Başbakan Erdoğan’ın ifadesiyle, “Yakın zamana kadar yakın ilişki içindeydiler”… Öyle ki, Esad’la “mezhebini” bile konuşup, “Kendisinin Nusayri, eşinin Sünni olmasının avantajlarını” anlatıyordu. Ailecek görüşüyor, neredeyse Bakanlar Kurulu’nu birleştirip sınırları kaldırıyorlardı.
“Arap Baharı”na kadar da Esad’ın “diktatör, Baas’çı” olduğunu fark edemediler(!). Ne zaman ki “bahar” geldi, Esad’ın “düşman yüzünü” gördüler. Geçenlerde bizzat Erdoğan açıkladı, “Arap Baharı sürecinin başlamasıyla birlikte Esad’a uyarılarda bulunmaya başladığını”. Tabii, Arap Baharı denilen BOP’un “ılık kan” katılmışı… Haliyle BOP’un eş başkanı olarak Esad’a cephe açmayıp da ne yapacaktı ki?
Peki burada Esad’ın suçu ne? O Türkiye-Suriye “balayı” günlerine gidelim. 2010’un Mayıs’ı. Esad, Gül’ün konuğu olarak Türkiye’dedir ve bugün “Katil Esad” diye tempo tutan gazeteciler röportaj ve birlikte foto çektirmek için adeta kuyruğa dizilmiştir.
Esad’ın bugün ipe çekilmesinin baş sebeplerinden birisi de galiba o gün söyledikleri. Çünkü Gül’ün pek sevdiği ifadeyle, “resmin büyüğünü” tüm çıplaklığıyla görmüş, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” dercesine de Türkiye’yi uyarmıştı. İşte Esad’ın o tarihi tespitlerinden bazıları: Terör eylemlerini hiçbir zaman kabul etmeyiz ve mutlaka bitirilmeli. Suriye ile Türk Ordusu Güneydoğu bölgesinde tatbikatlar yapıyor ve birlikte hareket ediyor. Ancak Kuzey Irak’ta geniş bir kesimin, hatta Erbil’deki bazı siyasilerin PKK’ya destek verdiğini biliyoruz. PKK, bundan cesaret alıyor. (Barzani’yi işaret ediyor) Irak’la ilgili iki tane sorun var: bir, Bağdat’ta güçlü hükümet olmalı; iki, o hükümet, sözünü yerine getirebilmeli. En önemlisi de Kürdistan Federe Bölgesi’nin, merkezi hükümetin Türkiye ile ilgili taahhütlerinin yerine getirilmesine izin verip vermeyeceği.(Esad yanılmadı. Barzani PKK’yla mücadeleyi engelledi. Ama bizimkiler Barzani’yle dost, Irak merkezi hükümetiyle düşman oldu) PKK bugünün meselesi değil, Sevr’e kadar götürebiliriz… Bölgesel olarak bakıldığında, Irak sorunu çözülmeden bu sorun çözülmez. Bu sorun çözüldükten sonra uluslararası güçlerin müdahalesi önlenebilir. İsrail mesela. Kuzey Irak’ta rolü var. Bölgede sorunlar birbirine bağlı. Sorunların çözümüne katkı sağlayacak unsur Türkiye-Suriye-İran’ın birlikte hareket etmesi.(Irak sorunu çözülmediği gibi Türkiye’nin Barzani petrollerini açık denize ulaştırmasıyla, ‘Kürdistan’ın bağımsızlığı ve Irak’ın üçe bölünmesinin önü açıldı. Türkiye gerçekte kimin önünü açıyor? Irak’ın kuzeyinde rolü olan İsrail’in… Ve Türkiye Suriye’den sonra İran’la da düşman olma yolunda)
Sizce de Esad’ı sanık sandalyesine oturtan en önemli cümlesi: “PKK bugünün meselesi değil, Sevr’e kadar götürebiliriz.” demesi değil midir?
Türkiye’de bunu söyleyenler “Ergenekoncu” ilân edilip, Silivri’ye konuyor ya? Esad da gizli “Ergenekoncu” , hatta “Ergenekon’un 1 Numarası” olmasın?!..
Yandaş medya, “Suriye işini Ergenekoncular köpürtüyor” şeklinde yayınlara başladığına göre bunların söylenmesi de yakındır. Hazır Esad’a “sığınacak” yer aramaya başladılar, Silivri’ye davet etsinler bari.
Bu da CIA’cının Sevr Aşısı
Yine tam zamanında piyasaya çıktı CIA’cı Henry Barkey. Kendileri PKK’nın babası olup, terör örgütünden “Kürt sorunu” çıkaran, AKP’ye de pek yakın bir isimdir. Resmen aklımızla, zekamızla, tarihimizle alay ediyor.
İki gündür konuşuyor. Sevr’den söz ediyor; daha doğrusu kendilerinin hiç unutmadığı o paylaşım zehirini unutmamızı istiyor. Hem: “Türkiye’de çocuklar doğar doğmaz bir süre aşı verilir. Bunlardan biri de Sevr aşısıdır. Doğduğu andan itibaren sana Sevr propagandası yapılır.” diyor, hem de: “Milletin çoğu Sevr’in ne olduğunu bir türlü anlamıyor.” buyuruyor.
Bizim bildiğimiz Sevr’i anlamayan değil, anlamak istemeyenler Barkey’in ağzına bakan yerli “dostları”dır… Ve keşke söylediği gibi tüm çocuklarımıza “Sevr aşısı” yaptırabilseydik. Yaptıramadık ki, Lozan’ı “hezimet” sayanlar, Sevr’in adını bile anmıyor.
Basit bir soru daha: Sevr diye bir şey yoksa, Barzani için elbirliği ile hazırladıkları sözde anayasada Sevr’deki “alacaklardan” bahsedilmesi neyin nesidir?
Yeri gelmişken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun önceki gün gazetelerin Ankara temsilcilerine verdiği iftarda sarf ettiği iki cümlenin de altını çizelim. Arap Baharı’yla birlikte başlayan süreçle, bölgede “yüzyılın tasfiyesi, deşiğiminin yaşandığını” vurgulamış. O 100 yıllık hesapta Sevr ve Türkiye’nin tasfiyesi de yok mu acaba?
Hele, “Dört parçalı Kürt devleti” senaryolarına karşı öyle bir yorumu var ki, gel de anla!.. Sözü şu: “Ben daha büyük bir puzzle söyleyeyim: Ortadoğu puzzle’ı. Bunu öyle bir çizelim ki, daha küçük ölçeklere bölünmek değil de daha büyük ölçeklerde bir araya gelelim.”. Ne demek bu şimdi? “Dört parça da ne ki!.. Büyük Kürdistan’ı kuralım” mı, yoksa “Oyunun adı Büyük Kürdistan” mı?!.. Birinci ihtimal akla ziyan. İkincisi ise “Madem farkındasınız, o değirmene niye su taşıyorsunuz?” demek gerekmiyor mu?
CIA’cı Barkey’e dönersek; “Madem ki ABD veya Batı Türkiye’yi bölmek istiyor, niye Öcalan’ı yakalayıp Türk Devleti’ne hediye etti?” lûtfunu(!) hatırlatıyor. Gayet basit: Öcalan’la Türkiye içini halledip PKK’yı siyasallaştırmak, öte yandan esas oğlan Barzani öncülüğünde “Büyük Kürdistan”ın önünü açmak için.
Ya Barkey efendinin şu sözü? ” Suriye’de maalesef bir müddet kan gövdeyi götürecek”miş. Sanki tavuk kanını anlatıyor!.. Öyle ya, akan kan Müslümanların kanı. Onlar indinde ha Müslüman ha tavuk, ne fark eder ki?!.. İşte biz böylelerinin “eş başkanı”yız!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
31 Temmuz 2012
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/iste-esadin-asil-sucu–3107121200.html
Odatv yeni link: https://www.odatv.com/yazarlar/muyesser-yildiz/muyesser-yildiz-iste-esadin-asil-sucu-25132