İçeriğe geç

Müyesser Yıldız’ın TBMM Başkanı Çiçek’e Mektubu

Tutuklu gazeteci Müyesser Yıldız, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e bir mektup yazarak taleplerini iletti. Mektubunda kendi adına değil milleti ve ülkesi adına iki talepte bulunmak istediğini belirten Müyesser Yıldız ilk talebinde ülkede siyasetçi, yargı, emniyet ve medya dörtgeninde, hedef insanlara karşı komplolar düzenleyen, iftira atan bir oluşum bulunduğunu ve bu oluşumun ‘kendilerinden’ görmediklerine tuzaklar kurup insanlara zulüm ettiğini ifade ederek: “Lütfen, imkânınız var ise bu konuda Meclis’te bir araştırma-soruşturma komisyonu kurulmasına öncülük ediniz ve bu korku imparatorluğunu durdurunuz. ” demiştir.

İkinci olarak da ülkemizin imzaladığı; ancak henüz yürürlüğe konulmayan Siber Suçlarla Mücadele Sözleşmesi’nin bir an önce yürürlüğe sokulmasını talep etmiştir.

Bir örneği de bilgi için Gazetecilere Özgürlük Platformu dönem Başkanı Nazmi Bilgin’e verilen mektubun tam metni aşağıdadır.

__________________________________________________________________

Silivri, 1 Ekim 2011

Sayın Başkanım,

Öncelikle yeni meclis döneminin size ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Sizden herhangi bir talebim, yardım beklentim yok. Sadece neden Silivri’deyim ve “adaleti” nerede arayayım ı sormak için yazıyorum.

Neden siz?

Tüm milleti temsil ettiğinizi,

Bir hukukçu olmanızı,

Bizleri mağdur etmede kullanılan yasaların sizin Adalet Bakanlığınız döneminde çıkmasını,

“Terörist” olarak suçlanmamda, bizzat sizinle ilgili yaptığım bir haberin “delil” sayılmasını dikkate alarak tarihe ufak bir not düşmek istedim.

Sayın Başkanım,

Oda TV davasında 7 aydır Silivri’deyim, mahkemeye çıkacağımız 22 Kasım’da 8,5 ay bitmiş olacak. Size uzun uzun davayı, iddianameyi anlatmayacağım, sadece bazı temel hususları dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

-Savcı Zekeriya Öz dinleme kararım olmadığı halde 2007’ye ait bir telefon konuşmasını 1.Ergenekon iddianamesinde yayınladığı için hakkında dava açtım. Önce Yargıtay’a gittim, heyet Savcının görevini kötüye kullandığına hükmetti, ancak davanın asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği sonucuna vardı. Davamız İstanbul 4.Asliye Hukuk’ta devam ediyor. Yanı hasımız.

– O telefon konuşmalarını yayınladıkları için Zaman ve Sabah gazeteleri hakkında da tazminat davası açmıştım. Yerel mahkemelerin reddettiği davayı Yargıtay bozdu. Ben cezaevinde iken her iki gazete de karar düzeltmeye gitmiş. Zaman gazetesinin kararını aynı daire 5 ay sonra bozuyor. Ne değişti? Üyeler.. Ya Sabah, onlar üyeler değişmeden gittiğinden karar onanmış. Şu tabloya bakar mısınız?

-Şimdi Sayın Zekeriya Öz’le ilgili davayı kazansam, ne olacak? Yargıtay’ın ne diyeceği bu günden belli olmamış mıdır?

-Oda TV iddianamesi açıklandı. Tutuklandığımda neyle suçlanıyorsam hangi “deliler” varsa aynen onlar. Demek ki “delil karartma” imkân ve ihtimalinim yokmuş. Kaçacak mıydım? Mahkemenin artık “taraf” hem de “hasım” savcılığın talebi üzerine tutukluluğumu uzattığına dikkat çekerek, çekişmeli duruşma talebinde bulundum. Neden kaçmayacağım/kaçamayacağımı anlatacak, aksini onların ispatlamasını isteyecektim. Cevap bile vermediler.

Sayın Başkanım,

İddianameye göre benimle ilgili en kuvvetli “delil” ne biliyor musunuz; 2007 tarihli o dava konusu yaptığım telefon konuşmam!..

Oda TV’de sadece 5-6 ay yazdım, 2010 Haziran-Kasım arasında. Hakkımdaki resmi dinleme kararının 2010’a ait olduğunu sanıyordum, meğer 2011’in ilk 3 ayı imiş. Yani Oda TV’de artık yazmadığım dönem. Tek bir telefonumu koymuşlar o da Türk Ocakları Ankara Şubesi Başkanı ile yaptığım konuşma. Dedikodusunu yaptığımız da Türk Ocakları… Ama savcı burada “cephe” kelimesini alıyor, bunu örgüt delili yapıyor.

Suç bulamayınca; çareyi bilgisayarıma o hala görmediğim, bilmediğim “talimatları” yükledikleri anlaşılıyor. Tutuklanmamın bir sebebi de bu. Efendim savcıya, hukuka sordum, izninizle size de sormak istiyorum;

Oda TV’ye ilk operasyon yapıldıktan 15 gün sonra ben tutuklandım. O arada tüm gazete ve TV’ler bu “talimatları” anlattı, yazdı. Allah aşkına, bunlar bende olsa, o bilgisayarı yok etmez miydim? Kimsenin de ruhu duymazdı, zira evde eşime ve oğluma ait başka bilgisayarlar da vardı.

“Örgüt” talimatıyla yazıldığı belirtilen haberlerden birisi zat-ı âlinizle ilgili ve ben yazmıştım. Yozgatlı bir şehit babasının sizin telefonunuza çıkmadığına dair. Bu bir haber değil midir? Keşke yalanlasaymış veya dava açsaymışsınız!..

Sayın Başkanım,

Velev ki benimle ilgili tüm iddialar doğru; gerçi öyle flaş malzeme falan yok benimle ilgili.. Ama bakınız bu senaryonun başrollerinde görünen, bol malzemeli bir başka kişi bizzat savcı Öz tarafından tutuksuz yargılanmak üzere bırakıldı. Bugün iddianameye baktığınızda göreceksiniz; o şahsa benden fazla ceza isteniyor. Öyle yeni bir unsur falan da yokken.. Bu tablo hukuka vicdanlara sığıyor mu?

“Analar ağlamasın” denirken bir anneye “ terörist” damgasını vurmak 7-8 aydır ceza evinde tutmak bu kadar kolay olabilir mi?

Sayın Başkanım,

İlk duruşma 22 Kasım’da, ancak özetlemeye çalıştığım bu gayrı meşru, gayrı hukuki süreci meşrulaştırmamak için savunma yapmayacağım.

Aslında “yargılamamız çoktan başlatıldı. Nasıl mı? Ek klasörlerde hiçbir tasnif yapılmadan, tüm özel ve genelimizin halka arzı ile. O klasörleri henüz görmedim, utanılacak hiç bir şeyimin olmadığına da eminim. Lâkin her şeye rağmen çok affedersiniz, kendimi çırılçıplak hissediyorum. Bir kısım medya işte bunlardan istifade mahkememizi kurdu, ilk derece mahkemesi gibi kamuoyu önünde hükmümüzü veriyor, haliyle de asli mahkemenin kararına şimdiden yön vermeye çalışıyor. Hal böyle iken, mahkemeye çıkmamızın anlamı kalıyor mu?

Sayın Başkanım,

Savcıya dava açtım; bizzat onun emriyle gözaltına alınıp, tutuklattırıldım. İktidara yakın bir gazeteye dava açtım, kazandığım davayı 5 ay sonra kaybettim.

İçim kan ağlayarak, AHİM’e başvurdum. Bölücüler ve azınlıklar dışında gözü bir şey görmeyenleri sınamak istedim bir yandan. Devletimi şikâyet etme mecburiyetinde kalmayı hala kendime yediremiyorum, çünkü suçu devletim değil birileri işledi. O yüzden oradan gelecek bir “şefaati “ çok da önemsemiyorum.

Ben bu tablodan, hak ve hukuk adına “adaleti” arayacağım bir yer kalmadığını görüyorum. Birilerinden olmayanlar, muhalif olanlar “adalet arama” haklarını mı kaybetmişlerdir? Bu şartlarda, verilen/verilecek, lehte-aleyhte hiçbir kararın hukuki olduğuna inanma imkânı da ortadan kalkmaktadır. Hukuki güvenin kalmadığı bir ülkede demokrasi inşa edilebilir mi? “Güç” hukuk olabilir mi?

Sayın Başkanım,

Yıllarca Parlamento muhabirliği, bakan ve milletvekili danışmanlığı yaptım. Kendi adıma değil, ülkem ve milletim adına iki talepte bulunmak istiyorum.

Öncesinde gazeteci olarak gözlemlemiştim, 7 aydır da bizzat yaşıyorum; Ülkede siyasetçi-yargı –emniyet-medya- dörtgeninde hedef insanlara karşı komplolar düzenleyen, iftira atan bir oluşum bulunmaktadır. Birileri hukuk ve devlet gücüyle kendilerinden görmediklerine çok kötü tuzaklar kuruyor, yem kullanıyor, hiç olmadı insanların evine tecavüz edercesine attığı iftiralarla insanları mağdur ediyor zulüm ediyor.

Lütfen, imkânınız var ise bu konuda Meclis’te bir araştırma-soruşturma komisyonu kurulmasına öncülük ediniz ve bu korku imparatorluğunu durdurunuz.

İkincisi; Ülkemizin imzaladığı, ancak henüz yürürlüğe konulmayan Siber Suçlarla Mücadele Sözleşmesi’ni n bir an önce yürürlüğe sokulmasını sağlayınız.

Değilse, bana bir yol gösteriniz. Adalet” için hangi devlete müracaat edeyim?

Saygılarımla arz ederim.

Müyesser Yıldız

8 No’lu L Tipi Cezaevi

C-5 Koğuşu – SİLİVRİ

Kategori:Uncategorized