İçeriğe geç

Medyada “YAŞ” Olmaz!.. Mahkeme Olur Mu?

Başbakan Erdoğan KKTC’ye giderken ve dönerken çok önemli şeyler söyledi.

Soralım, sorgulayalım :

İktidara yakın medyanın, YAŞ’ta alınacak kararlarla ilgili haberleri için şöyle konuştu ;

“Ben buna çok üzülüyorum. Medya şu anda kendisini YAŞ yerine koymuş vaziyette. YAŞ’ın vereceği kararı, medya şu anda veriyor. O zaman bizim yapacağımız bir şey kalmadı… Şu anda YAŞ’ın başkanı olarak, kim nereye atanacak ben bilmiyorum, ama medya biliyor. Bunlara itimat etmeyin lütfen.”

Ah sayın Başbakan, aynı medya Şemdinli’den Balyoz’a, Ergenekon’dan bilmem neye kendini önce savcı, sonra mahkeme yerine koyup, infazlar yaparken neredeydiniz?!.. Neden, “Ben bilmiyorum ,ama medya biliyor. Bunlara itimat etmeyin lütfen” demediniz de aynen onların yazdığı doğrultuda hem savcı, hem hakim gibi hükümler verdiniz?!..

Erdoğan KKTC’ye giderken, Esenboğa Havaalanında, “Terörle mücadele uzun soluklu bir iş.Neresi tamamen bitirmiş ki? IRA benzetmeleriyle ilgisi yok, çok farklı” da dedi.Bunları söylerken hemen sağ tarafında kim vardı; Polis Akademisi’nde başlattığı “Kürt açılımına” IRA uzmanlarını da davet eden, hatta hem IRA, hem ETA örneklerini inceleten Beşir Atalay!.. Demek ki Atalay “yanlış” örneklere sarılmış. İyi de terörle mücadele ve “açılımın”, yine onun uhdesine verilmesindeki ısrar niye?

Erdoğan’ın Silvan-Dolapdere görüntülerinin yayınlanması konusundaki sitemi de unutulacak gibi değildi. Terörle mücadelede medyadan bekledikleri desteği göremediklerinden yakındı, “O görüntüleri yayınlamak şart mıydı? Terör örgütünün propagandası yapıldı” dedi.Doğru, haklı… Da, PKK’nın birebir sözcülüğünü yapan medya organları ve yazarlar, örgütün gönüllü propagandisti olmuyor mu? Kandil’deki sürübaşını allayıp-pullayan, katil sürüsünün diğer başlarına ayan-beyan “komutan” şeklinde hitap eden “Hasan Abi” mize söyleyecek sözünüz yok mu? Eğer ilk fırsatta onlara da “namert” denmezse, akıllara şu gelecektir:

Gerçekte, “terör örgütünün propagandasının” yapılmasına değil de, sadece milleti uyandırıp, infiale getirecek görüntülerin yayınlanmasına mı kızılıyor nedir? Yani “terörle müzakerenin” reklamının yapılması, bunun savunulması serbest mi, örgüt propagandası olmuyor mu?

Erdoğan KKTC dönüşünde de ilginç şeyler söyledi. Mesela, “dağdakilerin isimlerini anmak istemiyorum ama…” diye cümlesine başlarken bile, Kandil’i “muhatap” aldı, “Dağda çift başlılık” olduğundan yakındı… Keza askeri operasyonları, resmen “istihbarat” şartına bağlayıp, “Bir istihbarat gelmedikçe de güvenlik güçleri operasyon yapmaz” dedi. Ne yani asker-polis, istihbarat gelene kadar, eli böğründe baskın yemeyi mi bekleyecek? İç istihbarat birimleri darmadağınık olduğuna veya başka işler peşinde koştuğuna göre, istihbaratta en büyük “umudumuz” kim; ABD!.. Öyleyse daha çok bekler, daha çok bedel öderiz.

İstihbarat demişken, Cumhurbaşkanı Gül’ün Silvan katliamından iki gün önce yakın arkadaşı Fehmi Koru’ya verdiği tiyolara da bakmamız lazım. Devletin güvenlik ve istihbarattan sorumlu siyasi ve bürokratik kadroları Gül’ü uyaracağı yerde Gül onları uyarmış… “Aman her zamankinden daha dikkatli olalım, yıllar önce yaşanan ve bir günde 33 eri şehit verdiğimiz müessif olay gibi her şeyi sıfırlayan vahamette bir gelişmeyle karşılaşmayalım.” Mesajı vermiş!.. Yani “Bingöl saldırısı o zamanki (açılımı) engelledi, şimdiki (açılım) da benzer bir saldırıya kurban gitmesin” demeye getirmiş. Şu sözler dahi “açılım’ın gerçek patronajlığını Gül’ün yaptığını göstermeye yetiyor, ama devamı var. Cumhurbaşkanı, Ahmet Türk ve Şerafettin Elçi’ye o kadar güveniyor, onlara öyle bel bağlamış ki, “Türk ve Elçi gibi siyaset adamları deneyimli ve makul düşünebilen insanlar, onlara görev düşüyor” demiş.

Gül’ün istihbaratının veya hissiyatının ne kadar kuvvetli olduğunu, Türk ve Elçi’ye duyduğu bu sempatiyi geçip, başka bir tespitine dikkat çekmek istiyorum.

Fehmi Koru’ya aynen şunu anlatmış : “Eğer gelişmeler endişelerim istikametinde yaşanırsa, sebebi, anayasa değişikliği sürecinin baltalanmak istenmesidir…”

Silvan katliamının ardından, daha şehit cenazeleri ortadayken “Yeni Türkiye korosu”, hangi türküyü söylemeye başladı?..“Aman Anayasa, canım Anayasa” türküsünü!..

Çankaya Köşkünün tespiti ile koronun türküsü arasındaki benzerlik dikkatlerden kaçmıyor.

Bir soru da daha..

Düne kadar “İmralı Beyi’ne” “Paşa’lık” unvanı bahşeden Mümtaz’er Türköne’ye…

Diyor ki;

“Son iki seneyi Öcalan’ın muhatap alınması talepleriyle geçirdik… Sonunda alındı. Peki, ne oldu? Öcalan’ın muhatap değil, oyuncak olduğu ortaya çıktı…”

Ah bir de “Öcalan’ın muhatap alınması talebinin” kimlerden veya nerelerden geldiğini yazsa, gerçek ‘oyuncaklar’ ne de güzel deşifre olacaktı!..

Silivri’den kucak dolusu sevgiler!!!

Müyesser YILDIZ

23 Temmuz 2011

Kategori:Uncategorized