Barzani’ye “Kak Mesut”, yani “Mesut Abi” dediği için tepkileri çeken Wilson ödüllü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, niye bu hitabı uygun bulduğuna, Gazeteci Şamil Tayyar vasıtasıyla açıklık getirdi. Misafirimiz olduğundan, bir “saygı” ifadesi olarak kullanmış.
Demek ki Barzani’yi, “Beyefendi… Sayın” hitaplarıyla konuşturan TRT’ye haksızlık yapmışız. Meğerse bu “saygınlık” bir devlet politikasıymış… Kişisel ilişkilerde istediğinize “saygı” gösterisinde bulunabilirsiniz, ama ülke menfaati, uluslararası ilişkiler söz konusu ise geçerli olan duygular, “idealler” değil, realizmdir.
Acaba Barzani gibi birisi, “saygı”nlığı hak etmek için ne yaptı? Evet kendileri ABD’de, Fransa’da “Devlet Başkanı” gibi ağırlandı. Evet, Cumhurbaşkanı Gül, Fransa’ya gittiğinde, sergi açılışına zoraki ve ağzında çikletle gelen Sarkozy, Barzani’yi törenle, hem de ağzında çiklet olmadan karşıladı… Ama hiçbiri bizdeki gibi, ne Barzani geldiği için Irak bayrağını yok etti, ne de “Kak Mesut” dedi.
Barzani bu “saygınlığı” niye hak etti? PKK’ya “terör örgütü” mü dedi? “Kerkük, Kürdistan’ın başkentidir” iddiasından mı vazgeçti? Yoksa Kandil’deki PKK’lıları Türkiye’ye teslim etti de bizim mi haberimiz olmadı?
Ne gezer!.. Eskiden ABD’li, Irak’lı kim gelirse, eline PKK’lıların listesini tutuşturuyorduk. Barzani geldiğinde bunu bile yapmadık. Hatta Barzani’nin ifadesiyle, “PKK liderlerinin teslim edilmesi konusu asla müzakere edilmedi” bile. Neden? “Saygımızdan” mı, yine “Başka kapıya” diyeceğini bildiğimizden mi?
Barzani, PKK’nın lojistik desteğini kestiği, sınırdan terörist geçişlerini engellediği için “saygı”yı hak etmiş olabilir mi?.. Misafirliğe geldiğinde, “Türkiye’den, Irak’a terörist geçişlerini engellediği için Ankara’ya teşekkür ediyorum” dediğine göre, bu ihtimali de silelim.
Zaten Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Şamil Tayyar’a, “Önemli gelişmeler var ama yeterli değildir. Sayın Barzani’den daha aktif tedbirler almasını bekliyoruz” diye dert yanmış. Aktif tedbirlerden kastı ise “Etkin kontrol tedbirleri alınması, terör örgütün lojistik kaynaklarının kesilmesi, Irak’la imzalanan anlaşmaların uygulanması” imiş!..
Hepsinin dünde kaldığını varsayıp, Davutoğlu’nun “saygınlıktan” söz etme zamanlamasına bakalım:
Barzani Türkiye’den ayrıldıktan kısa bir süre sonra PKK, Şemdinli’deki taburumuza baskın düzenlenmiş, 11 şehit vermişiz…
Bu katliam üzerine Türkiye’nin sınır ötesi harekat yapması gündeme gelince, Barzani’nin Peşmerge kuvvetleri sözcüsü Cebbar Yaver, “Sınırlarımızı tehdit eden herhangi bir dış kuvvete karşı kendimizi savunacağız” tehdidini savurmuş. Hemen beraberinde ABD Ordusu’nun, Peşmerge güçlerini eğitmeye başlayacağı açıklanmış…
PKK’nın sözcüsü Ahmed Denis, Barzani’nin “başkenti” Erbil’de oturup, Fransız Haber Ajansı AFP aracılığıyla, “Kendilerine karşı saldırıları devam ederse, operasyonları Türkiye’nin tüm şehirlerine yayacaklarını” duyurmuş…
Tüm bunların üzerine Dışişleri Bakanımız, “saygıdan” Barzani’ye “KAK” dediğini anlatıyor!..
SAYGININ SEBEBİ “KÜRDİSTAN” MI?
O halde bu “saygı”nın sebebi nedir?
Stratejik Derinlik kitabında, bölge Kürtlerinin “entegrasyonunu” öngören politikaları savunması mı?
İktidarın dış politika Danışmanıyken, daha Şubat 2007’de, “Türkiye’nin, Kuzey’deki Kürt oluşumunu tanıyıp, tanımayacağı” sorusuna, “Biz kimsenin içişlerine karışmayız. Eğer Irak Meclisi Anayasaya son halini verir ve Kuzey’deki bir yönetimi açık bir şekilde tanımlanırsa, o zaman biz de tanırız” cevabını vermiş olması mı?
“Kürdistan” kurulmasını öngören Wilson prensiplerinin babası adına verilen “Woodrow Wilson Kamu Hizmeti Ödülü”ne layık bulunması mı?
Gazze hengamesi arasında dikkatlerden kaçtı. Bu ödül, ABD’deki İsrail lobisinin sert tepkisine rağmen verildi. Davutoğlu’nun o ödülü alırken yaptığı konuşma da güme gitti. Bakın satır aralarında neler vardı:
“Amacının, hep Türk zihniyetini yeniden oluşturmak, kendi tarihi ve kendi coğrafi gerçeklerinden ilham alarak, dünyaya anlatmak ve bu doğrultuda yeni nesiller yetiştirmek olduğunu” söyledi.
“Woodrow Wilson’ın idealizm ile realizm arasında bir denge kurmaya çalıştığına, idealler ile realizm arasındaki uyumun çok önemli olduğuna” dikkati çekti.
“Tarihimizi, coğrafyamızı normalleştireceğiz” taahhüdünde bulundu.
“Türkiye ve Amerika’nın birbirini tamamladığını, Türkiye’nin küresel politikalarıyla Amerika’nın politikaları arasında tam bir uyum olduğunu” açıkladı.
“Türkiye’nin Afro-Avrasya’nın merkezinde bulunduğu için bu görevleri üstlendiğini” anlatıp, “Balkanlar’da, Orta Doğu’da, Kafkaslar’da, Orta Asya’da, Akdeniz’de, Karadeniz’de, Hazar’da biz olacağız. Eğer oralarda o problemleri bulundukları yerde çözme gücünü gösteremezsek, Anadolu’da rahat uyuyamayız. Anadolu’da rahat uyumanın şartı, Bosna Hersek’te, Saraybosna’da, Filistin’de, Irak’ta, Orta Doğu’da, Kafkaslar’da insanların rahat uyumasıdır” dedi.
BARZANİ İLE PKK’YI AYIRIYOR
Davutoğlu’nun, “Barzani ve PKK’nın kimin taşeronu” olduğu konusunda Şamil Tayyar’a söyledikleri de hayli ilginç.
Barzani’nin Türkiye ziyaretine en büyük tepkiyi PKK’nın gösterdiğini iddia eden Davutoğlu, bu ziyaretin PKK’yı bölgede izole etme politikasının önemli bir parçası olduğunu belirtip, “Bizim politikamız, Kuzey Irak’taki ve kendi topraklarımızdaki Kürt kökenli kardeşlerimiz, vatandaşlarımıza karşı değildir, tümüyle terör örgütüne karşıdır” savunmasını yapmış.
Davutoğlu, “ABD ve İsrail’in doğrudan ya da dolaylı olarak PKK’yı cesaretlendirdiği” tartışmalarına ise girmek istemeyip, “Şimdiye kadar PKK Ortadoğu’da kullanılmış olabilir, Ortadoğu’da barışın ihdas edilmesini uygun görmeyenler PKK’yı yeniden kullanmak isteyebilir” demekle yetinmiş. PKK ve Ortadoğu’daki barış ortamından rahatsız iradenin bu oyununu bozmak için bölgedeki barıştan yana tüm ülkelerin ortak vizyonla hareket etmesi gerektiğini bildiren Davutoğlu, “demokratik açılım” için de şunları söylemiş:
“Demokratik açılım, Türkiye’nin her alanda ihtiyaç duyduğu bir kardeşlik projesidir. Terörle mücadele kapsamında güvenlik alanındaki zaafları ortadan kaldırırken, özgürlük alanını daraltmamak gerekir. Bu konuda kararlıyız.”
BARZANİ, ABD, AB VE İSRAİL KONUSUNDA NE DÜŞÜNÜYORDU?
Davutoğlu’nun bu açıklamalarından sonra, Türkiye’nin dış politikasında “rehber” yaptığı Stratejik Derinlik kitabında, Irak’ın kuzeyi, ABD, AB ve İsrail’in bölgeyle ilgili planları hakkında neler dediğini hatırlamak farz oldu. İşte “eski” görüşleri:
“ABD’nin, gerek Kuzey Irak’taki belirsizlik ve iç çekişmelerde, gerekse Irak’ı fiilen üçe bölen statükodaki uzun dönemli stratejik hesabı ve prensibi açıktır; Bölgeyi mümkün olduğunca daha küçük ölçekli birimlere indirerek, bölgesel güç temerküzü gerçekleştirebilecek ülkelerin sayısını azaltmak ve bu küçük ölçekli birimlerin iç çekişme ve ittifaklarını kullanarak, müdahil pozisyonunu sürdürebilmek…”
“Ortadoğu’nun daha küçük ölçekli güç merkezlerine ayrılması İsrail’in stratejik hesapları ile de tam bir uyum arz etmektedir. K. Irak’taki Kürt gruplar, bu konjonktürün kendilerine bir devlet kurma şansı tanıyabileceği konusunda sürekli bir beklenti içinde tutula gelmişlerdir. Barzani ve Talabani’nin birbirlerini kollayan tutumlarının, bu beklentinin net bir şekilde masaya konmasını sürekli geciktirmiş olması, gerek böylesi bir devlet oluşumu konusunda özellikle Türkiye’yi ikna etmekte güçlük çeken ABD yönetimini ve gerekse de böylesi bir devletin doğuracağı stratejik sakıncaları hisseden Türkiye, İran ve Suriye’nin rahatsızlıklarını donduran bir statü doğurmuştur…”
“Öcalan’ın yakalanması ile ne Ortadoğu denklemi çözülmüş ne de Türkiye’nin bölge ile ilişkilerinden kaynaklanan satranç oyununun hamleleri sona ermiştir. Çok daha dikkatle yürütülmesi gereken yeni ve belki de riski daha yüksek bir oyun başlamaktadır. ABD bundan sonra Ortadoğu’ya yönelik hamlelerinde, Türkiye’nin kendi tercihlerine yakın bir politika benimsemesini talep edecektir…”
“Avrupa ülkeleri de Öcalan’ın yakalanması ile önemli bir ayak bağından kurtulmasının verdiği rahatlık içinde taleplerini arttıracaklardır. Helsinki Zirvesi’nden sonra bu bakış açısı daha da perçinlenmiş ve özellikle Kopenhag kriterleri çerçevesinde Ortadoğu kapsamlı Kürt meselesinin, Avrupa’da bir Türkiye meselesi olarak görülme temayülü güçlenmiştir…”
Biz de bunları, Şamil Tayyar gibi, “İlgililere duyuralım” istedik, o kadar… Davutoğlu, Tayyar’a, “Ben işimi layıkıyla yapmaya çalışıyorum” demiş de!..
Müyesser Yıldız
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html