İçeriğe geç

Müyesser Yıldız’ın Kamuya Açık Suç Duyurusu

Tutuklu Gazeteci Müyesser Yıldız Silivri Cezaevinden meslektaşlarına hitaben gönderdiği bir mektup ile kamuoyuna açık suç duyurusunda bulundu. Geçen hafta Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerince Müyesser Yıldız’a ait bilgisayarın imajı üzerinde yapılan teknik inceleme sonucunda verdikleri raporda Müyesser Yıldız’ın suçlandığı dört adet Word dosyasının virüs yoluyla bilgisayara aktarıldığı ve zaman bilgilerinin değiştirildiği yönünde kanaatlerini belirtmeleri üzerine yapılan açık suç duyurusunda yasal dayanaklar da belirtildi. Müyesser Yıldız’un ilgili suç duyurusunu içeren mektubu aşağıya çıkarılmıştır :

Silivri, 29 Ekim 2011

Değerli Meslektaşım,

Oda Tv iddianamesi ile varlığı henüz ispatlanmamış bir “terör örgütü-ETÖ”nün “medya kolu”nun bulunduğuna tanık olduk!..

Silivri Cezaevi’ndeki esaretimin nihayet 7. ayında iki temel suçlama ile karşılaştım:

1- Bilgisayarımda bulunduğu öne sürülen bazı sözde “talimatlar”.

2- Beni gözaltına aldırıp tutuklatan savcı Zekeriya Öz’ü 2009’da dava ettiğim, 2007 yılına ait bir telefon konuşmam.

Gözaltına aldırdıktan sonra sorgumu yapan Savcı Zekeriya Öz’e de, tutuklama kararımızı tebliğ eden Hakim’e de o “belgeleri” hiçbir şekilde görmediğimi, ilk defa kendilerinden duyduğumu, dolayısıyla bunların ne zaman, hangi yolla bilgisayarıma gönderildiğinin ispatlanması gerektiğini söyledim. Bu yapılmadan tutuklandım; yani iddia makamı iddiasını ispatlamaya gerek görmedi. Geçen süre zarfında tüm imkansızlıklarımıza rağmen savcıların görevini üstlenip, bilgisayar imajlarını ODTÜ’den bir bilirkişi(uzman) heyetine incelettik. Çıkan sonucu biliyorsunuz: e-posta hesaplarımda Leman dergisi ve CHP’ye ait adreslerden gelmiş gibi gösterilerek ABD’deki bir adres üzerinden gönderilen ve virüs bulaştırma amaçlı postaların varlığı, incelenen disk imajında virüs içeren dosya ve aktif virüs/trojan servislerinin bulunması, bilgisayarın uzaktan erişim ve kontrole açık olması gibi nedenler ile dosyalardaki zaman izlerine ilişkin teknik veriler ışığında söz konusu dört dosyanın bilgisayara virüs/trojan tarafından aktarıldığı ve zamanlarının değiştirildiği uzmanlarca belirlenmiştir. Dahası bu dört dosyanın yüklemesi, Oda Tv’ye ilk operasyonun yapıldığı 14 Şubat 2011 gününün sabahında operasyondan sadece yarım saat önce, tarihlerinin değiştirilmesi ise aynı gün 16.30 sıralarında gerçekleştirilmiş.

Bir parantez açıp, kısa bir izahta bulunmak istiyorum. Biz cezaevindeyken; yani kendimizi savunma hakkımız yokken TV’lerde veya gazete köşelerinde bizi kesip-biçen bazı “Ergenekon uzmanı-dedektif” gazeteciler, şunu söyleye geldi:

“O belgeler sadece Oda TV’nin merkezindeki bilgisayarlarda bulunmadı. Müyesser Yıldız’ın kişisel bilgisayarında da çıktı. Bu da virüs iddialarını çürütüyor…”

İşte tam da bu sonucu, bu kanaati oluşturmak için operasyonun son dakikalarında o sözde “belgeleri“ benim bilgisayarıma da yüklediler. Böylece 1. operasyonda tutuklanan arkadaşların “virüs” iddiasını çürütmenin tedbirini peşinen aldılar.

Bu izahtan sonra izninizle çok basit bir mantık sorusu yönelteceğim:

-Oda Tv operasyonu 14 Şubat 2011’de yapıldı. Birkaç gün içinde de bilgisayarlarda o sözde “belgelerin” bulunduğu GÜNLERCE YAZILDI VE KONUŞULDU. Ben de bunları okudum, dinledim, izledim.

-Benim gözaltına alındığım operasyon 3 Mart 2011’de; yani 15 gün sonra gerçekleşti. Ve bu kadar süre ben sözüm ona “gördüğüm, bildiğim, uyguladığım” o “talimatları” bilgisayarımda tuttum, öyle mi? İnanın bu kadar aptal değilim!..

Söz konusu çelişkiyi Savcı Zekeriya Öz’e söylediğimde: “Siz yok etseydiniz de bulurduk.” gibi bir cevap aldım. Ben de “Onu biliyorum, peki bilgisayarı da mı kıramazdım?” karşılığını verince, bir şey söylemedi. Tutuklama kararımızı tebliğ eden hakime de aynı şeyi anlattım; hatta: “Galiba bu (örgüt)ün en geri zekalısı benim.” dedim. Hakim de gülümsemekle yetindi.

“Terörist”liğimin ikinci ana delili olan -özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetini ihlal ettiği gerekçesiyle Savcı Öz ve diğer savcılar hakkında bu operasyondan 2 yıl önce 2009’da manevi tazminat davası açmama yol açan- 2007’ye ait telefon konuşmama gelince;

Bu dava 25 Ekim 2011’de sonuçlandı ve tarafıma 4 bin TL tazminat ödenmesi kararı çıktı. Bu süreçte kanun değiştirilip, tazminat davalarında muhataplığı devlet üstlendiğinden, görünürde Adalet Bakanlığı mahkûm oldu. Ancak neticede Savcı Öz ve diğer savcıların görevini kötüye kullanarak özel hayatın gizliliğini ihlal ettikleri mahkeme kararıyla kesinleşti.

Özetle o iddianame benim açımdan daha yargılama başlamadan çöktü. Ama ne yazık ki hala Silivri’deyim, tutukluluk halime yaptığımız itirazın görüşülmesini bekliyorum.

Bu vesile ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın başlattığı bir tartışmayla ilgili görüşlerimi de sizinle paylaşmak istiyorum. Deniz Feneri tahliyeleri emsal gösterilerek, bizlerin ve KCK tutuklularının da tahliye edilmesi isteniyor.

Kendi nam-ı hesabıma diyorum ki; ne garip gurebanın yetimin hakkını gasp ettiği ne de PKK’nın yapılanması içinde yer aldığı iddia edilenlerle aynı kefeye konulmayı kabul ediyorum. Kimseden lütuf, ihsan inayet de beklemiyorum.

Geçtim evrensel hukukun uygulanması veya yasaların değiştirilmesini, sadece ve sadece yürürlükteki Anayasa ve kanunlar lafzına ve ruhuna uygun şekilde, “siyasi gözlük” olmaksızın uygulansın razıyım. Gerçek adaletin tecellisini istiyorum o kadar.

SUÇ DUYURUSU: “TÜZEL TERÖR ÖRGÜTÜ” BULUNSUN

Adalet Bakanlığı geçenlerde savcılara yönelik 33 adet genelge yayınladı. Bunlarda savcıların “soruşturmaları bizzat yapmaları ve sanık lehindeki delilleri de toplamaları” hatırlatılıyordu. Tersinden okunduğunda bu, soruşturmaları savcıların değil, polislerin yaptığının ve sadece sanık aleyhindeki delillerin dikkate alındığının resmen kabulü ve itirafıdır.

Bizlerin tutuklanmasında da tam olarak bu tablo görülmektedir.

Ancak dikkatinize sunmak istediğim bir başka “suç” daha var:

1- İddianamede görüldüğü gibi, tümüyle yazdığımız haber ve yazılar sorgulanıyor; bu yüzden de 8 aydır Silivri’deyiz. Bu durum tam olarak TCK’nın 115. Maddesinde öngörülen, “İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” suçunun işlenmesidir.

2- Terörle Mücadele Yasası’nda “terör amacı ile işlenen suçlar” kapsamında TCK’nın 243 ve 244. maddelerinde düzenlenen “bilişim sistemine girme, verileri yok etme veya bozma, değiştirme, bir bilişim sisteminin işleyişini engelleme” suçları da sayılmaktadır.

Bilgisayarlarımıza girildiği, bunlara “suç delili” olarak kullanılmak üzere birtakım sahte “belgeler” yüklendiği; yani bir “terör” suçu işlendiği ortadadır.

3- Terörle Mücadele Yasası 8/B maddesine göre: “Bu kanun kapsamına giren suçların bir TÜZEL KİŞİNİN faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, TCK’nın 60. maddesine göre söz konusu TÜZEL KİŞİLER hakkında GÜVENLİK TEDBİRİNE hükmolunması” gerekmektedir.

Değerli Meslektaşım,

Bu davada insanlara tuzak kurulduğu, görev ihmali olduğu, hatta görevin kötüye kullanıldığı açıktır.

Bir dava açtım, 8 aydır hapisteyim. Şimdilik yeni bir dava açmayacağım. Bunun yerine sizin aracılığınızla;

– İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetimi engelleyen,

– Bilgisayarıma, özel hayatıma müdahale ederek, “ terör “ suçu işleyen,

– Ve bu suçların işlenmesine tüzel kişilik faaliyeti çerçevesinde, görevini ihmal suretiyle bile olsa göz yummuş, yardım edip, destek vermiş konuma düşen sorumluların tespit edilip yargılanması için;

kamuoyu önünde suç duyurusunda bulunuyor, tüm hukuk kurumları ve hukukçuların da ilgisini istirham ediyorum.

Bu vesile ile Cumhuriyet ve Kurban bayramlarınızı da can-ı gönülden kutluyorum.

Silivri’den sevgi ve saygılarımla,

Müyesser YILDIZ

8 No’lu L Tipi Cezaevi, C-5

Silivri-İSTANBUL

Kategori:Uncategorized