Başbakan Erdoğan 28 Ağustos Pazar akşamı azınlık vakıflarının iftarına, kendi ifadesiyle “eli boş gitmedi“… Yine kendi ifadesiyle “tarihi bir eşik aşıldı“… Haklıydı; zira “Lozan aşılmış“, azınlık vakıflarının sadece geleceğe değil, geçmişe yönelik olarak da sınırsız mülk edinmesinin önü açılmıştı.
Erdoğan: “Bunlar, birilerine rağmen yapılmıştır.“ demeyi de unutmadı. “Birileri”nden kasıt mülkiyet iddiasının, ta Bizans’a kadar uzanacağı uyarısında bulunan, gidişattan endişe duyanlardı elbette ki!..
İki gün geçmedi, Patrikhane yetkilileri, “Çok sevinçliyiz. Geriye mazbut vakıfların malları kalıyor.“ dedi nitekim. AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Füle de, “Yeni kararname doğru yönde önemli bir adımdır; ancak daha fazlası gerek.“ açıklamasını yaptı.
Daha ne mi istiyorlar; Osmanlı döneminde faaliyet göstermiş kurucusu, yöneticisi, varisi kalmadığı veya çeşitli hukuki gerekçelerle kapatıldığından yönetim veya mülkleri Cumhuriyet döneminde Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmiş vakıfların canlandılıp, o mülklerin kendilerine verilmesini!.. Hasılı bu “istemenin“ sonunun gelmeyeceği dünden belli.
Geçenlerde ABD Temsilciler Meclisi komisyonlarından birisinin toplantısında milletvekillerinin, Büyükelçi Rikardone’ye, “Türkiye’de 1915’ten önce 2 bin kilise vardı. Bunlar ne durumda?” sorusunu yöneltmesi, maruzatımızı anlatmaya yeter herhalde.
Başbakan’ın müjdesinden 3 gün sonra İstanbul’da bir toplantı yapıldı. Ortadoğu’nun Ortodoks Patrikleri, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un ev sahipliğinde bir araya geldi. Kudüs, İskenderiye, Antalya, hatta sabahtan akşama Türkiye’ye söven Rum Başpiskoposu’nun hazır bulunduğu toplantıda, Ortadoğu’daki Ortodoksların sorunları ele alınıp, kiliselerin ilişki ve işbirliğini genişletmesi vs. Konuşulmuş.
“Patriklerin İstanbul buluşması“, Lozan’ın ekümeniklikle ilgili hükmünün de ayaklar altına alınması, Bartholomeos’un “ekümenik“ olduğu iddiasını bir kez daha gözümüze sokmasıdır.
Gerçi Başbakan ve bakanlar, “ekümenikliğin “ bizim değil, Ortodoks dünyasının meselesi olduğunu açıklamış; yani bu dayatmayı da kabul etmişti. Hatta Başbakan Erdoğan birkaç yıl önce, “Ecdadımız Fatih Sultan Mehmet Patrik’in ekümenliğini kabul etmiş, biz mi bundan korkacağız?“ mealinde bir şeyler söylemişti. Bu doğru değildi; zira Fatih Sultan Mehmet, patrikhaneyi şimdiki gibi tüm dünya ortodokslarının değil, sadece Osmanlı sınırları içindeki Ortodoksların lideri olarak tanımıştı.
Velev ki öyle, ecdadımız yanlış yapmış (şimdilerde Cumhuriyet ecdadımızın “yanlış“ yaptığı söylenip, her şey “düzeltiliyor“ ya) olamaz mı yani?!.. Tam burada tarihe müracaat edip 91 yıl önce Fatih Sultan Mehmed’in hangi konuda, nasıl eleştirildiğini görelim mi?
Tarih 23 Ocak 1920, günlerden Cuma, İstanbul işgal altındadır (İnönü’nün camileri depo veya ahıra çevirdiğini söyleyenler, kiliselerin Patrikliklerin silah deposu yapıldığını, azınlıkların işgalcilerle birlikte Türklere saldırdığını hiç hatırlamıyor.). Türk dostu Fransız yazar Pierre Loti için bir “şükran toplantısı” düzenlenmiştir. İşgal kuvvetlerinin en üst düzey komutanları da ,Veliaht Abdülmecid Efendi de oradadır. Açış konuşmasını Süleyman Nazif yapar; uzun uzun Pierre Loti’nin Türkleri, bu mağdur milleti neden sevdiğini anlatır. Nihayetinde sözü İstanbul’un işgaline, oradan Haçlı zihniyetine getirip, Fatih Sultan Mehmed’i, İstanbul’daki Hristiyan ahaliye, Bizans İmparatorluğu döneminden daha fazla hak tanıdığı için açık açık eleştirir. Fener Patrikhanesi için “çıban“ ifadesini kullanıp, “Hristiyan aleminin galeyanından mı korkuyordu? Korksaydı, Ayasofya’nın çan kubbesi üzerinde minareler yükselemezdi. Affınıza sığınıyorum; ama kendimle başbaşa kaldığımda, o rahîm ve âdil Padişahın bu cömertliğine karşı gönlümde pek de şükran hissi duymuyorum.“ der.
Ne olur biliyor musunuz; Veliaht Abdülmecid Efendi ayağa kalkar ve Süleyman Nazif’e şöyle karşılık verir:
“Ecdadım Fatih Sultan Mehmed, bu müsamahakâr ve âlicenab hareketlerinde ifrata (aşırıya) gitmiştir. Ahfadı artık bu yolda yürümeyecektir. Hatalar tashih olunacak, Türk’ün âlicenablığı israf edilmeyecektir!.. “
Başbakan Erdoğan azınlık hakları konusunda Fatih Sultan Mehmet örneğini, bir AKP grup toplantısında vermiş ve milletvekillerince hararetle alkışlanmıştı.
Süleyman Nazif ve Veliaht Abdülmecid Efendi’nin sözleri üzerine neler olduğunu da yazayım; Toplantıyı izleyen halk, Nazif’in söylediklerinden sonra ağlamaya başlar, Veliahd’ın verdiği karşılık üzerine ise ayağa fırlayıp, dakikalarca “ yaşa, varol “ diye alkışlar!..
Silivri’den kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
04 Eylül 2011