İçeriğe geç

Bu Satırlar İnşallah Silivri Paranoyasıdır

Can-ı gönülden dileğim şu: inşallah bu satırlar “Silivri psikolojisi”nin bir paranoyası olarak kalır!..

Ülkem, milletim; siyasal, sosyal, toplumsal, ekonomik ve nihayet anayasal olarak adım adım bölünmeye götürülüyor. Ve bu hesabı yapan, bu “kaderi” çizenler, “demokratik demokratik” bölünmeyi de öngörmüyorlar… Kanlı senaryolar peşindeler.

Yöneticilerimizin ise yegâne derdi şu; ne pahasına olursa olsun iktidarlarını korumak… TSK’ya, PKK kadar bile “iyi niyet” gösterilmemesinin de, terörle mücadelenin “polis-jandarmaya” devrinin sebebi de bu. Birileri çok korkuyor. O kanlı senaryolar hayata geçirildiğinde ya iktidar da askere geçerse diye… Üzerimize yuvarlanan ateş topunu böyle durduracaklarını sanıyorlar. Ya da birileri, “Bunu yaparsanız PKK biter” demiş olmalı… O birileri ki, Sevr’de de Türkiye’ye kendi kontrollerinde bir “polis-jandarma” güvenliğini uygun görmüştü!.. Kara, hava ve deniz gücümüz olmasın istiyorlardı!..

İkinci bir “yangın söndürücü” daha

önerilmiş anlaşılan… “Zerdüşt-Marksist” PKK’lıların karşısına “İslamcı Kürtleri” çıkarma telaşındalar. Baksanıza düne kadar omuz omuza PKK çığırtkanlığı yapan, Erbil’de ortak konferans düzenleyenler bugün nasıl da gırtlak gırtlağa geldiler. “Yağma Hasan’ın böreğini” paylaşım derdine düşmüş gibiler. Oysa o “börek”te ezelden beri kanlı senaristin gözü var. Ve herkes onunla al takke-ver külâh, Dimyat’a pirince gittiğini sanıyor!..

Günümüzün bazı somut gerçeklerinden başlayalım mı?

– PKK ASALA İŞBİRLİĞİ:

İtirazı olana eski Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un yakın zamanda çıkan “Terör Örgütleri’nin Sonu” isimli kitabındaki şu bölümle cevap vermekle yetinelim:

“Asala ile PKK arasındaki yakın ilişkinin ve işbirliğinin varlığı, 8 Nisan 1980’de Lübnan’da yapılan ortak toplantıdan sonra yayınlanan bildirilerde açıkça görülmüştür. Bildiride: “Savaşçılarımız çok yakın bir gelecekte Kürt savaşçıları ile yan yana geleceklerdir. Biz Türkiye dışındayken Türk Ermenistanı’nı kurtarmamız mümkün değildir” deniyordu… 1985’te Asala’nın kayda değer son eylemi gerçekleşirken 1984 Ağustos’unda PKK terör örgütünün eylemleri başladı. Böylece Asala terör örgütü devreden çıktı veya çıkmak zorunda bırakıldı…”

– DİYARBAKIR “BÜYÜK ERMENİSTAN“ İÇİNDE:

Erivan’daki “soykırım” müzesinde yer alan “Büyük Ermenistan” haritasında Diyarbakır da bulunuyor. Siz hiç PKK/BDP ve diğer destekçilerinden bu konuda bir tepki duydunuz mu?.. Birkaç yıl önce Uluslararası Kriz Grubu’nun “Ermeni Açılımı” için hazırladığı bir raporda üstelik AKP’nin Diyarbakır yöneticilerinden birisinin: “Diyarbakır’da her 5 aileden 3’ünün ataları Ermeni kökenli” dediğini biliyor musunuz?

– PKK ÜST YÖNETİMİ ERMENİ KÖKENLİ Mİ?

Öcalan başta olmak üzere birçok ismin Ermeni kökenli olması, Kandil’de çok sayıda Ermeni teröristin bulunması tesadüf değildir herhalde…

– PKK’NIN GİZLİ KARARGÂHI:

Merkezin hep Diyarbakır olduğu sanılır; oysa gizli üssün, gerçek merkezin Van’da bulunduğu konuşuluyor. İngiliz Başbakanı Lloyd George Sevr’i hazırlarken şunu söylemiştir: “Küçük Ermenistan, gerçekte nüfusun çoğunluğunun Ermeni olduğu Van Gölü bölgesidir.”…

– OSMAN BAYDEMİR NE DEMEK İSTEDİ?

Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir bir ara şöyle bir laf etti: “Kürt sorununu anlamak için 1915’e bakmalıyız.”… Nedir bunun anlamı? “Kürt sorunu” ile “Ermeni sorunu” arasında nasıl bir bağlantı kuruluyor?

– ERDOĞAN’DAN AL HABERİ:

Silivri’ye tıkıldığımdan nerede ne zaman söylendi bilmiyorum ve duymamıştım. Sağ olsun Başbakan Erdoğan sayesinde haberdar oldum. 10 Haziran akşamı NTV’de katıldığı seçim programında BDP milletvekili Ayla Akat’ın: “Müslüman Kürtler Hıristiyan olsun” dediğini açıkladı. Erdoğan bu sözlere tepkiliydi!..

Oysa birkaç yıl önce alayla-valayla ağırladığımız bir Avrupa Konseyi raportörü de hazırladığı “Kürt Raporu”nda Kürt kökenli vatandaşlarımızın kökenini Helenlere kadar dayandırmış; ama tepki gösteren olmamıştı.

– ATEŞYAN: “ANADOLU ŞENLENECEK”:

Geçtiğimiz Eylül’de Akdamar Kilisesi törenle ibadete açıldıktan sonra Ermeni Patrik Vekili Aram Ateşyan, “Yakında Türkler Müslüman zannettikleri komşularının Hıristiyan olduğunu öğrenince çok şaşıracak… Anadolu şenlenecek.” gibi bir şeyler söylemişti, hatırlar mısınız?

– BDP’LİLER AKDAMAR’DA:

Meclis’teki yemin krizinden sonra ne yapacaklarına karar vermek üzere toplanan BDP’liler nerede kampa girdi: Van’da… Toplantıdan sonra nereye turistik gezi yaptılar: Akdamar Kilisesi’ne… Mesaj mıydı, tesadüf mü?

– MÜZAKERELERLE KÜÇÜLME:

AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Stefan Füle Temmuz ortalarında Ankara’daydı. Sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle yaptığı toplantıda: “Türkiye çok büyük bir ülke. 75 milyon nüfusu absorbe etmemiz zor olduğu için bu sıkıntılar çıkıyor. Ancak müzakereleri harekete geçirerek bu sıkıntıları aşmalıyız.“ demiş. AB müktesebatı olan 35-36 başlık nüfusumuzu dondurmayacağına veya yarımızı buharlaştırmayacağına göre acaba bu müzakereler “absorbe”

edilmemize nasıl yarayacak? Ben anlamadım, siz anladınız mı? File, o müzakere başlıklarının içine sokulan “siyasi şartlar” sayesinde, nüfusumuz ve ülkemizin bir bölümünün götürüleceğini ima etmiş olabilir mi?

– ETYEN MAHÇUPYAN’IN BİLİNÇALTI:

Zaman Gazetesi’nin önemli kalemi Mahçupyan 20 Temmuz’da ne yazdı biliyor musunuz; 1910’lardaki Taşnaklarla PKK’nın “mücadelesini” kıyaslayıp Osmanlı’nın son dönemlerinde bir kısım Ermenilerin “eşitlik ve özgürlük talep etme üslubuyla” PKK ve Kürt grupların davranış biçimleri arasında paralellik kurdu!.. Ne kadar ilginç bir benzetme veya kıyaslama, değil mi? Malûm, Ermeniler o “mücadelenin” sonunda bağımsız bir devlete kavuşturuldular!..

-ABD KONGRESİ’NDE GÜNÜNÜ BEKLEYEN TASARI:

Galiba 20 Temmuz’du; ABD Temsilciler Meclisi’nde bir kanun paketi görüşüldü. Bu paketin içine “Türkiye’deki Hıristiyanların korkunç bir ayrımcılığa maruz kaldığı” iddiasıyla Türkiye’ye çağrı yapılmasına ilişkin bir madde eklendi ve kabul edildi. O paketten son anda çıkarılan ama günü geldiğinde önümüze konmasına kesin gözüyle bakılan bir tasarı daha vardı. Tasarıda “Osmanlı, Hıristiyan nüfusunun çoğunu kasten yok etmek”le bir tür “Hıristiyan soykırımı” yapmakla suçlanıyordu. Lütfen dikkat! “Ermeni soykırımı” değil bu; “Hıristiyan soykırımı”!.. Bu ne demek oluyor?

Sadece son maddeyi değil, şu ana kadar sıralananların tamamını anlamak için sizleri 91 yıl önceye, 1920’ye yani Sevr hazırlıklarına götürmek istiyorum.

Biliyorsunuz Lloyd George’lar, Curzon’lar Londra San Remo toplantılarıyla Sevr’e son şeklini verdiler ve bakın neler konuştular!..

Dediler ki;

– Hıristiyan halkların çıkarlarına her türlü garantiyi verecek bir mahkeme sisteminin kurulması gerekecektir…

– 1 Kasım 1914’ten beri İslâm dinini kabule zorlanan erkek, kadın ve çocukların kurtarılmasına yardım etmeliyiz…

– Vicdan özgürlüğü açısından, Türk hükümetinin, Müslüman olmayanların İslâm’ı kabul etmesi olayının geçersiz olduğunu kabul etmesi mecburiyetini, sadece savaş sırasındaki din değiştirmeleri ya da zorla din değiştirme olay sayılan hallerle sınırlamak doğru değildir. Böyle yapmakla ilgilileri ya da ana-babalarını bu din değiştirmenin ne zaman ve hangi şartlar altında olduğunu ispatlamak zorunda bırakmak gibi zor bir durumla karşı karşıya bırakmış oluruz.

-Dinini değiştirmiş Müslüman olmayanlara ya da ana-babalarına, kilise yetkilileri aracılığıyla, gerektiğinde İstanbul’daki Milletler Cemiyeti Temsilcisi’ne de başvurarak bu din değiştirmelerin hükümsüz sayılmasını ve ilk inançlarına dönmelerinin tanınmasını istemek ve sağlamak adalete uygun olur.

-Müslümanlığı kabul eden tüm Müslüman olmayanların bu din değiştirmelerinin, tümden geçersiz olduğunu Osmanlı Hükümeti kabul eder ve bu konuda bir kararname yayınlamayı üstlenir.

-Topluca İslâm dinine geçme olayları olarak şu sürede, …….. filan bölgelerde dışarıya karşı korkudan Müslüman görünmekle birlikte gizlice Hıristiyan dini gereklerini yerine getirenleri saymakta fayda görmekteyiz.

Sonuçta, 22 Mart 1920’de, Londra’da İngiliz Dışişleri Bakanı Curzon’un odasında ve onun başkanlığında yapılan toplantıda Sevr Heyeti şu maddeyi oybirliğiyle kabul eder:

-Türk halkından Müslümanlığı istemeyerek uygulamakta olanlar, gizlice uyguladıkları dinden olduklarını, hiçbir kovuşturmaya uğramaksızın ve hiçbir ceza görmeden açıklayabilmelidir.

BDP’li Ayla Akat’ın: “Müslüman Kürtler, Hıristiyan olsun.” ya da Ermeni Patrik Vekili Ateşyan’ın: “Anadolu şenlenecek.” Sözlerinin anlamı, daha iyi anlaşılmıştır değil mi efendim?

Gelelim, “Neden bu kanlı senaryo?” sorusunun cevabına…

Tarih 19 Nisan 1920, saat 16.00, yer San Remo… Sevr toplantısının başkanı, İngiliz Başbakanı Lloyd George’dur. Ve “Kürdistan Sorunu” görüşülmektedir. Lloyd George şunları söyler:

“Ülke, Ermenistan’ın yanı başında olduğu ve kaderi Asurî ya da Keldani Hıristiyanları ilgilendirdiği için Avrupalı devletler bakımından ilgi çekicidir. Ayrıca Güney Kürdistan Büyük Britanya’nın denetimi altına geçmesi ihtimali bulunan Musul’un bir bölümünü oluşturur. Bunun üzerine ülkeyi Türkiye’den ayırıp özerklik vermemizin iyi olacağı düşünüldü…”

O günlerde ABD Başkanı Wilson da:“Büyük Ermenistan’ın Batı’ya değil Güney’e doğru genişlemesini” istemektedir!..

Bunlar ne mi? Kürt kökenli insanlarımızın kara kaşı- kara gözü için topraklarımızın peşinde olmadıklarının, başarırlarsa oraları bir gün Ermenilere peşkeş çekeceklerinin tarihi belgesidir!.. Bunun için “kanlı” bir bölünmenin peşindeler… O devir-teslim günü gelip de gerçek Kürt kökenlilere “soykırıma” giriştiklerinde, “biz Türkler” yardımlarına gitmeyelim, gidemeyelim istiyorlar…

En baştaki dileğimi tekrarlarken, “yine de uyanık olalım ve Mustafa Kemal’in millete verdiği şu görevi hatırlayalım” diyorum:

“Kurtuluş kuralımız olan Misak-ı Milli’yi tarih sayfalarına yazan milletin demir elidir. Elde edilecek sonucu da milletin kendisi koruyacaktır.”

Silivri’den kucak dolusu sevgiler,

Müyesser Yıldız

01 Ağustos 2011

Kategori:Uncategorized