12 Eylül darbecilerinin: “Şartların olgunlaşmasını bekledik.” itirafı tepe tepe kullanıldı, o kanlı sürecin her milimi TSK’ya mal edildi. Dış güçleri, başka kurumları pamuklar içinde muhafaza edenler, nihayet 12 Eylül’e de “Ergenekon” damgasını vurdu.
Oysa bugün daha net olarak görüyoruz ki, “Yeni Türkiye”nin temeli o “icazetli” darbe ile atıldı. Tüm T.C. Devleti tarihinin zarar hanesine yazılıp yıkıma meşruiyet kazandıracak yığınakları, o rejimin taammüden gerçekleştirdikleri sağladı.
“Şartların olgunlaşmasını bekledik.” sözü kötü işlerin, komploların, suikastlerin, katliamların, darbeciliğin parolası ise;
“Kürt açılımı”ndan sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın bu açılımlar için aynı parolayı kullanmasını neye yormalıyız?
Ya birileri çıkar, 2005’te Şemdinli’den başlayıp 2011’de Uludere’ye varan süreci aynı komplo mantığı ile değerlendirirse, hangi sonuca varır? PKK’nın tüm katliamlarından sonra TSK’nın tabiri caizse dayak yediğini; sahte belge, CD, vs.lerle TSK’yı liğme liğme etmeye lojistik destek sağlandığını; milletin “Bu sorun bir an önce çözülsün.” noktasına adım adım götürülüp her türlü çözüme hazır hale getirildiğini, buna karşılık AKP iktidarının “mağdurlar”ı oynadığı, PKK’nın da gemi azıya aldığını hesaplayan birileri bu tabloyu nasıl adlandırır?
Evet, Beşir Atalay 10 Ocak 2010 günü Star’da yayınlanan röportajında, “sürecin bire bir içinde olan biri” sıfatıyla: “Tabi bir de olgunlaşma bekliyorsunuz. Bazı konuları daha somut ele almak, üzerine yürümek için konunun olgunlaşmasını bekliyorsunuz.” demiş.
Atalay fiili süreci 2005’te Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır konuşması ile başlatıyor. Ama teorisinin daha AKP’nin kuruluş aşamasında geliştirildiğini de vurguluyor. İlginç ve önemli; zira AKP iktidara geldiğinde PKK terörü de, bölücülük de minimize edilmişti. Böyle olmasına rağmen ilk 6 ayda dönemin Başbakanı Gül nedense “lider kadrosu” dahil PKK’ya çok geniş kapsamlı bir af için kolları sıvadı!.. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un desteklediği bu çabalar ise millet ve TSK’dan önce AKP içindeki milliyetçi-muhafazakar isimlerin engeline takıldı… Ama PKK ve ağababalarının işte bu girişimden sonra cüretlenip, palazlandığını; “Biz istiyoruz; ama TSK engelliyor.” şiarının da yine bundan sonra geliştirildiğini biliyoruz.
TSK’nın ve PKK’nın geldiği nokta ortada. Son olarak Uludere’yi yine “Ergenekon”a; yani TSK’ya bağlayanlar var. Aklınız alıyor mu; askerin bir kastı-hatası olacak ve iktidar susacak?!.. Mümtazer Türköne’nin “yağlı kazığı”nı beklemeden darağaçları kurulmaz mıydı? İki ihtimal var bu suskunlukta: ya “Benim Genelkurmayım”ı koruma, ya da yeni bir “olgunlaşma” daha!..
“Açılım”ın teorisyeni ve uygulayıcısı Beşir Atalay’ın aynı röportajındaki şu sözlerini de bir yere not edelim:
“Zaten terörle varılacak nokta da kalmamış.. Özerklik vs. şeylerine baktığınızda bunun bir sınırı yok. Bunlara: ‘AK Parti iktidarından önceki talepleriniz ne?’ diye sorsanız, belki bizim şu gerçekleştirdiklerimizden daha azıydı istedikleri…..” diyor.
“PKK’yı biz azdırdık.”, başka nasıl söylenir ki?!..
Günümüzün komplo ve yargısız infaz mantığıyla düşünmeye devam edelim. “Bütün bu süreçte en büyük direnç nereden geldi, kim zorlaştırdı çözüm çabalarını?” sorusunu bakın Atalay nasıl cevaplandırıyor:
“En önemli direnç muhalefetten geldi: CHP ve MHP’den. Üstelik CHP bugüne kadar bu konuya kafa yormuş, çözüm raporları üretmiş. Ama Deniz Baykal’ın kendisi ileride bunu anlayacaktır. Ana muhalefet lideri olarak yaptığı en büyük hata bu projeye karşı çıkmasıdır. Çok sert bir muhalefet yürüttü… Bu tepki toplum kesimlerini etkiliyor tabi; kendi tabanımızı bile çok noktada etkiledi. MHP, temel gündemi bu olan, bununla siyaset yapan bir parti. Ama o da sert muhalefet yaptı.”
Şimdi komplocu bir kafa çıkıp Baykal ve MHP kasetleriyle bu sözler arasında bir bağ ararsa ne olur?
Silivri’den kucak dolusu sevgiler,
Müyesser YILDIZ
31 Ocak 2012