Lozan görüşmeleri sırasında Türk heyetinde yer alan Dr. Rıza Nur, emperyalistlerin ülkemizdeki azınlıklarla ilgili istekleri karşısında şu tespitleri yaptı:
“Frenkler bizde ekalliyet (azınlık) diye üç nevi biliyorlar: ırkça ekalliyet, dilce ekalliyet, dince ekalliyet. Bu bizim için gayet vahim bir şey, büyük bir tehlike. Aleyhimize olunca şu adamlar ne derin ve ne iyi düşünüyorlar. Irk tabiri ile Çerkez, Abaza, Boşnak, Kürt’ü Rum ve Ermeni’nin yanına koyacaklar. Dil tabiri ile Müslüman olup başka dil konuşanları da ekalliyet yapacaklar. Din tabiri ile halis Türk olan 2 milyon Alevi’yi de ekalliyet yapacaklar. Yani bizi hallaç pamuğu gibi dağıtıp atacaklar. Bu taksimi işittiğim vakit tüylerim ürperdi. Ecnebi devletler bizim ciğerimize pençe atıyorlar. Biraz daha gayret ederlerse Türkiye’deki karıncaları da ekalliyet yapacaklar.”
Tabii ki, Sevr’in devamı olan bu yaklaşıma karşı çıkıldı; Türkiye sadece Rum-Ortodoks, Ermeni ve Musevilerden oluşan gayrımüslimleri azınlık olarak kabul etti. Onlar da 1926’da Medeni Kanun’un kabulüyle azınlık haklarından vazgeçip, “Türk vatandaşı” oldular.
Ne yazık ki, Dr. Rıza Nur’un tüylerini ürperten o talepler 2000’li yıllardan itibaren yeniden hortlatılmaya başlandı. Hem AB hem -kurucusu olduğumuz- Avrupa Konseyi hem de ABD, üç koldan, “azınlık” tanımının genişletilip Kürt kökenli ve Alevi vatandaşlarımız başta olmak üzere “Katolikler, Protestanlar, Süryaniler, Keldaniler, Bahailer, Yahova Şahitleri” hatta Lazlar ve Çerkezlerin de azınlık sayılmasını istedi. Yetmedi, her fırsatta bu grupların ülkemizde “soykırıma” uğradığını öne sürdüler.
Yani yine Dr. Rıza Nur’un ifadesiyle, “biraz daha gayret ederlerse ülkemizdeki karıncaları da azınlık” görecekler!..
Lozan Kimin Umurunda?
Bunları hatırlatmamazın sebebi, yakın zamanda sessiz sedasız yaşanan bir gelişme.
Diyarbakır Sur’da tarihi bir Keldani Katolik Kilisesi var. 17. yüzyılda inşa edilen ve Keldanilerin Patrikhanesi sayılan bu kilise için Wikipedia’da aynen şunlar yazıyor:
“Süryani Kırımı’ndan sonra şehirdeki cemaat çok azalmıştır. Bugün ise Diyarbakır’daki iki etkin kiliseden biri olan Mar Petyun kilisesinin cemaati yaklaşık on ailedir. Kilisenin papazı kalmamıştır ve papaz ayda bir Süryani Kilisesi’nden gelmektedir.”
Mar Petyun’la ilgili diğer bilgiler ise şöyle:
1915’ten beri din görevlisi bulunmayan kilise 1960’lardan sonra yıkıldı. İlk olarak 2011’de restore edilerek ibadete açıldı. Ancak 2015’te PKK’nın hendek kalkışması sırasında bir kez daha büyük hasar gördü. Yine restore edilip 7 yıl aradan sonra geçen ay başında yeniden açıldı.
Şimdi bir de Diyarbakır’da yaşayan ve 35 yıldır kilisenin rehberliğini yapan en eski Keldani olan Yusuf Karadayı’nın anlattıklarına kulak verelim. Bu görevi babası Anton’dan devraldığını belirten Karadayı şunları söyledi:
“Diyarbakır’da çok sayıda Keldani vardı. Ama şimdi çok az kaldı. Avrupa’ya, Hollanda’ya, Belçika’ya gittiler. Burada sadece biz kaldık. Gitmeye hiç niyetim yok. Biz burada doğduk ve burada öleceğiz. Yalnız da kalsam gitmeyeceğim. Ben bu kiliseye aidim.”
Ne güzel, cemaati kalmasa da tarihi bir kilise restore edilip hizmete açılmış.
Ancak bir “ama”sı var.
Bizlerin seçimlere odaklandığımız Mayıs’ta buraya bir Başpiskopos atandı.
Atayan kim? Bağdat Keldani Kilisesi Meclisi. Onayan da Papa Francis.
Atanan kim? Uludere’de doğan, İstanbul’da Minör Fransisken Semineri’nde okuduktan sonra 1985’te Bağdat’taki Keldani Patrikhane Semineri’ne giden, 1990’dan bu yana da Fransa’nın çeşitli yerlerinde Keldani cemaatine rahiplik yapan Sabri Anar.
Keldaniler ülkemizde azınlık sayılmadığına göre bu atama nasıl gerçekleşti, Ankara’dan onay alındı mı soruları bir yana; ülkemizdeki “Latin, Ermeni, Süryani ve Keldanilerin” dini yetkililerinin oluşturduğu Katolik Ruhani Reisler Kurulu’nun resmi internet sitesinde bu atama şu ifadelerle duyuruldu:
“Ekselansları Sabri Anar Keldanî (Türkiye), Diyarbakır (Amed) Başepiskoposu olarak atandı.”
Anlıyoruz ki Anar hem Türkiye hem Diyarbakır’daki Süryanilere Başpiskopos olmuş. İyi de bu ayırım, özellikle de “Amed” vurgusu neyin nesidir?!
Bağdat’ta Eş Zamanlı Olanlar
Diyarbakır’daki kilisenin Temmuz başında açıldığını belirtmiştik.
Yeni atanan Başpiskopos da bundan 15 gün sonra İstanbul’a gelip Saint Esprit Kilisesi’nde düzenlenen özel bir ayinle göreve başladı.
Keldani, Rum, Ermeni, Süryani ve Latin cemaatlarının ruhani liderleri ve temsilcileri başta olmak üzere Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa’dan bine yakın konuğun katıldığı dini töreni ise Dünya Keldanileri Patriği Kardinal Louis Rafael Sako yönetti.
Hemen burada Kardinal Sako’nun kim olduğunu anlatalım.
Kendisi aynı zamanda Irak Keldani Katolikler Birliği’nin Patriği. Daha doğrusu; öyleydi, Temmuz başında Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid tarafından azledildi.
Azlin gerekçesi özetle şu: Sako, 2013’te dönemin Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin çıkardığı bir kararnameyle atanmış. Ancak bu kararnamenin yasal dayanağı yokmuş. Ayrıca Irak’taki diğer kiliseler de benzer kararnameler istiyormuş. Sako cenahının iddialarına göre ise Cumhurbaşkanı Reşid, Haşdi Şabi bünyesinde yer alan Keldani liderinin (Babiliyyun Hareketi) baskıları sonucu bu azli gerçekleştirmiş.
2015’te Papa Francis’in Irak’a tarihi ziyaretini organize etmesiyle tanınan Sako’nun azlinin Hıristiyan camiasında büyük tepkiyle karşılandığını belirtip bizi ilgilendiren kısmına gelelim.
Kardinal Sako, Türkiye’ye atanan Sabri Anar’ın göreve başlama ayinine katılmak üzere İstanbul’a gelmeden önce Irak Cumhurbaşkanı’na, Başbakanı’na ve Meclis Başkanı’na mektup yazıp şu ultimatomları verdi:
“Irak tarihinde benzeri görülmemiş bir gelişme olan Babiliyyun Hareketi’nin bana, Hristiyan cemaati ve bileşenlerine karşı kasıtlı ve taciz edici kampanyasına yanıt verilmemesi, bu tacizi durduracak bir gücün olmaması, hükümetin sessizliği ve Cumhurbaşkanlığı kararıyla azletmem nedeniyle Patrikhaneyi Bağdat’tan İstanbul’a çekiyorum… Ve Kürdistan Bölgesi’ndeki bir kiliseye taşınmaya karar verdim.”
Keldani Patrikhanesini Bağdat’tan İstanbul’a çekmek mi?.. Bu ne yahu?.. Hangi yetki ve kimin izniyle?!
Keldaniler için Türkiye ve Diyarbakır (Amed)’e Başpiskopos atanmasının üstüne bu. Eş zamanlı ne tesadüftür!..
Hatırlarsınız; geçtiğimiz Mart’taki Bursaspor-Amedspor maçından sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli şöyle tepki gösterdi:
“Bize göre Amed diye bir yer yoktur, Amedspor diye bir kulüpten de bahsedilemeyecektir. Diyarbakırspor’un Amedspor olarak isimlendirilmesi bizim nezdimizde yok hükmündedir.”
İktidarın Lozan hassasiyeti (!) malûm olduğundan, sorumuz Bahçeli’ye; acaba şu olanlara ne derler?!
Müyesser YILDIZ
15 Ağustos 2023