İçeriğe geç

Türkiye’de “Our Boys” Dönemi Bitti mi?!

İktidar ve medyası, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine yaklaşık 1.5 ay boyunca en üst perdeden karşı çıkarken, Erdoğan’ın Madrid Zirvesi öncesi ve zirve sırasında ABD Başkanı Biden’la görüşmesinin ardından iki ülkenin üyeliğinin önü açıldı. Şimdi ise bunun bir zafer olduğu anlatılmaya çalışılıyor.

Anlatılmaya çalışılıyor; ama öte yandan henüz bu iki ülkenin NATO üyeliğinin gerçekleşmediği, sadece üyelik başvurularının kabul edildiği, daha parlamentoda onay sürecinin olduğu, anlaşmaya uymadıkları takdirde Türkiye’nin başlangıçtaki pozisyonuna döneceği vurgulanıyor.

Demek ki, bir sorun var… Demek ki, öve öve bitirilemeyen anlaşma öyle dörtbaşı mamur, sağlam, bağlayıcı bir anlaşma değil!..

Buna rağmen, dün son olarak NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu Başkanı, AKP Milletvekili Osman Aşkın Bak, bu anlaşma sayesinde PYD, YPG ve FETÖ terör örgütünün isimlerinin NATO belgesinde yer aldığını iddia etti.

Erdoğan: Onlar Hiçbir Zaman Terör Örgütü Demeyecekler

Malûm; sözkonusu anlaşmayı Türkiye, İsveç ve Finlandiya Dışışleri Bakanları imzaladı. Altında NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in imzası yok. İmza töreninde sadece gözlemci olarak bulundu. Kısacası, bu bir NATO belgesi değil.

Durum nedir; bunu bir de Erdoğan’ın yaptığı açıklamaların satır aralarından okuyalım.

Madrid Zirvesi’nden sonra medya mensuplarıyla yaptığı söyleşide, terör örgütüne yapılan binlerce TIR’lık silah sevkiyatını Biden’la görüşüp görüşmediğine ve bunu nasıl izah ettiklerine ilişkin bir soruyu cevaplandırırken şöyle konuştu:

Elbette söyledim. Trump döneminden aldım; dedim ki binlerce tır silah, araç, gereç, mühimmat buraya getirildi. Biz şimdi burada terörü müzakere edeceğiz. Ama Türkiye’yi hedef alan teröristlere silah, mühimmat, araç, gereç bu şekilde verilirken biz NATO’da ortaklar olarak nasıl dayanışma içinde olacağız? Onların izahından çok biz ne anlıyoruz, o önemli. Şahsen Türkiye Cumhuriyeti’nin Reis-i Cumhur’u olarak bana onların getirdiği açıklamalar hiçbir zaman tesir etmez. Niye? Çünkü bizim gördüklerimiz var. Onlar hiçbir zaman kalkıp da ‘Evet, bunlar terör örgütüdür’ derler mi? Demeyecekler. Bunların gerçek manada PYD/YPG, DEAŞ, DHKP-C’ye karşı herhangi bir mücadele vermesi veya onlarla savaşması söz konusu olabilir mi?

Devam edelim. Yine aynı söyleşide şunları anlattı:

Ne Kılıçdaroğlu ne Meral Akşener; bunlar siyaseti hâlâ öğrenmiş değiller. Yani NATO’ya nasıl girilir veya girilmez, bunlardan haberleri yok. Önce bunu öğrenmeleri lazım. Televizyonlarda bir tanesi Dışişleri Bakanlarının imza attığı muhtırayla ilgili, Genel Sekreterin de imza attığından bahsediyor. Genel Sekreterin imzası yok. Önce bu işi bir öğren. Burada sadece Türkiye, İsveç ve Finlandiya Dışişleri Bakanlarının imzaları var.”

Ve de üyelik sürecine ilişkin şu açıklamaları yaptı:

“Buraya giriş, davet veya kabul böyle bir anda olan işler değil. Makedonya ile ilgili süreç uzun yıllar sürdü. Bunlar böyle hemen olan işler değil. Bu süreç içerisinde ne yapacaklar, nasıl bir yol izleyecekler? Bunlar gerçekleştikten sonra, bu süreçte takip edeceğiz… Onun için bu konuda bir telaşa gerek yok… Bu imzalarla davet süreci başladı. Bunlar NATO’ya girmiş değil. Böyle bir şey de yok. Kaldı ki, Türkiye’nin bu işe evet demesi Tayyip Erdoğan’la da bitmiyor. Nerede bitiyor? Parlamentoda bitiyor. Parlamentonun onay yetkisi var. Bu öyle bir anlaşma. Yani NATO’ya girmesi için bizim bir defa parlamentomuzdan onay alması lazım.”

Türkiye’yi, TBMM’nin onayladığı İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede kendi imzasıyla çıkaran Erdoğan’ın, şimdi Parlamentoyu işaret etmesinin altını çizmekle yetinip evvela şunları soralım:

Bizzat Erdoğan’ın ifadesiyle; onlar hiçbir zaman ‘Evet bunlar terör örgütüdür’ demeyeceklerine ve anlaşma NATO’yu da ABD’yi de bağlamadığına göre; zafer veya milli başarı bunun neresindedir?!

Dahası, işin özellikle Biden’ın bir telefonuyla hallolmasının sırrı nedir?!

Biden’a “Hayır” Diyen Demirel’in Başına Ne Geldi?

Şuraya geleceğim; Erdoğan’ın “veto” kartını çıkarmasından sonra iktidar medyasında yazılanları satır satır takip edip arşivledim.

Onlardan ikisine dikkat çekmek istiyorum.

18 Mayıs’ta Star’dan Nuh Albayrak, Umarım ABD, NATO problemini 1980’deki gibi halletmez başlıklı yazısında; Rusya-Ukrayna savaşını çıkararının ve bitmesini engelleyenin ABD olduğunu, şimdi de kendi menfaatleri için İsveç ve Finlandiya’yı yem olarak kullanırken Türkiye’yi, kırk katır mı, kırk satır mı çıkmazına soktuğunu vurgulayıp şunu hatırlattı:

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, ‘Çavuşoğlu ile görüştüm, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini, ‘en sonunda’ halledeceğimizden eminim!” diyerek, ‘İstediğiniz kadar itiraz edin, sonunda mecburen kabul edeceksiniz’ mesajı verdi.”

Ardından, “Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Geri adım atmayız’ dediğine göre ABD, bu çok önemli(!) meseleyi nasıl halledecek?” sorusunu yöneltip, özetle Yunanistan’ın 1980’de NATO’ya dönüşüne atıfla şunları anlattı:

ABD aynen şimdiki gibi Türkiye’nin haklı gerekçelerine hiç bakmadan; ‘Hallet’ baskısı yapıyordu. Blinken’ın yaptığı gibi uzaktan telkinler (!) sonuç vermeyince ABD ‘yakın markaj’ aşamasına geçmiş ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Christopher 10 Ocak 1980’de Ankara’ya gelmişti. Christopher, Yunanistan’a vetonun kaldırılması için Başbakan Demirel ve CHP Genel Başkanı Ecevit ile görüşmüş ama eli boş dönmüştü. Bir husus bugünkünden çok farklıydı. Ana muhalefet lideri Ecevit, 1978’deki ‘Güneş Motel’ ihanetinden dolayı Demirel’in uyguladığı siyasî ambargoya rağmen hükümetin yanında yer almıştı… SSCB ile amansız bir emperyalizm yarışı içerisinde olan ABD’nin, Türkiye’deki üsleri kullanması ve Yunanistan’ı NATO’ya alması çok önemliydi! İş bitiriciliğiyle bilinen ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Joe Biden, bazı senatörlerle birlikte 5 Nisan 1980’de Türkiye’ye gelmiş ve Başbakan Demirel’e tekrar rica etmişti! İstediği cevabı alamayan Biden son olarak; Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile görüşmüştü! Sonrası malum… ABD, vazgeçilmez (!) hedefine ulaşmak için ‘B Planı’nı devreye sokmuştu! ‘Hayır’ diyen Demirel, Hamzakoy’daki eski ABD üssünde misafir(!) edilirken, ‘sağ-sol olaylarını bitirmek için yönetime el koyan’ cuntacıların ilk icraatı, “Yunanistan NATO’ya girebilir” demek ve üsleri ABD’ye vermek olmuştu…”

Nihayetinde de şöyle dedi:

ABD şimdi de aynı problemi yaşıyor. Üstelik de ABD’yi, bu ‘çözüm(!)’ün sahibi yönetiyor!.. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘Yunanistan’ın NATO üyeliğini onaylayan yetkililer’ hatırlatmasıyla, ‘Türkiye’yi artık, ‘sizin çocuklar’ yönetemez’ mesajı veriyor.”

Yine 18 Mayıs’ta Yeni Şafak’tan Mehmet Acet, Biden’ın 1980 darbesi öncesinde Ankara’yı ziyaretine ilişkin hemen hemen benzer şeyleri yazıp şunları kaydetti:

42 yıl önce Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü sırasında olup bitenler en fazla bu bakımdan günümüzle benzerlik teşkil ediyor. ABD’nin günümüzde muhatap olmak istediği Türkiye’nin, 42 yıl önceki Türkiye olduğu su götürmez bir gerçek. Ama Türkiye o günkü Türkiye değil, ordu o günkü ordu değil, ABD de Türkiye’de her istediğini yaptırabilecek güçte değil.”

Ez cümle; öyle veya böyle, Biden Ankara’ya istediğini bir kez daha yaptırmış oldu mu olmadı mı?!

Müyesser YILDIZ
3 Temmuz 2022

Kategori:Uncategorized