İçeriğe geç

Papazın Sopası

ABD Başkanı Obama’nın, Başbakan Erdoğan’a özel sopalı fotoğrafının tesadüfen değil, taammüden olduğu açıklandı. Yorum çok, sonuç yok. Bugün yarın Hillary Clinton da teşrif ediyor, belki “sopa diplomasisi” daha bir açıklığa kavuşur.

Obama, Başkan seçildikten sonra ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmış, ardından Davutoğlu Dışişleri Bakanı olmuştu. Bakalım sopa ve Hillary mesajlarından sonra kim gidip kim gelecek?

Obama’nın o pozu için bolca Suriye, İran yorumları yapıldı ya, benim tezim biraz farklı. Kalemimin döndüğünce izah etmeye çalışayım.

Obama-Erdoğan bu sene başında Seul’de biraraya geldi, ardından Mayıs’ta Şikago’daki NATO zirvesinde. Seul’deki görüşmeye kadar Obama’nın telefonla en sık görüştüğü lider Erdoğan’dı. Obama, Seul’de o meşhur “pişt pişt” hareketini çekti Davutoğlu’na. Ana konu Ruhban Okulu’nun açılmasıydı. Erdoğan’ın: “Okulu açtık.” dediği öne sürüldü. Yalanlama Davutoğlu’ndan değil, Egemen Bağış’tan geldi, Yunanistan’da henüz bir camiye bile izin verilmediğini hatırlattı. Belli ki, Obama-Davutoğlu ve Obama-Erdoğan hattında bir ‘arıza’ vardı.

O günden sonra Obama ile Erdoğan’ın bir daha telefonla konuştuğunu duymadık. Taa ki sopalı poza kadar. Anladığım kadarıyla bu defa arayan Erdoğan’dı ve ilginç bir zamanlamaya denk gelmişti. Gül’ün danışmanı Ahmet Sever’in: “Cumhurbaşkanlığı yarışında biz de varız.” dediği gün. Erdoğan “Suriye seferi” vesilesiyle kendisini hatırlatma ihtiyacı mı duymuştu, ne?

İddia ediyorum: ABD için Ruhban Okulu’nun açılması Suriye’nin -hatta İran’ın- ‘dizaynı’ndan, kılçıksız teslimatından daha önemli ve acildir. Zira okulun misyonun bir ucu “Büyük Ermenistan”, diğeri “Büyük Kürdistan”dır. Ruhban Okulu’nun emperyalizm planlarındaki yerini yıllardır anlatıyoruz. Bir de ABD Senatosu, Temsilciler Meclisi ve Obama’ya rapor hazırlamakla görevli Uluslararası Dini Özgürlükler Komisyonu’nun (USCIRF) geçtiğimiz Mart’ta sunduğu rapordaki şu satırlardan okuyalım:

“Başkan Yardımcısı Josef Biden, Dışişleri Bakanı Clinton, Bakan Yardımcısı William Burns ve Uluslararası Dini Özgürlükler Yüksek Temsilcisi Suzan Johonson Cook dahil üst düzey ABD yöneticileri Türkiye’ye seyahat etti. Her biri Ruhban Okulu’nun açılması dahil dini özürlükler ve insan hakları konularına değindi… Başkan Carter’dan beri her ABD Başkanı Türkiye’yi Ruhban Okulu’nu Ekümenik Patrik’in himayesinde yeniden açmaya çağırdı…”

AKP hükümeti, her gelene “açacağız” sözü verdi. 10 yıl geçti, açılmadı/açılamadı. Emperyalizm öyle bir şeydir ki, kendisi asla sözünü tutmaz; ama sözünü tutmayanın da anasını ağlatır.

Emperyalizmin Ruhban Okulu sevdası ‘sözde’ kalmadı. Önceleri Patrikhane’ye gidip Bartholomeos’a bağlılık bildiriyorlardı. Son 1 yıldır doğrudan -kapalı olduğu söylenen ve T.C. vatandaşlarının ancak özel izinle girebildiği- Ruhban Okulu’nda gövde gösterisi yapıyorlar. İlk giden Alman Dışişleri Bakanı’ydı. Ardından ABD Büyükelçisi Rikardone, eşi Marie ile birlikte burayı ziyaret edip anı defterine şu ‘derin’ notu düştü:

“Tarihi anlamda çok belirgin bir yeri olan bu gizli yeri görmek için aradan geçen bunca yılın ardından çok derin duygularla Halki Ruhban Okulu’na ziyaretimizi gerçekleştirdik. Patrik Bartholomeos’un patrikliğe geçişinin 20. yılı, kendisinin ruhban oluşunun 50. yılı ve bu ruhban okulunun kapatılışının 40. yıl dönümü olan bu yılın Halki Ruhban Okulu’nun yeniden açılış ve yeniden doğuş yılı olması için dua ettik.”

Cemaatin düzenlediği “azınlıklar” toplantısı bile Ruhban Okulu’nda yapıldı. Son olarak “Yeni Türkiye”nin inşaasından birinci derece sorumlu olan ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Philip Gordon 30 Temmuz’da Ruhban Okulu’ndaydı. “İnanç özgürlüğü açısından ABD buranın açılmasını güçlü bir şekilde destekliyor. Umarız yakın zamanda faaliyete geçmiş durumda ziyaret ederiz.” dedi.

Emperyalizm cephesinde vaziyet bu. Ya bizim cephe? Gül, Davutoğlu, Arınç, Cemaat, Diyanet İşleri Başkanı, bilumum 2. Cumhuriyetçiler okulun kayıtsız-şartsız açılmasından yana. Erdoğan da istiyordu; ama yapamadı. Önceleri gerekçesi, “bürokratik oligarşi” idi, ‘evcilleşti’. “Anayasa’nın 24. Maddesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu” idi, ‘paspas edildi’. “Bari Yunanistan Atina’da bir camii, Batı Trakya’da bir lise açsın.” denildi, takan olmadı. Ya şimdi? “Eski” Türkiye’den yana olanların Ruhban Okulu’nun açılmasına karşı çıkış gerekçelerinden birisi, “Ruhban Okulu’nun özel statüde açılmasına izin verildiği takdirde, medreseler açılır, cemaatler de özel dini okullar açar” idi. Sanki artık Erdoğan’ın ‘korkusu’ da bu. Tam cemaate karşı kendi ‘arka bahçesi’ni oluşturup, kendi “neslini” yetiştirmeye koyulmuşken Ruhban Okulu üzerinden özel dini okulların açılmasının önünü açmak –ki bunun kime yarayacağı belli- olacak iş mi?

Bunlar benim varsayımlarım tabii. Ancak Erdoğan’ı destekleyen Akit Gazetesi’nin son 1 haftadır yaptığı yayınları bilmem izliyor musunuz? Ruhban Okulu’nun açılmasına şiddetle muhalefet ediyor, Kin kapısını hatırlatıyor: “İstanbul’da Rum mu kaldı?” diye soruyor. Bu yayınları başka bir gazete yapsa maazallah, ne “misyoner karşıtlıkları” ne de “azınlık düşmanlıkları” kalır; hatta bunları “Ergenekoncuların” yazdırdığı iddia edilirdi.

Patrikhane Sözcüsü: “Okul hazır. Her an açılabilir, bekliyoruz.” diyor… Hillary geliyor… Bakalım neler olacak?

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ
11 Ağustos 2012

Kategori:Uncategorized