Birleşmiş Milletler’in (BM), Mavi Marmara raporuna tepki olarak Cumhurbaşkanı Gül ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun İsrail’e rest çekmesi, “korku ve paniğe“ yol açtı.
Başbakan Erdoğan’a en yakın isimlerden biri olarak bilinen, “Deliğe süpürme, kullan“ formülünün mucidi Cüneyt Zapsu dahi İsrail’in, “topyekûn“ üstümüze geleceğini söyledi.
Prof. Hasan Köni, 1964’te ABD Başkanı Johnson’un meşhur mektubuna tepki gösteren İsmet İnönü’nün 6 ay sonra tepetaklak olduğu örneğini verip, AKP’nin de aynı akıbete uğrayabileceğini ima etti.
Zaman Gazetesi’nin Washington Temsilcisi Ali H.Aslan bile Türkiye’ye “itidal“ çağrısı yaptı.
****
Yazılarımı izleyenler bilir; Başından beri AKP-İsrail arasındaki “aşk-nefret“ ilişkisine inanmıyor, her “krizi“ Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) gerektirdiği senaryolardan sayıyorum.
Ancak son olayda bende de bir tereddüt oluşmadı değil.
Acaba BOP’un patronları AKP ile değil ama Erdoğan’la yollarını ayırmaya karar vermiş olabilir mi?
Bu konudaki şüphelerimi, Erdoğan’ın 12-13 Eylül’de yapacağı bildirilen Ortadoğu turu ve bu kapsamda Gazze’ye gitme plânını değerlendirirken detaylandırmak istiyorum.
Zira bunun öncesinde, altı çizilmesi gereken bazı hususlar var :
Öncelikle neden BM’ye değil de İsrail’e tepki? Ve bu işin öncüsünün neden Erdoğan değil de Gül ve Davutoğlu olduğu gibi…
****
Rahmetli Erbakan daha 1991’de onlara “BM’nin amacı yeryüzündeki hakkı, adaleti tesis etmek değil; İsrail’in kurulması, korunması ve daha sonra Büyük İsrail’in kurulmasıdır.” demişti. Eski Gül de, “BM’nin Siyonist-Hristiyan ittifakın güdümünde bir ABD bürosu“ olduğuna inanıyor, “BM kararları nedir? Niçin bu kadar kutsallık getiriyorsunuz?“ diyordu. Ancak aynı Gül’ün 2009’da Ankara’ya gelen BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a İsrail’in Gazze’de giriştiği katliamlar için sadece: “Bu trajedi BM’nin itibarına zarar veriyor.“ diyebildiğini de gördük.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise sadece birkaç ay önce, “BM’nin bayrağının İstanbul’da dalgalanması”nı istiyor, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da gidip, bunun imzasını atıyordu!..
Tabii şimdi merak ediyorum; AKP’nin kuruluş aşamasında, parti programına katkı verenlerden biri, İsrailli Alon Liel değil miydi ve AKP’nin “Ilımlı İslâm “ olduğunu söylememiş miydi?
****
“Arap baharı“ sürecinden etkilenen ama bir Libya-Mısır kadar üzerinde durulmayan bir ülke daha vardı: Yemen… Devlet Başkanı, saldırıda yaralandı ve Suudi Arabistan’a sığındı.
Yemen’in ne özelliği mi var? BOP’un eşbaşkanlarından biri de Yemen’dir. Demek ki BOP, gerekirse eşbaşkanını bile deviriyormuş!..
Bilmeyenler için hemen Başbakan Erdoğan’ın 28 Temmuz 2004’te Tahran ziyareti sırasında yaptığı şu açıklamayı hatırlatayım:
“Şu anda demokratik ortak olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde, bu projenin eşbaşkanları olarak Türkiye, İtalya ve Yemen yer alıyor…”
BOP’u da galiba en açık şekilde dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 9 Kasım 2004’te TBMM Plân ve Bütçe Komisyonu’nda anlatmıştı… Bunun çok hassas bir konu olduğunu, “gizli emelleri, projeleri içerebileceğini“ belirten Gül: “Proje, reformların gerçekleşmesi, halkın yönetime katılması anlamındaysa, Türkiye’nin yapacağı çok şey vardır… Ben inanmadığım projeyi savunmam.“ demişti!..
****
Başbakan Erdoğan’ın “Gazze çıkartması”na gelince ;
Öncelikle bu ziyaretin nasıl yapılacağı konuşuluyor, Mısır’ın Refah Sınır Kapısı’ndan geçişe izin vermez ise bunun gerçekleşemeyeceği vs. tartışılıyor.
Mısır’ın tavrı konusunda; “devrimi“ yaptıran ABD olduğuna göre, “O ne derse, o olur“ demekle yetinip, son restleşmenin özellikle Erdoğan’ın geleceği konusunda neden bende de tereddütlere yol açtığını izaha çalışayım.
Değerli öncü medyamız, Mısır’daki darbe yönetiminin 12 Eylül Anayasası’nı referans aldığını, buradaki partilerin AKP modeline benzemek için yarıştığını, övgüyle, gururla yazdı, çizdi.
O günlerde yani Ağustos başında İngiltere’de yayınlanan bir gazetede şu satırlar vardı :
“Türkiye’deki generallerin düşüşü, Türkiye’nin bölgede yeni bir imparatorluk rolünün başlangıcı demektir. Ancak bundan kasıt, eski imparatorluklar değil, bilindik imparatorluklardan farklı yeni ve çeşitliliğe sahip bir küresel siyasi yapıdır. Bu Mısır’ın önemli roller üstlendiği bir Arap-Türk oluşumu olacak. Bu oluşum, son derece kritik bölgenin gelecekteki eksenini belirleyecek. “
İlginç bir senaryo değil mi?
Eğer doğru ise bölgede güç dengesi, “ Sünni-Şii “ bloğu kapsamında yeniden belirleniyor ve ağırlık Mısır’da olmak üzere bir “ Arap-Türk “ ittifakına gidiliyor demektir. Peki, “İslâm âleminin liderliğine“ oynayan Erdoğan, “ikinciliği“ kabul eder mi?
****
En sona bıraktığım asıl “spekülasyon“ ise İsrail istihbaratı kaynaklı.
Malum Erdoğan, Mısır gezisi sırasında Gazze’ye gidebileceğini ilk olarak Temmuz ayı ortalarında açıkladı. İşte o günlerde Mossad’a yakınlığı ile bilinen Debka isimli internet sitesinde, Erdoğan’ın Gazze’ye nasıl gidebileceğine ilişkin bir analiz yer aldı. Burada, “uyarı”, “tehdit“ -belki de yepyeni bir “senaryonun“ işaret fişeği- sayılabilecek unsurlar vardı. Öncelikle Erdoğan’ın, Mısır üzerinden karayolu ile Gazze’ye gidiş ihtimali ele alınıyor; ama bu durumda, “Mısır’ın tam kontrolünde olmayan Sina Yarımadası’nda El Kaide militanları tarafından saldırıya uğrayabileceği“ öne sürülüyordu.
İkinci seçenek, yani Gazze’ye helikopterle gitme ihtimali için ise şu hatırlatma yapılıyordu:
“Mısır ile İsrail arasındaki anlaşmalara göre, Mısır’dan gelecek bir hava aracının İsrail’den izin alması gerekiyor. Yani Erdoğan, Gazze’ye İsrail toprakları dışında dahi girmek istese bile yine İsrail ordusunun yardımına ihtiyacı var.“
Debka’nın gündeme getirdiği üçüncü seçenek de, “Erdoğan’ın Gazze’ye Mısır jetleri eşliğinde helikopterle geçmesi“ idi.
Erdoğan’ın Gazze ziyareti -yapılsa da, yapılmasa da- çok şeye gebe gibi görünüyor!..
Silivri’den kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
5 Eylül 2011