İçeriğe geç

BAŞBUĞ “İRTİCA SINAVI”NI NASIL GEÇTİ?

MGK damgalı “Milli Siyaset Belgesi”ne göre, halen iki büyük iç tehdidimiz var; Biri irtica, diğeri bölücülük. “Bölücülük tehdidi”nin halini söylemeye gerek yok, “bayrak” paçavrası çekecek kadar adamların önü açıldı!.. Öbürüne gelince; Devletin birçok kurumunun “irtica”yı artık tehdit saymadığı, fiiliyatta da buna uygun davrandığı ortaya çıktı. Hasbelkader “irtica”nın üzerine giden birkaç yargı veya ordu mensubu ise “Ergenekon”la haklandı.

8 günlük “YAŞ kaosu”nda hepimiz kimin, nereye geleceğini, kimin “bileğinin büküleceğine” odaklandık. TSK’dan ihraçlarla ilgilenen bile olmadı. Oysa Zaman Yazarı Hüseyin Gülerce’nin ifadesiyle, “20 yıldan beri ilk defa ordudan ihraç kararı çıkmamıştı”.

TSK’nın “işi tamam” ya, bir gün arayla önce Taha Kıvanç-Fehmi Koru, peşinden Hüseyin Gülerce ihraçsız YAŞ’ın tadını çıkarmaya başladı. Hem de “pişti” oynarcasına!..

Baykal’ın gidişini de, YAŞ toplantısında siyasilerin zaferini de “değişimin gücü”ne bağlayan Koru, “değişim”i ve bunu kabul etmeyenleri hangi “akıbetin” beklediğini şöyle anlattı:

“Bugünün yeni Türkiye’sinin demokrasi limanına en kalın halatlarla bağlı olması gerekiyor. İnsan hakları konusunda hassas, hukuk devleti idealine doğru yürüyen, refahı bütün vatandaşlarına yaymayı arzulayan yeni bir anlayış her düzeyde muhatabını arıyor. Kendini bu yeni Türkiye’nin değerlerine muhatap kılacak beceriyi gösterenler -kişiler, örgütler, kurumlar, şirketler, meslek grupları, cemaatler- bu süreçte ayakta kalabilecek. Kayıpların hiç de az olmayacağı bir süreç bu. Sürecin en önemli özelliği, kendisini zorla da olsa herkese kabul ettirmesidir. Ama öyle ama böyle… Kabul etmeyenleri nasıl bir âkıbet beklediğini son birkaç ay içerisinde yaşanan olaylar gösterdi zaten… Daha önce olmayan şimdi oluyor, çünkü bu kez durum farklı ve sonuca ulaşılacağa benziyor. Az kaldı.”

Aynı gün Taha Kıvanç imzasıyla “jeton”unun düştüğünü belirtip, YAŞ’tan hiç ihraç çıkmamasına değinen Fehmi Koru, kendince bunun izahını yaptı. Anayasa paketinde YAŞ kararlarına yargı yolunu açan düzenlemenin bulunduğunu hatırlatan Koru/Kıvanç, referandumundan “evet” çıkacağından ihraç edilenlerin yargıyla döneceğini, bu yüzden “ihraç zahmetine katlanılmadığını” öne sürdü. Yani açıkça yazmasa bile TSK’nın referandum için teslim bayrağını peşinen çektiğini ima etti. Kıvanç/Koru bu yazıyı ise şu “uyarıyla” bitirdi; “Halkoylamasına kadar bir ay var daha, arada kimbilir neler olacaktır?”…

Bugün sırada Zaman’cı Hüseyin Gülerce vardı. O da 20 yıldan beri sırf eşlerinin başı örtülü veya namaz kıldıkları gerekçesiyle binlerce subayın “kıyıma” uğratılıp, perişan edildiğini öne sürüp, “Pekiyi şimdi ne oldu da, başka gerekçelerle atılanlar da dâhil, kimse ordudan ihraç edilmedi?” diye sordu. Ardından Koru/Kıvanç benzeri şu yorumu yaptı:

“Bu, referandumun daha neticesi belli olmadan sağladığı ilk somut sonuçtur. Referandumun adı bile ihraçları önledi. Çünkü oylayacağımız maddeler arasında, TSK’dan atılanlara artık yargı yolunu açan bir madde de var. Referandumda evet çıkması halinde, TSK’dan ilişiği kesilenler yargıya gidip haklarını arayabilecekler. İşte ihraçları frenleyen budur.”

DOSYALAR GELDİĞİ GİBİ GİTTİ

İktidar yandaşları, bir yandan geleceğin (Sanki Allah’la da anlaşmaları var) Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in “hakkının” nasıl korunduğunu ballandıra ballandıra anlatıp, öbür yandan bir yakalama kararıyla onlarca subayın “hakkının yenmesinden” duydukları sevincin, teamüllerin alt-üst edilmesinin ve YAŞ’ta hiçbir ihraç olmamasının tadını çıkara dursunlar…

Haklarıdır!.. Zira askeri kulislerde konuşulanlar, sevinçlerinin hiç de sebepsiz olmadığını gösteriyor.

İddialara göre, “ihraç dosyaları” özellikle bu defa öyle yok eşi başörtülü, yok namaz kılıyor falan değil, enikonu yıllar süren araştırmalardan sonra, bir kuyumcu titizliği ile hazırlanmış. Cemaat-tarikat bağlantıları, somut şekilde belgelenip, YAŞ’a gönderilmiş.

Gel gör ki Karargah, dosyaları geldiği gibi, ilgili birime iade ettirmiş. Dahası bu inceleme ve araştırmayı yapanlar da o günlerde “izne” çıkarttırılmış!..

Doğru mudur? Doğruysa, niye? İktidarla daha fazla “restleşmemek” için mi? İleride bazı komutanların başı iyice “derde” sokulmasın diye mi? Yoksa Kıvanç/Koru ve Gülerce’nin iddia ettiği gibi referandumun “akıbeti” görüldüğünden mi?

Bilemeyiz, aklımız da ermez!.. Ama Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un 14 Nisan 2009’da Harbiyelileri şöyle seslendiğini unutmadık:

“Bugün bazı cemaatler, öncelikle bir ekonomik güç olmaya ve daha sonra da sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar. İşte sorun da buradadır. Sorun, dinin ve dinî duyguların kendi amaçları için, alet ve araç olarak kullanılmasıdır. Bu gerçeği 1927’de gören ATATÜRK, konuya ilişkin görüşlerini Nutuk’ta şöyle ifade etmiştir: “Daha önce olduğu gibi, bugün de, milletlerin bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak, bin bir türlü siyasi ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için, dini alet ve araç olarak kullanmak girişiminde bulunanların, içeride ve dışarıda varlığı, bizi bu konuda söz söylemekten, ne yazık ki, henüz uzak bulundurmuyor”…”

“Dinsel cemaatler kapalı ve içe dönüktür. Cemaate giriş ve çıkış çok farklı dinamiklere bağlıdır. Bu koşullar altında, dinsel cemaatlerin, hele çıkar çevresinde örgütlenmişse, sivil toplum hareketi olduğunu öne sürmek çok güçtür… İşte bu tip bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada, kendileri için en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni görmektedir. Bunun için de her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır…”

15 ay içinde ne “söz”, ne “tepki”, ne “ihraç” kaldı!.. Başbuğ yine de, “Koca 1 yılımı yediler” diye yakındı.

Müyesser Yıldız

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Kategori:Uncategorized