İçeriğe geç

Suriye Ve Kıbrıs; Erdoğan İkisini de Millete Kabul Ettirir mi?!.

ABD, Ankara’dan hem Irak’ın işgâlini öngören 1 Mart tezkeresini çıkarmasını, hem de Kıbrıs’ta “çözüm” için hazırladıkları Annan Planı’nı KKTC’ye kabul ettirmesini istiyordu.

4 Şubat 2003 günü Başbakan Abdullah Gül’ü arayan ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney her iki konuda da baskı üstüne baskı yapar. Gül’ün cevabı şu olur:

“Biz bu ülkeye aynı anda hem Irak’a cephe açmayı, hem de Kıbrıs konusunda adım atmayı kabul ettiremeyiz.”

Gül-Cheney görüşmesinden bir gün sonra ABD Dışişleri Kıbrıs Koordinatörü Thomas Weston Türkiye’ye gelir. Ankara Weston aracılığıyla Washington’a, “Kıbrıs işini Türk tarafının lehine çözmek, Irak için kamuoyunu ikna etmeyi kolaşlaştırır” mesajı gönderir.

Sonuç malûm; İktidarın tüm çabalarına rağmen 1 Mart tezkeresi çıkmaz… Kıbrıs Türklerinin aleyhine olan Annan Planı ise KKTC’ye kabul ettirilir, ama Rum kesimi reddettiği için uygulanamaz. Referandumdan önce millete, “Rum kesimi planı reddederse, KKTC’nın tanınması için kapı kapı dolaşacağız” sözü veren Gül ve Erdoğan da bu sözlerini unutur.

11 yıl sonra önümüzde Suriye tezkeresi var. Krizsiz, tereyağından kıl çeker gibi çıktı. 1 Mart’ta önce pazarlık, sonra tezkere olmuştu. Şimdi ise önce tezkere çıkarıldı, sonra pazarlığa oturuldu. Peki Türkiye nasıl böylesine kolaylıkla “ikna” oldu?

2 ay öncesine gidelim. Erdoğan’ın ABD’deki tek muhabatı Başkan Yardımcısı Joe Biden 19 Temmuz’da şunları söyledi:

“Bölgede olgular değişiyor. Türkiye daha çok yapıcı rol oynamalıdır, bu çıkarınadır. Güvenliği tehdit altındadır. Ruslardan dolayı Karadeniz’de, Suriye’nin çöküşünden dolayı Güney’de ve IŞİD’ten dolayı Doğu’da…”

Biden’ın peşinden Diyarbakır’a giden ABD’nin Adana Konsolosu Espinoza, “Bölgeyi yakından takip ediyoruz. Türkiye’nin zor bir dönemden geçmekte olduğunu görüyoruz. Suriye’de devam eden savaş Türkiye’nin güney sınırında zorluklar oluşturdu” dedi.

Çok kısa sürede güvenliğimizin ne kadar “tehdit” altında olduğunu, güney sınırımızda nasıl “zorluklar” oluştuğunu gayet kanlı ve canlı bir biçimde anladık!..

Biden Perşembe günü Harvard Üniversitesi’ndeki konferansında ne diyordu?

“Bir Sünni devlet olarak Türkiye’nin IŞİD’in kendine yönelik doğrudan ve acil bir tehdit olduğunu fark etmesi epey zaman aldı.”

-Kıbrıs’ı da Erdoğan’la Halletmek-

2003’te Irak-Kıbrıs denklemi kurulmuştu. Ya şimdi? Şimdi de kuruldu, ama nasıl?

Ömrünü Rum kesimi adına Kıbrıs davasına adamış, 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye ambargo uygulanmasının öncülüğünü yapmış olan Biden’ın, New York’ta Erdoğan’la Kıbrıs pazarlığına da oturmamış olması mümkün müydü?

Biden 19 Temmuz’da Amerika Başpiskoposluğu Ruhban Meclisi’nde, Türkiye’nin güvenliğinin ne kadar tehdit altında olduğunu anlatırken, “Kıbrıs’ı Erdoğan’la halledeceğiz… Kıbrıs’ı Obama’nın ajandasının başına koyacağım” sözü vermemiş miydi?

Lâkin Türkiye’nin hiç böyle bir konusu yokmuş, ABD ile Kıbrıs konusunda hiçbir görüşme yapılmamış/yapılmıyor havası hâkimdi. Oysa Rum Lider Nikos Anastasiades New York’taki BM Zirvesi ve Erdoğan-Biden görüşmesinden günlerce önce şu mesajları verdi:

“Kıbrıs’ın stratejik müttefiklerinin ve Avrupalı ortaklarının Kıbrıs sorununa ilişkin sonuçlar ya da bazı girişimler için baskı yapmakta daha aktif olacaklarına dair umutluyum… Yeni Türkiye Cumhurbaşkanı, BM Genel Kurulu toplantısında Ada’dan Türk askerinin ayrılması ve bir Avrupa ülkesi için uygun olan kalıcı bir çözümün bulunmasına katkıda bulunmaya istekli olup, olmadığını kanıtlayacaktır… Kıbrıs sorunuyla ilgilenen ve Recep Tayyip Erdoğan’la görüşen dostlarımız bize, Erdoğan’ın çözüme katkı koymakta kararlı olduğunu iletti….”

Rumların benzer mesajları BM Zirvesi’nden sonra da devam etti. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’yle görüşen Anastasiadis, “Kerry’nin Ankara’daki görüşmelerinden nasıl bir havayla geldiği” sorusuna, “Türkiye’nin kastettiğinin, söyledikleri olduğu inancını dile getirdi… Bu sefer sonuç alabileceğimiz tavır ve davranış olabilmesi için ABD’nin rolü de artırılabilir” karşılığını verdi.

Anastasiadis, Başkan Yardımcısı Joe Biden’la görüşmesiyle ilgili olarak da “Ada’da ve Amerika Başpiskoposluğu Ruhban Meclisi’nde yaptığı açıklamaların Biden’ın şahsi tezleri değil, Amerikan hükümetinin politikası olduğu sonucunu çıkardım” dedi.

Bu arada Rum medyasında, Rum kesiminin NATO operasyonlarına katılmasını Türkiye’nin veto etmesinin nasıl etkisiz hale getirileceğine dair şu iddia yer aldı:

“IŞİD operasyonları Kıbrıs (Rum kesimi)-Amerikan askeri işbirliği ve teröre karşı ortak mücadele ilişkilerinin hızlandırılıp, geliştirilmesini gerekli kıldı. Bu konulardan çoğu ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Kıbrıs ziyareti sırasında gündeme getirildi ve iki ülke ‘küçük adımlar’ (step by step) olarak anılan ikili anlaşmalar imzalayacak. Bu konular Kıbrıslı yetkililerin BM Genel Kurulu çerçevesinde Amerikalı yetkililerle görüşmelerinde ele alındı. Bu anlaşmalar ilerlerse, Kıbrıs (Rum kesimi)’ın Barış İçin Ortaklığa katılımına Türk vetosu etkisiz hale gelecek.”

Acaba Rum kesiminin o “dostlarından” biri ve bu sözleri veren Biden olabilir miydi?

Evet oymuş!..

Biden’in, Erdoğan’dan özür dilemesine yol açan Harvard Üniversitesi’ndeki konuşması, IŞİD ve tezkereden ibaret değildi. Biden, Kıbrıs konusuna da girdi ve Erdoğan’la yaptığı görüşmeyi şöyle “faş” etti:

“Ben kariyerim boyunca Kıbrıs konusuna Konge’de geriye kalan herkesten daha çok derinden dahil olmuş biriyim. Arkadaşlarım Joe Bidenopolis derler. Şaka değil. Yasadışı işgâlden beri bu konuyu tutkuyla takip ediyorum. Ama mesele şu; Dediğim gibi dünya değişiyor. Üç şey oldu. Birincisi, Türkiye Kıbrıs’ta askerinin olmasının kendisine bir menfaat sağlamadığını tam olarak anlamış durumda. İkincisi, Erdoğan işgâli önemseyen tek kesimle bir kırılma yaşadı. Bu da (TSK) orduydu. Üçüncüsü, daha yeni (Erdoğan ile) bir tur görüştük ve iki şeyi yapıp yapamayacağımızı anlamak için Ankara’da beni yeniden görme taahüdünde bulundu. Birincisi, üzerinde anlaşabileceğini söylediği, iki bölgeli, iki toplumlu adaya dayalı hangi çözüm? Ve ikincisi onun adına konuşmayacağım, ama Erdoğan, özellikle başta doğalgaz olmak üzere, sadece Türkiye’yi değil, Yunanistan’ı da Rusya’nın enerjiyi bir silah gibi kullanmasından kurtarabilecek, Doğu Akdeniz’de ciddi bir boyuttaki doğal kaynakların avantajından yararlanmanın Türkiye için müthiş bir tek taraflı menfaat olduğunu bence anlamaya başladı.”

Erdoğan’ın baş muhatabı Biden, Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığıyla ilgili olarak da şu benzetmeyi yaptı:

“Ben bir İrlandalıyım. Biz işgâlin ne demek olduğunu biliriz. George Mitchell’ın (eski ABD Senatörü ve eski Kuzey İrlanda Özel Temsilcisi) İrlanda’da yaşananlar için söylediği gibi 700 gün başarısızlık, 1 gün başarı vardır. Ben o başarılı olunan günü bulacağımıza inanıyorum.”

Acaba Biden, Türkiye’nin Kıbrıs’ta “işgâlci” olduğunu Erdoğan’ın yüzüne de söyledi mi ve ne cevap aldı?

-TCG Gelibolu Kıbrıs’ta da-

Rum kesiminin Doğu Akdeniz’de doğal gaz sondaj çalışmaları tam gaz sürüyor. Arkasında ABD, AB, Yunanistan, İsrail, İtalya var. Koalisyona Mısır da eklendi.

Bu faaliyetlere uzun süredir sessiz kalan Türkiye, Akdeniz Kalkanı Harekâtı’nda görevli TCG Gelibolu gemisini Rum kesiminin sondaj çalışmalarını yakından izlemek üzere gönderdi.

Rum kesimi Türkiye’yi ABD, BM ve AB’ye şikâyet etti. Dışişleri Bakanı Kasulidis, “Sondaj gemisinin işini yapmasının engellenmesi bağlamında herhangi bir tacizin olmayacağına dair ABD’den taahhüt aldık” dedi.

Türk Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde yaptığı açıklamayla, “Rum tarafının tahrikkâr ve tek yanlı adımlarının engellenmesi için uluslararası toplumu harekete geçmeye” davet etti.

Kimi, kime şikâyet ediyorsak?!.

Bu arada Avrupa Parlamentosu 18 Eylül’de ilginç bir karar aldı. Annan Planı referandumuna Türkiye ve KKTC’nin “evet” demesi için AB’nin “havuç” olarak kullandığı, referandumdan sonra ise adını bile anmadığı “Doğrudan Ticaret Tüzüğü” yeniden canlandırılacakmış!..

Tüm bu gelişmeler, Erdoğan-Biden görüşmesi ve Biden’in Kıbrıs ifşaatlarıyla birlikte değerlendirildiğinde; “Kıbrıs’ı da bu millete kabul ettirmeye hazırlanıyorlar” sonucu çıkmıyor mu?

Biden, Erdoğan’a “hayran” olmakta haksız mı?

Mamak, Şirinyer, Eskişehir, Malatya ve Antalya’ya kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

7 Ekim 2014

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/erdogan-ikisini-de-millete-kabul-ettirir-mi-0710141200.html

Kategori:Uncategorized