Bugün Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz kumpasında verilen hapis cezalarını bozup, askerlerimizin özgürlüğüne kavuşmasının 8. yıldönümü… Ancak bu arada iktidarın, “FETÖ yaptı” dediği kumpaslarla ilgili davalarda peş peşe ilginç gelişmeler yaşanıyor.
Bazılarını hatırlatalım.
Balyoz kumpasında cezaya çarptırılan 236 sanık hakkında 2015’te beraat kararı verildi. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, aralarında Çetin Doğan’ın da olduğu 7 ismin beraat etmesine itiraz etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da bu itirazdan 16 ay sonra 7 isim hakkındaki beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. Ve bu süreçten tam 6 yıl sonra Yargıtay 16. Ceza Dairesi o beraatleri bozdu. Henüz imzaları tamamlanmayan kararı duyuran iktidarın gazetesi Sabah, bunun Montrö’ye sahip çıkılması için açıklama yapan emekli amiraller hakkında yürütülen soruşturmaya da emsal olacağını duyurdu!..
Yine Balyoz davasının sözde delili olan CD’lerdeki sahtecilikleri gizleyerek yüzlerce askerin tutuklanmasına yol açtıkları öne sürülen ve yurtdışına kaçan 3 TÜBİTAK bilirkişisi hakkında açılan dava, zamanaşımının dolması nedeniyle düşürüldü.
Halen ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde görülen, Balyoz kumpası davasının soruşturma ve kovuşturmasında görev alan, 50 hakim ve savcı hakkında “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama, görevi kötüye kullanma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlamasıyla açılan davada da hala çok sayıda sanığın ifadesi alınamadığı için zamanaşımı endişesi baş gösterdi.
Yaklaşık 4 yıldır ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde görülen Ergenekon hakim ve savcılarının “görevi kötüye kullanma” davasında iki tutuksuz sanık, adeta göz göre göre firar ederken son duruşmada tutuklu/tutuksuz tüm sanıkların adli kontrol hükümleri kaldırıldı.
Son olarak da geçtiğimiz günlerde yine Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde yargılanan Odatv kumpası hakim ve savcılarının adli kontrollerinin kaldırılmasına karar verildi.
Balyoz’un Kilit Askeri Savcısı
Bu girizgâhtan sonra koşar adım zamanaşımına giden bir başka davaya gelelim.
Balyoz davasının akıbetini iki asker; Dönemin 1. Ordu Komutanlığı Savcısı Bülent Münger ile Mehmet Baransu’nun bavulundan çıkan sözde belgeleri incelemekle görevlendirilen bilirkişi Pilot Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan belirlemişti.
Zira Bülent Münger’e, “2003 Mart ayında 1’inci Ordu Komutanlığı’nda yapılan plan seminerinde basında (Balyoz adı ile) yer aldığı gibi bir plan hazırlanıp hazırlanmadığının ve bu seminerle ilgili bilgilerin basına sızdırılmasının araştırılarak sorumluların tespit edilmesi” görevi verildiği halde o, 3. Kolordu Komutanlığı tarafından bilirkişi olarak görevlendirilen Ahmet Erdoğan’dan, “bu belgelerin gerçek olduğunu farz ederek bir rapor hazırlamasını” istemiş, Erdoğan, “Deliller gerçekse bu bir darbe planıdır.” şeklinde rapor hazırlayınca da tutuklamalar başlamıştı. Ayrıca soruşturma sürecinde bavulcu Baransu’nun ifadesini alırken, Münger’in sözkonusu bilirkişi raporunu ona gösterdiği ortaya çıkmıştı.
O isimlerden Ahmet Erdoğan, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında İngiltere’de görevdeydi, çağrılara rağmen dönmedi ve TSK’dan atıldı.
2012 yılında TSK’dan emekli olan Bülent Münger ise yaklaşık 10 yıldır “görevi kötüye kullanma” iddiasıyla yargılanıyor.
Şöyle ki;
21 Ocak 2013’te hazırlanan iddianameden sonra Münger, Askeri Yargıtay’da yargılanmaya başlandı. Yaklaşık 3 yılın ardından heyet, bir kez dahi yüzünü görmediği Münger hakkında oybirliğiyle beraat kararı verdi. Savcı ve Balyoz kumpası mağdurlarının temyiz başvurusu üzerine Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, kararı “usulden” bozdu. 15 Temmuz’dan sonraki duruşmaya ilk kez Münger de katıldı ve beraatini istedi. Aralık 2016’da yapılan duruşmada ise Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı dayanak gösterilerek, “Dairenin görevsizliğine” ve dosyanın Yargıtay Başkanlığı’na gönderilmesine karar verildi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi de tam 5 yıl sonra, geçtiğimiz 12 Ocak’ta ilk duruşma için 6 Nisan tarihine gün verdi.
Münger, 6 Nisan’daki o duruşmaya da gelmeyip, bir dilekçe gönderdi. 7 Mart tarihli dilekçesinde, hakkındaki tüm suçlamaları reddeden Münger, önce şunları vurguladı:
“Yıllardır sürdürülen soruşturma ve kovuşturma aşamalarında hangi eylemimle kanunun hangi maddelerine aykırı davrandığım, hangi eylemim ile görevimin hangi gereklerine aykırı davrandığım ve bunun sonucunda ne gibi zarar oluştuğu hususları halen dahi açık ve somut bir şekilde ortaya konabilmiş değildir. Aleyhimde hiçbir delil yoktur. Usul ekonomisi ve hukuka uygun davranılmayarak, tarafımdan kaynaklanmayan sebeplerle hakkımdaki dava yıllardır sürdürülmüştür. Tüm dosya kapsamı itibarı ile hakkımda en lehime olacak şekilde davranılması ve buna göre karar verilmesi büyük önem taşımaktadır.”
Ardından, “zamanaşımının dolması nedeniyle davanın düşmesine değil, beraatine karar verilmesini” istedi.
“Bilirkişiyi Komutanlık Belirledi”
Yargıtay’da 5 yıl boyunca neler yaşanıp da davada zamanaşımına gelindiğini anlatmadan önce, 6 Nisan’daki duruşmaya ilişkin haberimin ardından Bülent Münger’in bana gönderdiği e-mailden söz edeyim.
Aradan 10 yıl geçtiği halde halen adil ve hakkaniyetli davranmadığımı, savunmalarına yer vermediğimi öne süren Münger, özetle şunları anlattı:
“Ben kimsenin cezaevinde kalmasına sebebiyet vermedim. Benim soruşturmam 2010 yılı Eylül ayında sona erdi ve takipsizlik kararı verdim. 2011 yılı Şubat ayındaki tutuklamaları 2010 yılı Şubat ayındaki bilirkişi raporu ile bağdaştırmak, Özel Yetkili Savcıların yapması ya da yapmaması gereken işlemleri tarafımıza yüklemek büyük bir yanılgıdır… Bilirkişilik için; tarafsız olması, 1. Ordu ve bağlı birliklerinde görev yapmaması, kurmay sınıfından olması ve plan subaylığı görevinde bulunması ayrıca tecrübeli ve mesleki yönden temayüz etmesi dışında başkaca bir kıstas belirtilmemiştir. Bilirkişi, sicil dosyasına bakılarak, ismen Komutanlıkça tespit edilip gönderilmiştir… Soruşturmanın başlangıcında tanzim olunan 24/02/2010 tarihli rapor Taraf gazetesinden temin edilen dijital belgelere göre tanzim edildiği, Komutanlıkça da verilen soruşturma emrinde de (basında yer aldığı gibi) ibaresine yer verildiği için faraziyeye yönelik rapor tanzim edilmiştir. Soruşturma başlangıcında hangi belgelerin gerçek olup olmadığı, Özel yetkili savcılıklardaki belgelerin asıl olup olmadığı, daha sonraki araştırmalarda imzalı nüshalarının ele geçirilip geçirilemeyeceği bilinemediği için bu şekilde rapor tanzimi zorunlu olarak tercih edilmiştir. Ve belgelerin ‘doğru olması halinde’ ibaresine raporda özellikle yer verilmiştir. Taraf gazetesindeki dijital belgelerin doğru kabul edilmesi, imzasız belgelere itibar edilmesi, bunların doğruluğunun araştırılıp araştırılmaması Özel Yetkili Savcıların kendi tercihleridir. Bunlardan dolayı sorumlu tutulmamız akıl ve mantık dışıdır… Bilirkişi raporu ve diğer tüm hususlarla ilgili adli teftiş ve bakanlık incelemeleri neticesinde herhangi bir usulsüzlük tespit edilmemiştir. Bu konularla ilgili Bakanlık tarafından soruşturma emri verilmemiştir.”
Yakan Top Misali
Şimdi de dosyanın Yargıtay’a gittiği 16 Mayıs 2017’den bugüne kadar yaşananları özetleyelim.
İlk olarak 16. Ceza Dairesi, tensiple birlikte duruşma günü belirledi. Ancak nedense daha sonra bundan vazgeçip, “görevsizlik” kararı verdi ve dosyası 17 Ekim 2017‘de 5. Ceza Dairesi’ne gönderdi.
5. Ceza Dairesi, “Ben görevli değilim” diyerek dosyayı 9 Kasım 2017‘de 9. Ceza Dairesi‘ne sevk etti.
9. Ceza Dairesi de kendisini “görevli görmedi” ve 21 Kasım 2017‘de dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu‘na gönderilmesi gerektiğine karar verdi.
Ceza Genel Kurulu ise 26 Aralık 2017‘de 5. Ceza Dairesi‘nin “görevsizlik” kararını kaldırdı.
Ama 5. Ceza Dairesi, kendisinin görevli olduğu bildirildiği halde 21 Şubat 2018‘de Yargıtay Ceza Genel Kurulu‘ndan temyiz taleplerini karara bağlamasını istedi.
Ceza Genel Kurulu da yaklaşık 3 yıl sonra, 16 Kasım 2021‘de “konusuz” kaldığı için inceleme yapmaksızın dosyayı 5. Ceza Dairesi‘ne iade etti.
İşte ancak bu aşamadan sonra 5. Ceza Dairesi, geçtiğimiz 12 Ocak‘ta tensip zaptı düzenleyip 6 Nisan‘a duruşma günü verdi.
Zamanaşımının Dolması mı Beklendi?
Bu sürecin yorumunu, davanın müştekilerinden Av. Erdal Akyazan’a bırakalım. 6 Nisan’daki duruşmadan önce Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne bir dilekçe veren Av. Akyazan, şu dikkat çekici tespitleri yaptı:
“İddianame tarihi olan 2013 yılı esas alındığında; yargılama 2017 yılına kadar 4 yıl süre askeri yargıda sürdürüldü. Yargıtay’da yargılama yapmaksızın geçen süre ise 5 yıl. Bu 5 yıllık sürenin yaklaşık 4 yılı, görevli 5. Ceza Dairesi’nde geçti. Atılı suç tarihinin 26 Şubat 2010 ve ilk duruşma tarihinin de 6 Nisan 2022 olduğu dikkate alındığında dosya kuvvetle muhtemel zamanaşımına girmiştir. Bu davanın zamanaşımı, 26 Şubat 2022’de tamamlanmıştır. Yargıtay resmi web sitesine göre, 5. Ceza Dairesi için dosyaların ortalama karara bağlanma süresi 239 gün, Yargıtay genel ortalaması ise 478 gündür. Sonuç olarak 5. Ceza Dairesi 4 yıllık süreyi eylemsiz geçirmiş ve dosyanın -eğer bu yönde karar verilir ise- zamanaşımına girmesine neden olmuştur. Zamanaşımı süresinin muhtemelen 26 Şubat 2022 tarihinde dolacağının öngörülebilmesi mümkün olmasına rağmen ilk duruşma için 6 Nisan tarihi belirlenmiştir. Davada zamanaşımının ağırlıklı olarak eylemsizlik nedeniyle dolmuş olması, o yargılamada makul sürenin de aşıldığının en önemli adli kanıtıdır. Dava tek yasa hükmüne dayalı oldukça sade bir davadır. Toplanması gerekmesine rağmen toplanamamış hiçbir delil yoktur. Tek sanıklıdır. Sanığın tutum ve davranışları nedeniyle yargılamanın uzamış olması söz konusu değildir. Ancak ilgili yargısal makamların açıklanmayan ve bilinmeyen nedenlerle olağanın dışında eylemsiz olarak geçirdiği oldukça uzun bir süre bulunmaktadır.”
Ve Savcı Bunu İstedi
İkinci duruşması Çarşamba günü yapılacak olan davadaki son gelişmeyi aktaralım.
Duruşma öncesinde, 25 Mayıs’ta esas hakkındaki mütalaasını 5. Ceza Dairesi’ne gönderen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, “sanığa atılı görevi kötüye kullanma suçu için öngörülen zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğunu, bu sürenin de 5 Nisan 2021’de dolduğunun” anlaşıldığını belirterek bu nedenle “davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine” karar verilmesini istedi.
Sizi bilmem, ama 2013’ten beri bu davanın her aşamasını izlediğim için, gelinen noktaya nedense hiç şaşırmadım!.. Yine de Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin Çarşamba günü vereceği kararı merakla bekliyorum!..
Müyesser YILDIZ
18 Haziran 2022