

İktidarın tüm gazeteleri de “provokasyon” fikrinde birleşti.

Yaklaşık 2 yıl önce İzmir’de camilerin ses sistemine sızılıp minarelerden “Çav Bella” şarkısı çalınmasını hatırlayalım. Olayı paylaşan bir genç kız tutuklanmış, sonra beraat etmişti. Ya bunu gerçekleştirenler? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Biz birçok şeyin hakkından geldik bunun da hakkından geliriz, buluruz yani. Buluruz, ona da caminin dibinde ezanı dinletiriz.” demişti.

Her şeyi bulma ve herkesin hakkından gelme gücüne haiz olanlar, o provokatörleri bulabildi mi? Hayır.

Madem Samsun’daki olay provokasyon, buyurun bari Türkiye’yi karıştırmak isteyen o karanlık eli” süratle bulun!..

100 Yılın Hesaplaşması

Haydi Atatürk ve İnönü’ye “iki ayyaş” denmesini, iktidar yanlılarının Atatürk’e hakaretlerine her daim sessiz kalınmasını veya Ayasofya’nın açılışı sırasında, keza yine Ayasofya’daki bir icazet töreninde Atatürk’ün “lanetlenmesini” ve tek bir Devlet yetkilisinin bunlara tepki göstermemesini geçelim.

Samsun’da o saldırı yapılmışken; Atatürk ve Kuvayı Milliyecilere tavrı belli, vatana ihanet nedeniyle idam edilen İskilipli Atıf’ın, ölümünün 96. yılı anma törenine Devlet erkânı ve AKP milletvekillerinin katılmasını,

Veya Atatürk İlkeleri’ni hedef alan bir doktorun televizyona çıkıp, “Menzilci misiniz?” sorusuna “Öyle anılmak, benim için şükür vesilesidir.” cevabını vermesini nereye koyacağız?

Ya da AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ın, 2023 seçimlerinin önemine vurgu yaparken, “2023’te yüz yıllık hesaplaşma olacak. İşte o hesaplaşmada Cumhurbaşkanı’mızın yanında yer alacak mısınız?” diyebilmesindeki rahatlığı neye yoracağız?

Örneğin, 30 yıl öncesine ait olan, ama neredeyse hemen hemen hiç değişmeyen Atatürk’le ilgili şu görüşler olabilir mi?

Bize göre, İslâm şeriatını ve din devletini ilga ettiği için ‘din düşmanı’ bir ‘deccal’di. Resmi tarihe göre, ülkeyi kurtaran bir kahraman olarak tanıtılması da kocaman bir yalandan ibaretti. O, İngilizlerle işbirliği yapan bir ‘hain’di. Tarihteki rolü de öyle abartıldığı gibi değildi. Lozan tam bir hezimetti. Hilafeti İngilizler istediği için lağvetmişti. Kılık, kıyafet ve harf devrimleri ile tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi Cumhuriyet kanunları sayesinde Müslüman toplumu dinden uzaklaştırmayı amaçlamıştı. Onun ‘batılılaşma, çağdaşlaşma’ adı altında yapmak istediği tek şey, dinsiz bir toplum yaratmaktı. Atatürk’ün dindışı devrimlerine ve uygulamalarına karşı çıkan Müslümanlar kıyımdan geçirilmişti. Mustafa Kemal, rejimine muhalif olan Müslüman önderleri (Şeyh Said ve İskilipli Atıf Hoca gibi) idam ederek, kanlı bir diktatörlük rejimi kurmuştu… Atatürk’e düşman olduğumuz gibi heykellerine de karşıydık. ‘Beton Kemal’ veya ‘İngiliz Kemal’ derdik. Onu sevenler ve izinden gidenler de ‘putperest’ti. Bize göre, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet düzeni, tıpkı heykelleri gibi yıkılması gereken bir put düzeniydi.”

Daha 6 ay önceki, “Türkiye’nin, Taliban inancıyla alakalı ters bir yanı olmadığı” sözlerini de mi unuttuk?

Anlaşılan o ki, “100 yılın hesaplaşmasına” koşar adım gidilirken bu “provokasyonlar” artacak.

Üzücü olan, 10 yıl önce “Laikliklik tehlikede diyemem” tespitini yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Samsun’daki olayı da “gündem değiştirmeye yönelik” görmesi.

Görünen köy kılavuz istemiyor; ama dileriz yanılan biz, haklı çıkan Kılıçdaroğlu olur!..

Müyesser YILDIZ
5 Şubat 2022

Kategori:Uncategorized