İçeriğe geç

Ofer’in Siyonist Türk Arkadaşları Kimler?

Müyesser Yıldız, aşağıda okuyacağınız savunma notlarını 12 Haziran seçimlerinden 4 gün sonra kaleme aldı:

__________________________

Başbakan Erdoğan 12 Haziran’daki balkon konuşmasında,”75 milyonun yaşam tarzını,mübarek emanet,namus,şeref” saydığını söyleyince,birileri sevindirik oldu!..Herkesin yatak odasına kadar girilmiş…Hangi yaşam tarzı kalmışsa?!..

Bu “sevindirik” histerisi içinde işin esası kaçtı,kaçırıldı oysa…Neydi esas olan; Erdoğan’ın kendisini bölgenin,Türklüğün ve İslam’ın lideri ilan etmesi!.. Seçim sonuçlarının bölgemize ve dünyaya hayırlı olmasını dilemekle yetinmeyip,şunları söyledi:

“Küresel ölçekte mazlumların, mağdurların umudu kazanmıştır. İzmir kadar Beyrut, Ankara kadar Şam, Diyarbakır kadar Trablus, Kudüs, Gazze kazanmıştır.Türkiye kadar Orta Doğu,Balkanlar,Kafkaslar,Avrupa kazanmıştır.Türkiye artık bölge ve dünyaya örnek teşkil edecek demokratik olgunluğa kavuşmuştur.Bölgesel ve küresel sorunlarda daha etkin roller alacağız.Bölgemizde (hak,hukuk,barış,adalet ve özgürlük) diyeceğiz.

Çok önemli ve iddialı bu mesajlarla, kimler ilgilendi peki?..”Derin Amerika” lâkaplı,Türk-Amerikan Konseyi Başkanı,Bush döneminin Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage ile Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi (CSIS)Türkiye Projesi Direktörü Bülent Alirıza.

Alirıza,”Türkiye’nin küresel önemini Başbakan’ın bu şekilde dile getirmesi, Washington’un dikkatinden kaçmayacaktır” dedi. Armitage ise kafadan “Ankara, İran konusunda daha realist olmaya başladı” gibi bir sonuca vardı. İlginçtir, Armitage seçimlere 15 gün kala da “Türkiye ile İran sorununu aştık” demişti.

İşte bunlar, “yaşam tarzımız” için verilen güvence arasında kaynadı gitti.Aynen herkes İstanbul için düşünülen “çılgın projeyle” meşgulken,AKP’nin seçim beyannamesinde yer alan asıl şu çılgın projenin arada kaynaması gibi; ”Türkiye ile Orta Doğu coğrafyası ve insanı arasındaki yapay sınırları ve sahte duvarları ortadan kaldıracağız”!..

9 Temmuz 2008

Ülkemizde ve bölgemizde neler oluyor, neler olacak, Türkiye’ye hangi roller biçiliyor,hangi “model”ler giydiriliyor?… Bunu anlamak için 3 yıl öncesine,9 Temmuz 2008’de ABD Temsilciler Meclisi’nde yapılan bir toplantıya gidelim. Dış İlişkiler Komitesi’nin Orta Doğu ve Güney Asya Alt Komitesi’nde,”Avrupa ve İsrail:Üyeliğe Doğru” başlıklı bir toplantı yapılır.

Çok etkili ve yetkili kuruluşların temsilcilerinin de katıldığı bu toplantıda, İsrail’in AB ve NATO’ya üyeliği masaya yatırılır.Öncelikle Akdeniz ve Orta Doğu bağlamında NATO-AB işbirliğinin nasıl daha ileri noktaya götürüleceği konuşulur.Bu çerçevede Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönmesinin önemi (AKP iktidarı birkaç ay sonra Fransa’nın NATO’ya dönüşünü itirazsız kabul edecektir) vurgulanıp,bunun Fransa’nın İsrail’le birlikte rol oynayacağı Akdeniz Diyaloğu açısından elzem olduğu anlatılır.

Toplantıda üzerinde durulan bir diğer önemli husus, NATO’nun yeni yapısı olur. Yakın vade için NATO ve İsrail’in Ortadoğu’da birlikte gerçekleştirebileceği faaliyetler ele alınırken, bunun “İsrail halkının güvenliği açısından büyük teminat olacağına” dikkat çekilir. Uzun vade için ise İsrail’in, NATO üyeliği konusunda görüş birliği sağlanır.İsrail’i NATO’ya yakınlaştırma planlarının 2005’te hazırlandığını ve tüm Avrupalı liderlerin buna onay verdiğini de bu toplantı sayesinde öğreniyoruz!..

O toplantıda başka bazı can alıcı tespitler daha yapılır. Mesela şunlar söylenir:

“Bugün Batı’ya yönelik tehdidi, Cihadizm veya İslamcı terörizm temsil ediyor. NATO,1949’da Batı’nın yaşam tarzı, özgürlüğü ve kurumlarını savunmak için yaratıldı. Artık global cihad tehdidiyle savaşta, NATO başlıca araç olmalı…Global tehditle etkili mücadele için de NATO’nun yetki alanındaki iç ve dış güvenlik sınırlarını genişletmenin yolları bulunmalı…

Soğuk Savaşta,geçmişte Berlin duvarı vardı.Bugün eğer medeniyet ve barbarlık arasında bir sınır varsa,bu Orta Doğu olacak.İsrail bugüne kadar kendi imkanlarıyla mücadele etti,ama bugün düşmanlar,geçmişten farklı.İsrail’in güvenliğini sadece komşuları tehdit etmiyor, yeni devletsiz güçler,radikal,fanatik örgütler var.İran bir başka örnek… Tahran’a İsrail’in NATO’ya alınmasından daha güçlü bir sinyal verilemez… Güney Avrupa,İran ve Suriye balistik füze tehdidi altında. Avrupa ve İsrail bu riski paylaşmalı… İsrail-AB-NATO işbirliğinin geliştirilmesi ABD tarafından da net olarak desteklenmektedir. Ancak ABD’nin resmi rol oynaması beklenmemeli, bu konular daha çok Avrupa ajandasında olmalı…”

Bu tespit ve planların tamamı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir.Ama Türkiye’nin adı zikredilerek yapılan bir tespit daha var ki,”hesapları” net bir şekilde açık ediyor.Toplantıda Türkiye ve İran’ın Müslüman ülkeler olduğu,ama birinin sünni, diğerinin Şii olduğu vurgulanıp, bu bağlamda iki ülke arasındaki büyük farklılıklara dikkat çekiliyor!..

Nato muhalifleri destekliyor, biz de …

Şimdi bu bilgiler ışığında seçim öncesi ve sonrasında yaşanan bazı gelişmelerle, Başbakan Erdoğan’ın satır aralarında kalan bazı açıklamalarına bakalım:

– “NATO’nun Libya’da ne işi var? “ diyen Erdoğan, bir hafta sonra fikir değiştirdi.Seçimlerden üç gün önce NATO Savunma bakanları toplantısında konuşan ABD ve İngiliz Savunma bakanları Gates ile Fox aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 5 ülkeyi kastederek,”Tüm yük 8 NATO ülkesi üzerinde,Libya’yı siz de vurun” çağrısı yaptı.

– Başbakan Erdoğan 10 Haziran NTV’de katıldığı son seçim programında Libya’yla ilgili olarak, “NATO,muhalifleri destekliyor. Biz de NATO’nun üyesiyiz. İster istemez bu desteği vermek durumundayız” diyerek NATO’ya ne denli bağlı olduğumuzu açıkladı.

– İki yıldır ABD Dışişleri Bakanlığı “Politika Planlama Bölüm Direktörlüğü” görevini yürüten Ann-Marie Slaughter Mayıs ayı sonunda ilk kez Türk basınına konuşup şu mesajları verdi :

“Ankara, Suriye konusunda çok önemli rol oynayabilir. Şam yönetimine, kendi halkını öldürerek reform yapılamayacağını anlatabilir. Erdoğan ve Davutoğlu’nun Suriye konusunda bölgesel liderliğini kullanabilme fırsatları var. Dünya,özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da olanlar ışığında Türkiye’yi seyrediyor.Müslüman bir ülke olarak çoğulcu,temel insan haklarını,ifade özgürlüğünü kapsayacak bir anayasa hazırlayıp, model ülke olup olmayacağına bakıyorlar. Türkiye eğer bunu sürdürebilirse, 21.yy politikasında önemli bir rol oynayabilir. Edemezse, liderlik pozisyonunu kaybeder.

– NATO,Yunanistan ve Portekiz’deki üslerini kapatmaya hazırlanırken, İzmir’deki üssü, kara üssü yapma kararı aldı. Herhalde kara kaşımız, kara gözümüz içindir!..

-Suriye’den mülteci akını başladı… Yani Suriye’nin “Halepçesi”nin startı verildi.

-Başbakan Erdoğan yine NTV’deki o son seçim programında, Suriye’ye de değindi.”Gelişmeler endişe verici, seçimden sonra Esad’la konuşacağım” vs.nin ardından şu dikkat çekici sözleri söyledi :

“Hatay-Mardin-Gaziantep’te tedbir aldık…” (Niyeyse bu üçleme bana Büyük Ermenistan’ı Akdeniz’e uzatma amaçlı Süryani hattını çağrıştırdı.)

– Erdoğan bundan bir gün önce de Gaziantep mitinginde şöyle dedi : “Tüm Orta Doğu’nun gözü Gaziantep’te. Ah benim kardeşlerim,12 Haziran’da öyle bir mühür vurun ki, tüm Orta Doğu sevinç çığlıkları atsın” Diyarbakır’ı “BOP’un yıldızı ilan etmişti, demek ki bir “yıldız” daha doğuyor!

– Ve Türk basını Suriye’deki olaylara birden bire İngiliz medyasının gözlüğüyle bakmaya başladı. Tecavüz, katliam, camilerin yakılması, Kur’an’ın çiğnenmesi… Esad’ın Aleviliğinin ön plana çıkartılması, çoğunluk Sünni’nin kıyıma uğratıldığı haberleri…

-Ama medyamız İran’ın yarı resmi haber ajansı Fars ile İran devlet televizyonu Press TV’nin iddialarını görmezden geldi,yetkililerimizden ise ciddi hiçbir yalanlama duyulmadı.İran medyasına göre,”ABD isyancılara yardım etmek ve yönlendirmek için Türkiye’nin Suriye sınırına yakın noktalarında operasyon üsleri kurmuş, ayrıca Washington, Şam karşıtı planını uygulamak için harekete geçmiş”ti.

– İngiliz medyasının bir başka haberi ise hak ettiği yeri bulmadı. Başbakan Erdoğan’ın uğruna yardımcısı Abdüllatif Şener ve muhalefetle uzun süre çatıştığı Sami Ofer meğer MOSSAD’ın, İran’a karşı kullandığı bir Truva atıymış. Gemilerini İran’dan istihbarat toplamak için kullandığı,ölünce ortaya çıktı. Netenyahu’nun “O tam bir siyonistti” açıklaması ,bu iddiaları , iddia olmaktan çıkardığına göre, Ofer’in Türkiye’deki dostlarının konumu ne oluyor acaba ?..

****

Altı çizilecek başka notlar da var.

– Biraz geriye gidelim, NATO’nun kararı ile Füze Kalkanı nereye kurulacak? Türkiye’ye… Kime Karşı? Suriye ve İran’a karşı… Peki o karar metnini hazırlayan “uzmanlar grubu” arasında İngiliz BP-Dutch petrol şirketinin CEO’larının olduğunu duymuş muydunuz?

– Hatırlarsanız, Libya operasyonu başlarken Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, “Haçlı Seferi”nden söz etti. Erdoğan da kızdı yani.Operasyon başlayıp “müttefikler” muhalefeti desteklemede mutabık kalınca,Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil’in ilk ziyaret ettiği ülkelerden biri Türkiye oldu.

Gül ve Erdoğan tarafından ağırlanan Abdülcelil,”Haçlı Seferi” ifadesini tamamen Kaddafi’ye yıkarak ne söyledi biliyor musunuz; “Türkiye’nin Nato harekatında yer alması,Haçlı seferleri iddiasını çürütecek” dedi!..

ABD Meclisi’ndeki 9 Temmuz 2008 tarihli toplantıda konuşulanlar bağlamında Türkiye’nin Libya operasyonunda mutlaka yer alması, şimdi de “hava operasyonlarına” katılmasının neden istendiği daha iyi anlaşılıyor değil mi? NATO’nun Haçlı Ordusu olmadığını gösteriyor, tabiri caizse namusunu kurtarıyoruz!..

Erdoğan “Haçlı Seferi” ifadesine kızdı, ama gerçekte bu konuda ne düşünüyor? Silivri’de olduğumdan şu sözleri nerede, ne zaman söylediğini bulamadım, o yüzden Vatan Gazetesi’nden Can Ataklı’nın yazısından aynen aktarıyorum:

“Bugün haçlı seferlerinin bir başka boyutunu da görmek, haçlı seferlerini artık farklı şekilde değerlendirmek durumundayız.

Haçlı Seferleri iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin karşı karşıya gelmesinden ziyade birbirini tanıması, birbirini anlaması ve birbirinden etkilenmesi sonucunu da doğurmuştur. Bugün batı medeniyetinin temellerinde de, doğu medeniyetinin temellerinde de bu karşılaşmanın etkisini kimse inkar edemez. Haçlı seferleri tarihi, sadece savaşla çatışmalar tarihi değil,aynı zamanda bir kültürel etkileşim,yakınlaşma,birbirini doğrudan tanıma tarihidir.”

Ne kadar ilginç bir yaklaşım. Hem de 8 bin Bosnalıyı soykırıma tabi tutan Sırp Kasap Mladiç’in 16 yıl boyunca bir manastırda papazlar tarafından saklandığının ortaya çıktığı günlerde. Şu dinler arası diyalogcular Müslümanları kesen bir adamı niye saklar ki?

Duymuşsunuzdur, Suriye’deki olayları tetikleyen “lezbiyen kız” efsanesi ve o fotoğrafın altından İstanbul’da tatil yapan bir Amerikalı adam çıktı.

NATO-Türkiye ilişkilerini gösteren bu fotoğrafların altından ne çıkıyor sizce ?

Seçimden 3 gün önce Zaman Gazetesi, İngiliz emperyalizmi ile açıktan savaşmış Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerini de konuşturdu. Talebeler, AKP’de karar kılmıştı.Neden mi? “Kur’an,vicdan ve İslamiyet adına bu iktidarın muhafaza edilmesi gerektiğine” inandıkları için!…

Bunu okuyunca aklıma Said-i Nursi’nin şu sözleri geldi :

”Bana ızdırap veren, İslam’ın maruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; Onun için muvaffakiyet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt,gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti…”

Bölgenin eski sömürgecileri İngiliz-Fransız ikilisi başta olmak üzere emperyalizm tüm güçleriyle akın akın dönüyor…İsrail’in önündeki engeller,”domino” etkisiyle bir bir temizleniyor…Ve İslamiyet de resmen sürecine sokuluyor!…

Gövdenin içine giren “kurt’ u gören, duyan, bilen,anlayan var mı?

Silivri’den kucak dolusu sevgiler,

Kategori:Uncategorized