İçeriğe geç

Şeytan’ın Devleti

Başbakan Erdoğan bayram boyunca bölücü teröre karşı sert ve şaşırtıcı şeyler söyledi.

“Devletin içinde, devlete paralel bir devlet anlayışına müsaade etmeyiz.”,

“KCK’ya destek, teröre destek ve hizmettir.”,

“KCK’nın başı İmralı’dır.”,

“Kimse askerle polis rekabeti oluşturmasın.” dedi.

KCK’nın ilanı ve fiziki eyleme geçiş tarihi 2007. Şimdi bu süreçte neler yaptıklarını ben söylesem, “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla bir kez daha ( Oda Tv iddianamesine göre suçlarımızdan biri de bu ya ) ipe çekilirim. Onun için AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın Kürt Ergenekon’u isimli son kitabının 346-351 sayfalarından özetleyerek aktaracağım. Bakın: “bir taraftan devletle görüşmeyi sürdürürken, diğer taraftan silahlı veya siyasal “ hangi faaliyetlerde bulunmuşlar :

Cizre ve Yüksekova arasındaki 40 km’lik hat “pilot bölge” olarak seçildi.

Kendi mahkemelerini kurdular, vergi topluyorlar. Bakırköy Adliyesi, İstanbul Defterdarlığı gibi çalışıyorlar.

Organizasyonun yapıldığı iki ayrı karargâh mevcut: biri Hakkari’ye 35km mesafedeki Celtik bölgesi, diğeri Durankaya-Üzümcü mevkii. Başarırlarsa, bu bölgeyi zamanla Gazze statüsüne kavuşturacaklar.

Güvenlik zaafı seçim öncesi artarak devam etti. Örgüt Hakkari’ye 30 km uzaklıktaki Kavaklı kampında KCK mekanizmalarını işletmeye, Kürt işadamlarından vergi toplamaya, PKK’ya yardım etmeyenleri yargılamaya devam etti.

Hakkari, Çukurca ve Yüksekova’da ayrıca her eve silah dağıtılarak “kalkışma” için hazırlıklı olmaları istendi. MGK’ya sunulan istihbarat raporlarında neredeyse her evin birer cephanelik haline getirildiği bilgisine yer verildi. Hakkari’den Diyarbakır’a kadar geniş alanda evleri silahlandırma faaliyetleri kesintisiz sürdü.

Öylesine pervasızlaştılar ki yüzlerce PKK’lı silahlarıyla birlikte gruplar halinde yayla şenliklerine katılarak gözdağı verdiler.

Tüm ilçe, köy ve mezraların oy dağılımı çıkartılarak 12 Haziran seçimlerinde firesiz destek beklediklerini söyleyip, aksi halde cezalandıracaklarını bildirdiler. Her seçim bölgesine Ak Parti’ye verecekleri oya göre para cezası çıkardılar. En düşük cezanın 50 bin lira olduğu bilgisi istihbarat kayıtlarına yansıdı. (BDP milletvekillerinin halkın iradesini yansıttığını söyleyenlerin kulakları çınlasın)

2010 sonuna doğru Hakkari’nin neredeyse tüm çevresi ve ili Şırnak’a bağlayan köprü örgütün kontrolüne geçti. Şehrin giriş-çıkışında PKK’lılar neredeyse 24 saat kimlik kontrolü yapıp çevreyi denetler hale geldi. 200-250 terörist sanki Yüksekova’yı teslim almış; ilçeye giriş çıkış yine PKK’nın kontrolünde. Şemdinli’de de manzara farklı değil. PKK (KCK) eylemleri ve kadro yapılanmasıyla Hakkari’de özerkliği fiili bir duruma getirmeyi amaçladı, bir ölçüde bunu başardı.

KCK’ya halk hareketi imajını kazandırmaya çalışan Demokratik Toplum Kongresi (Cumhurbaşkanı Gül, DTK’nin eşbaşkanı Ahmet Türk’ü Meclis’e gelip yemin etmeden jest için yurtdışına götürdü) KCK çatısı altında kurucu meclis görevini yürütmekle beraber şiddeti halk tabanına yaymaya çalıştı.

Devletin kırsal alanlardaki eski gücünün kalmaması korucuları örgüt karşısında yalnızlaştırdı. Korucular hem devleti hem de örgütü idare eder hale geldi.

Örgüt mensupları kırsal bölgelerde aşırı derecede güven ve rahat içinde hareket etmekte olup ateş yakarak piknik yapabilmekte, taksi ve jip kullanarak istediği yere gitmekte, TV izlemek için işbirlikçilerin evini kullanmakta, taze meyve siparişi verebilmektedir. Silahlı örgüt mensuplarının aileleri rahatlıkla kırsal bölgelerdeki kamplara gidip görüşebilmektedir.

Şamil Tayyar bu rezil tablonun faturasını askerin isteksizliğine bağlasa ve iktidarın KCK operasyonlarını “Kürt Baharı” nı engelleme diye değerlendirse de sorgulanması gereken o kadar çok şey var ki!..

AKP iktidarı 12 Haziran 2011’de mi başladı? Bunlar olurken iktidarda kim vardı?

Başbakan Erdoğan KCK’nın ne olduğunu yeni mi öğrendi? Öfkenin ve operasyonların sebebi bu mu?

2009’da yapılması planlanan KCK operasyonlarını kim durdurdu veya engelledi? Şamil Tayyar’ın yazdığı gibi Hakan Fidan’ın müsteşarlığa gelmesinden sonra MİT’in hazırladığı eylem planında “KCK sanıklarının serbest bırakılması” önerisi var mıydı? Öyleyse Erdoğan’ın ifadesine göre “KCK’ya destek, teröre destek ve hizmettir.” sözlerinin ilk muhatabı bunlar olmaz mı?

KCK’nın 1 numarası Öcalan’la İmralı’da, sözde Meclis Başkanı Zübeyir Aydar’la Oslo’da ve sözde başbakan Murat Karaayılan’la Kandil’de görüşmelere izin verildiğinde Erdoğan KCK’nın ne olduğunu bilmiyor muydu?

İstihbarat raporlarında herşey yazıldığı halde Washington dönüşü “siyasi irade ile müzakere” denirken kim kastedilmişti?

Yollarda askerin-polisin kontrol noktaları kaldırılırken, askerin her adımı vali-savcı iznine bağlanırken, neredeyse tuvalete gitmesi bile internet ortamına düşürülüp kışlasına hapsedilirken ve fiilen ancak bir saldırı olduğunda karşılık vermesi öngörülürken, Oslo görüşmelerinde vurgulandığı üzere bölgeye PKK-BDP’yi rahatsız etmeyecek kamu görevlileri atanırken ülkeyi kim yönetiyordu?

Diyelim ki son YAŞ’a kadar TSK’ya güveniliyordu. Ancak bundan sonra “benim Genelkurmay Başkanı’m” denecek duruma gelindi ve terörle mücadele konsepti geliştirildi. İyi ama böyleyse ülkenin güvenliğinden önce “iktidarın güvenliği “nin teminine çalışılarak daha vahim bir konuma düşülmüş ve işlerin bu noktaya gelmesine bilerek-bilmeyerek yol açılmış olunmuyor mu?

“Kimse askerle, polis rekabeti oluşturmasın.” deniyor da, “polisin, rejimin teminatı olduğunu” açıklayan kimdi?

Ve İmralı’nın örgütü takır takır yönetmesi, açıktan Yüksekova’nın Kurtarılmış Bölge yapılmasını isteyip oradaki “gençleri” selâmlayarak teşvik etmesi… Ne zaman oldu bunlar? Şimdi örgütü yönetmesinin önüne geçecek tedbirler alınması düşünülüyormuş. Bu hâl yıllar önce Talabani gibi birisini bile şaşırtmış, Erdoğan’a: “Buna nasıl izin veriyorsunuz?” diye sormuştu. Talabani’ye: “Eee, özgürlük bu; demokrasi bu!” cevabı verilmiş miydi, verilmemiş miydi?

Sorulacak o kadar çok şey var k!.. Ama şimdilik nokta koyup Erdoğan’ın öfkesi ve KCK operasyonları hakkındaki tahminlerimi aktarayım:

Erdoğan PKK’nın “zerdüşt” olduğunun ortaya çıkmasına , ayrıca bölgede din üzerinde çalışmaya başlamasına, din adamları ve cemaatin de hedef alınmasına sinirlenmiş olabilir mi?

Bölgesel ölçekteki gelişmelere bakınca ise ;

Erdoğan Hatay’a gidip Suriye’ye uygulayacağımız ambargoları açıklayacaktı. Ancak annesini kaybedince Hatay programı iptal oldu. Son Cannes zirvesinde ABD Başkanı Obama’ya Türkiye’nin Suriye’ye karşı tek taraflı uygulamak istediği, yaptırımlardan söz ettiği de öne sürüldü. Bu haber yalanlanmadı. Yalanlanmayan bir başka haber de Davutoğlu’nun Suriye içini uçuşa yasak bölge ilânına yeşil ışık yaktığı idi.

İran’la ilgili gelişmeler de var. ABD, İngiltere ve İsrail’in en geç önümüzdeki yıl müdahaleye hazırlandığı yoğun şekilde konuşuluyor. Türkiye ne diyor, bilmiyoruz.

İsrail’in geçtiğimiz günlerde İtalya’daki NATO üssünde tatbikat yaptığı duyuruldu. Hani NATO’nun radarını getirip Malatya Kürecik’e kurduk; yetkililerimiz de bunun İran’la hiçbir ilgisinin bulunmadığını, İsrail’le hiçbir şekilde istihbarat paylaşımı yapılmayacağını anlattı ya… Niye hiç kimse o tatbikat için: “İsrail ve NATO üssü, ne alâka ?” diye sormadı acaba?

Şunu demek istiyorum ; KCK operasyonları sayesinde bu hayati gelişmeleri ıskalamıyor muyuz?

* * *

Konumuzla doğrudan ilgisi yok; ama şu bedelli askerlik işini de çok merak ediyorum. Erdoğan ilk kez: “Benim için önemli, acil bir konu.” dedi. Önem ve aciliyetin sebebi mali kaynak temini olabilir mi? Hayır; zira Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz aynı gün bedellinin böyle bir ihtiyaçtan kaynaklandığını vurguladı. Hatta “Türkiye 1 milyar doların üzerinde yardım etmekte. Sadece Somali’ye yaptığımız yardım 500 milyon dolardır.” örneğini verdi. Öyleyse böyle bir dönemde, etrafımızdaki ateş çemberi daralmışken bu “önem ve aciliyet” in sebebi nedir? Kim veya kimlerin talebidir?

Silivri’den kucak dolusu sevgiler….

Müyesser YILDIZ

8 Kasım 2011

Kategori:Uncategorized