“Bu buluşmaya yürek dayanmaz” demiştim Engin Alan ve yoğun bakımdaki annesi Ayşe Alan’ın belki de son görüşmesi için.
Gerçekten yürek dayanmazmış!.. Yaşadım, gördüm, iliklerime kadar hissettim.
Engin Alan gibi bir evlâdı, bir komutanı yetiştirip, devlete teslim eden Ayşe Ana, ömrünün son deminde oğlunun aynı devlet tarafından “terörist” olarak zindana konduğunu gördü.
Engin Paşa’yı hiç tanımayanların bile yüreği dağlandı, ana yüreği nasıl dayanırdı.
Kalp iflas etti. 15 gündür yoğun bakımda uyutuluyordu. “Son demler” dedi doktorlar.
Temmuz 2011’de damadı, oğlu, silah arkadaşı emekli Albay Yılmaz Çetin’i kaybettiğinde Silivri’deydi. Cenaze törenine katılma talebinin reddedileceğini biliyordu, kimseye ağız eğmedi.
1-2 yıl önce Dursun Çiçek’e, Prof. Mehmet Haberal’a ölüm döşeğindeki anneleriyle helalleşmeyi çok görenler, nasıl olduysa Engin Paşa’ya bir insanlık(!) yaptı, annesini görmesi için 24 saat izin verdi.
Herhalde sevinmemizi, teşekkür etmemizi bekliyorlardır. Hayır!.. Gömleğin düğmelerinin en baştan yanlış iliklendiğini unutmayıp, “O ve diğerleri neden zindanda?” diye sorup durdum kendi kendime.
Sincan’dan İstanbul’a uçakla gelecekmiş Engin Paşa. Sonra ne olduysa fikir değişmiş, karayoluyla getirdiler. Benim “demir tabut” dediğim cezaevi aracı (Engin Paşa buna başka bir ad vermiş) değildi neyse ki. Camları siyah bir minübüstü… Ama kimbilir kaç yıldır bu kadar ağacı, yolu, arabayı, en önemlisi yıllarca görev yaptığı Bolu Komando Tugayı’nın bulunduğu bölgeyi görmeyen Engin Paşa memnun kalmıştı böyle bir yolculuktan.
Öğleden sonra yoğun güvenlik tedbirleri altında GATA Haydarpaşa Hastanesi’ne geldiğinde eşi Nevin Alan, sevgili kızları Pelin ve Tülin, yakın akrabaları, MHP eski Milletvekilleri Deniz Bölükbaşı ve Metin Çobanoğlu, MHP MYK üyesi, Prof. Mehmet Haberal’ın oğlu Erkan Haberal, MHP İstanbul İl Başkanı Abdurrahman Başkan hepimizi bekler buldu.
Annesinin yanına çıkmadan önce doktorlarla konuştu; “Açıkça söyleyin, durumu nedir?” derken gözlerini kaçırdı. Doktorlar da açıkça anlattı.
Ve o uzun yolculuk… Çok az kişinin Alan’la birlikte yoğun bakıma çıkmasına izin verildi. GATA’nın koridorlarını bir bir geçtik. Çocuk hastaların bulunduğu bölümde etraftaki oyuncakları, kenarda bekleyen ana-babaları gördüm. Kimbilir Ayşe Alan, Engin oğlunun başında kaç gece bekledi!.. Küçük kızı Tülin kocaman bir kadın, bir anne. Tam da o koridordan geçerken, gerçekten küçücük bir kız çocuğu gibi babasına sarıldı, başını omzuna koydu, öyle yürüyüp, fısıldaştılar.
Ve yoğun bakım ünitesi… Engin Paşa’yı yine doktorların odasına aldılar önce. Çünkü günlerdir uyutulan anneyi oğlu için birkaç saatliğine henüz uyandırmışlardı. Bekledik… Sonra Engin Paşa’yı giydirdiler. Ayağına galoş, üstüne sarı ameliyat önlüğü, yüzüne maske, başına yeşil kep…
Anne 4 nolu yataktaydı. Başında makinalar, makinalarda rakamlar… Engin Paşa ağır ağır içeri girdi, annesinin elini tuttu. Anne bir şeyler söylemeye, yataktan kalkmaya, gözünü açmaya çalıştı. “Beni evime götürün” dercesine…
Ağzı-burnu kapatan maske yüzün rengini, damarlarını kapatsa da Engin Paşa’nın gözlerinde acının en büyüğünü okudum. Uzun süre hiçbir şey demeden elini tutarak, kendisini annesine hissettirdi, adeta kanını, canını, yüreğini usul usul aktardı.
Oksijen, nabız rakamları hareketlendi. Evet, yürekten yüreğe yol açılmıştı.
Engin Paşa, “Anne ben geldim” diye fısıldadığında, günlerdir uyutulan Ayşe Anne tepki verdi:
“Oğlum!.. Yavrum!..”
Daha fazla dayanamadım, çıktım. Engin Paşa uzun süre ayakta annesinin elini tutup, bekledi. Doktorlar, “Biraz dinlensin” diyene kadar.
Yeniden doktor odasında toplandık. Uzun bir sessizlikten sonra, “Ana işte!..” dedi. Sonra doktorlara dönüp, yine sordu; “Ümit var mı?”.
“Bir hafta, iki hafta… Bu durumda olup, 3 ay yaşattığımız hastalarımız oldu” cevabını aldı… “Allah’tan umut kesilmez” derken, saatlerdir fark etmediği arkasındaki camdan masmavi denize, sonra gökyüzüne baktı. Dolan gözlerini hepimizden kaçırırcasına…
Toparlandı; Hayatın diğer acı gerçeklerine döndü, ülkenin nasıl bir uçuruma sürüklendiğini, bir ay kadar önce MHP Milletvekilleriyle, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e gönderdiği mesajdan bahsetti. BDP milletvekillerinin nasıl tahliye edileceğine dair tespit ve tepkisine dair bir mesaj. Onların tahliyesinden sonra da söyleyecekleri var; Ama bu defa doğrudan millete.
Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın eşi Filiz Hanım, Alan Ailesini hiç yalnız bırakmayan isimlerden biri. Hastaneye de gelmişti. Bir süre onunla dertleşti Engin Paşa.
Uzun bir suskunluk ardından, yazılmamak kaydıyla söyledikleri…. “Silah arkadaşlarımın tamamı çıkana kadar çıkmam, çıkamam” derken, gözleri çakmak çakmaktı…
Tek bir şeyin yazılmasını istedi. Mesajı herkeseydi:
“Asırlar önce söylenmiş bir söz var; Kendi ordusuna sahip çıkmayan milletler, başkalarının ordularına hizmet eder, başkalarının ordularını besler. Milletim bunu bilsin, bunu hiç unutmasın. Bütün mesele budur!..”
Vedalaşırken Engin Paşa’ya da söyledim:
“Annesi, oğlu tahliye olana kadar bekleyecek. Buna inanıyorum. Allah’tan umut kesilmez.”
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
14 Aralık 2013