Başbakan Erdoğan ve ailesi yakın zamanda Çin’e gitti. Pekin’den önce Urumçi’ye uğrayıp Uygur Türklerini sevindirdi. Garibim soydaşlarımız, Erdoğan Ailesi’ni nasıl ağırlayacağını bilemedi. Niyetim o günlerde yazıp: “Niye hiç Rabia Kadir’in adını anmadınız?” diye sormaktı. Kendi derdimizden başımızı kaldıramıyoruz ki!.. Kısmet bugüneymiş, iyi de oldu. “Uygur Ana” Rabia Kadir’in gözyaşları yüreğimi daha bir deldi geçti.
Rabia Kadir kim? Uygurların anası olduğu için Çin’in “terörist” deyip yıllarca hapiste yatırdığı bir Türk kadını. Uzun bir süredir ABD’de sürgün hayatı yaşıyor. Biliyorum, hemen soracaksınız: “Neden Türkiye’de değil?” diye. Cevabını vermeden önce Irak Devlet Başkan Yardımcısı Tarık Haşimi’yi hatırlatmak istiyorum. Hani Iram merkezi yönetiminin “terörist” diye dava açtığı, Türkiye’nin de ayağına kırmızı halılar serip korumaya aldığı kişi. “Bağdat’la aram bozulmasın.” diye Barzani bile Erbil’de istemedi; Türkiye’nin başına sardı. Ve bu yüzden Bağdat’tan nota üstüne nota yiyoruz. AKP’nin, biz gibi “kendi teröristlerini” Silivri’de ağırlarken(!), başka ülkelerin “teröristlerini” böylesine sahiplenmesine gönderme yapmayıp sadece şunu söyleyeceğim: yüzlerce askerimiz, “Cami bombalayacaklardı.” iddiasıyla hapiste; Tarık Haşimi Beyefendi’nin koruması geçenlerde başlayan duruşmada tanıklık yaptı. İddiasına göre bizzat Haşimi’nin emriyle -hem de Cuma namazı vakti- Şiilerin en büyük Camii Buratha’yı bombalamışlar. Nisan 2006’daki bu saldırıda 79 kişi yaşamını yitirirken 169 kişi de yaralanmış!..
Şimdi gelelim Uygur Ana, Türk Ana Rabia Kadir meselesine. Bundan birkaç yıl önce Cumhurbaşkanı Gül Çin’e gitti. Aynı günlerde Doğu Türkistan’da büyük katliamlar yaşandı. Yüzlerce Türk öldürülürken, bir o kadarı idam edildi. Türkiye, Çin’le ilişkilerini bozmamak için soydaşlarımızın katliamına seyirci kaldı. Bir gün NTV’ye çıkan Rabia Kadir, gözyaşları içinde Türkiye’den vize alamadığını söyledi. Bu durum önce dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a soruldu. Bilgisi olmadığını belirten Atalay: “Elimize böyle bir talep ulaşmadı.” dedi. Aynı soru Başbakan Erdoğan’a da yöneltildi. Şu cevabı verdi:
“Bu tür şeylerde davet olmaz, müracaat olur. Benim şahsıma böyle bir bilgi gelmiş değil. Daha önce Dışişleri’ne böyle bir müracaatın olduğunu gazete haberinden öğrendim. Müracaatı olması halinde biz kendisine vize veririz.”
Bu açıklamalar gerçeği yansıtmıyordu; zira sadece Rabia Kadir değil, birçok Doğu Türkistanlı defalarca başvurmuş, ama “Çin’le ilişkilerimizi sıkıntıya sokmak istemiyoruz.” gerekçesiyle bunlar görmezden gelinmişti. Dahası da var: Cumhurbaşkanı Gül ve AKP’nin başları sıkıştıkça ölümünü gündeme getirdikleri merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun son soru önergesi Rabia Kadir ve soydaşlarımızın vize sorununa dair olmuştu. Hayatını kaybetmeden sadece 51 gün önce, 2 Şubat 2009’da dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan’a tüm gelişmeleri anlatan Yazıcıoğlu sonunda da 4 soru yöneltmişti. Cevap verilmediği kuvvetle muhtemel tabi.
Rabia Kadir geçenlerde Japonya’da düzenlenen Dünya Uygur Kongresi’ne katıldı. İlk gün kamuoyunun önünde Erdoğan’ın Doğu Türkistan ziyaretini öven, umutlandıklarını belirten Kadir, Erdoğan için: “Büyüğümüz, ağabeyimiz, kardeşimiz.” dedi. Ancak sonraki gün acı gerçeği gözyaşları içinde açıkladı. Türkiye’nin vize konusunda çıkarttığı zorluklardan yakınıp şunları söyledi:
“Konu Türkiye’den açılınca, Avrupa’da bize vize veren, toplantı düzenlememizi sağlayan, hatta Meclislerini açan ülkelerde: ‘Siz Türk’üz diyorsunuz ve bunu söylerken gurur duyuyorsunuz. Nasıl olur da soydaşımız olan Türkler sizi kabul etmiyor; Türkiye’ye giremiyorsunuz?’ dediklerinde cevap vermeye çalışırken gözlerim doluyor, boğazım kuruyor, cevap veremiyor ve ağlamaya başlıyorum.”
Balkanları, Orta Doğu’yu “fetheden”, herkese “hamilik” yapan büyüklerimiz acaba bu Türk ananın bu sorularına bu defa ne cevap verirler veya cevap vermeye değer bulurlar mı?
Silivri’den kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
18 Mayıs 2012