Suriye’deki son katliamları sorgusuz-sualsiz Esad’a fatura edip “müdahale” için tuz koşturan ülkemiz yöneticileri, dönülmez noktaya gelmeden önce acaba İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’ye kulak verir mi? (Özellikle de Blair’yi kendisine örnek aldığını açıklayan Cumhurbaşkanı Gül)
“Dönüşümlerin Sultanı”ydı Tony Blair. Olmayan kitle imha silahları için ABD ile omuz omuza Irak’ın işgâlini gerçekleştirdi. O kadar omuz omuzaydı ki, İngiliz basını kendisini Bush’un “Fino”su olarak resmetti. Yıllar önce görevden ayrıldı; ama halen soruşturma komisyonlarında Irak’ın hesabını vermeye çalışıyor. 11 Eylül’le birlikte önce Afganistan, ardından Irak’ın işgâli Tony Blair için ne anlam ifade ediyordu? Hayatını anlattığı Bir Yolculuk adlı kitabından okuyalım:Bu bir toprak savaşı değil, 21. yüzyılı şekillendirecek fikirler ve değerler savaşıydı.İslâm’ı temsil etmeyen küçük bir grupla bizim aramızdaki bir savaş değil bu. Ya da en azından sadece bu değildir. Bu aynı zamanda İslâm’ın fikri, kalbi ve ruhu için temel bir mücadeledir.Bu mücadelede bizler zorunlu olarak tarafız; çünkü hem saldırıya uğradık hem de İslam’ı değiştirme konusunda liderlik yapanların bizim desteğimize ihtiyaçları var. Hiç kuşkusuz bu savaşın içeride kazanılması gerekiyor.Bu tür bir savaş tamamen yeni bir jeopolitik çatı istiyor. Bir ulus inşa etmeyi gerektiriyor. Birçok konuda başka ulusların işlerine karışma zorunluluğu doğuruyor. Onaylayın ya da onaylamayın, o andan itibaren bir bir ulus inşa etme işine girmiştik.Şimdi önümüzde yeni bir mücadele; siyasi değil, daha çok bir kültür ve din savaşı vardı.George Bush’un Ocak 2002’deki Birlik Devleti konuşmasında geçen İran, Irak, Suriye ve Kuzey Kore’yi “şer ekseni” olarak gösteren ifadesi ün kazandı. Konuşmasında Amerika’nın dünyaya sadece liderlik yapmayacağını, onu değiştireceğini söylüyordu ve Afganistan’da olduğu gibi gerekirse güç kullanarak yapacaktı bunu.
Tony Blair’in şu özeleştiri veya itirafına da dikkat:
“Bir tehdide karşılık vermenin yine tehditle olmayacağına inandım. Afganistan’da Rusları durdurmak ve durumu yönetmek amacıyla -sonradan Taliban’ı oluşturan- yerlileri nasıl desteklediğimizi, İran’ı frenlemek için Saddam’ı nasıl silahlandırdığımızı ve her seferinde bu tür ‘gerçekliğin’ yeni ve potansiyel olarak daha kötü bir dengesizlik kaynağı olduğunu gördüm…”
Blair o “dengesizlik” veya “gerçekliği” gördü de emperyalizmin siyaseti değişti mi? Her şeyin aynı olduğunu şimdi Suriye’de görüyor, yaşıyoruz.
-ULUDERE VE SURİYE BAĞLANTISI-
ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Arap Baharı’nı organize eden yetkili Anne-Marie Slaughter isimli bir kadındı. Arap Baharı başladı; o, bakanlıktan ayrılıp bir üniversiteye geçti. Ama şimdilerde de Suriye ile yakından ilgileniyor. Bakın Annan Planı henüz yürürlüğe girmişken 16 Mayıs 2012’de Financial Times’a neler yazdı?
“İç savaş konusunda deneyimli olan gözlemciler, statükonun büyük ihtimalle devam edeceğini söylüyorlar. Tüm bu süre boyunca gerçek teröristler önce Afganistan’a ve sonra Irak’a girdikleri gibi Suriye’ye doğru ilerliyorlar. Ve serbest seçimler ve özgürlük için sokaklara çıkabileceğine inanan gençler vurulmaya, tutuklanmaya, ortadan kaybolmaya devam ediyor.”
Anne-Marie Slaughter’nin “olası çözümler”den söz ederken Türkiye’den beklentilere dair şu tesbitine dikkat:
“Türkiye sınırında bir tampon bölge mi? Türkiye, Suriye’ye birlik göndermeyi istemiyor…”
WSJ’ın Türkiye’yi birbirine katan Uludere haberi tam da Slaughter’nin bu şikâyeti yaptığı günlerde patladı. Ne tesadüf, değil mi?
Her neyse, Slaughter o makalesinin devamında, “Suriye muhalefetinin silahlandırılmasını, her yerde kadın grupları ve aktivistlerin harekete geçirilmesini, BM’nin resmi tanıma ve destek vereceği lokal, kentsel ve bölgesel konseyler kurulmasını” da öneriyordu.
Garp cephesinde yeni bir şey yokken, Suriye işi Esad’dan ibaret değilken nereye koşuyorsunuz Allah aşkına?!..
Silivri’den kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
31 Mayıs 2012
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/bir-dakika-tony-blairi-dinler-misiniz–1006121200.html