İçeriğe geç

Mayıs’ta İmralı’da Ne Oldu?

Sene 1993. PKK ateşkesi ve af hazırlığı yapılıyordu. Bingöl karayolunda tam 33 erimiz, yol kesilerek katledildi. Sevkiyattaki askerlerimiz silahsızdı. Öcalan mı emir verdi, Şemdin Sakık kendiliğinden mi yaptı diye tartışılırken AKP iktidarı döneminde bu katliam da Ergenekon ile irtibatlandırılmaya çalışıldı.

Sene 2012. Her gün en az 3-5 şehit cenazesi kalkarken yine PKK ateşkesi, af ve bilumum başka pazarlıklar cayır cayır konuşulurken Bingöl’den bir katliam haberi daha geldi. Şu an itibarıyla 10 şehidimiz var, yaralı sayısı 60’ın üzerinde. Saldırıya uğrayan bir askeri konvoy. PKK saldırıyı yol kesmek suretiyle değil, roketatarlar ve uzun namlulu silahlarla gerçekleştirmiş. İşte 19 yıl sonraki tekerrür, işte AKP’nin terörle mücadeledeki başarısı(!); belki de tarihin bir intikamı daha!..

Böyle bir günde CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, Oslo görüşmeleri sonucu hazırlanan “AKP-PKK mutabakat metnini” açıkladı. Medya bunu görmeye zaten teşne değildi, Bingöl vesilesiyle iyice yok sayacaktır. Bari Bingöl şehitlerinin hakkını verseler!..

CHP’li Koç’un açıkladığı üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan “mutabakat metninde” bilmediğimiz bir şey yok gibi. Bir kısmı konuşulup toplum ‘psikolojik’ olarak hazırlandı. Bir kısmı da adı konmadan ve ruhumuz duymadan çoktan hayata geçirildi.Bu 9 maddeden en çok dikkatimi çeken şu oldu:

“Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda örgütü temsilen iki kişinin sayın Öcalan’ı ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan sonra birer alt komisyonlarının da sayın Öcalan’la ilişkilendirilmesini taahhüt eder.”

Türkçesi, 12 Haziran 2011 seçimlerinden kısa bir süre sonra PKK’yı temsilen iki kişinin İmralı’daki teröristbaşını ziyaret etmesi kararlaştırılmış.

Malum, Temmuz 2011’deki Silvan katliamından sonra Öcalan’ın sesi-soluğu kesildi. Sadece avukatları değil, ailesiyle bile görüşmez oldu. Ekim’de de Oslo pazarlıkları gün yüzüne çıktı. Dikkat çekici bir şey daha oldu; Başbakan Erdoğan İmral ile Kandil arasında ikilik içindeymiş gibi ve adeta İmralı’yı kayıran açıklamalar yapmaya başladı.

Silivri’de son günlerimde Öcalan’ın akıbetine dair “İmralı’da Ne Oluyor? Öcalan Uçtu Uçacak mı Ne?” başlıklı bir yazı yazdım. Aynı günlerde MHP Lideri Devlet Bahçeli: “Öcalan İmralı’da mı?” sorusunu sordu. Tartışma başladı. Başbakan Erdoğan: “İmralı’ya gidip Öcalan’la fotoğraf çektirsin.” dedi. Bahçeli o fotoğrafı Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in çektirmesini istedi. Bakan Ergin, “elindeki verilere göre Öcalan’ın İmralı’dan hiç ayrılmadığını” açıkladı. Ardından ABD’lilere ait esrarengiz bir yatın İmralı’da görüldüğü öne sürüldü, bir helikopterden söz edildi, vs. Bu minvaldeki tartışmalardan sonra konu unutuldu, gitti.

Oysa unutulmamalı, aksine tüm boyutlarıyla netleştirilmeliydi. Birşeyler mi biliyorum, hayır. Ama tespitlerim ve şüphelerim var. Önce kısaca teknik bazı detaylar aktarayım.

İmralı’nın dış güvenliğini Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK) sağlıyor. 1985 yılına kadar Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde olan SGK, bu tarihten sonra görev ve hizmet yönünden İçişleri Bakanlığı’na bağlı çalışmaya başladı. Olağanüstü haller ve savaş halinde ise SGK’nın Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrinde olması öngörüldü.

Haziran 2003’te, yani AKP iktidarı döneminde SGK Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle bu komutanlık, kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı gibi tamamen müstakil bir yapıya kavuşturuldu.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Adalet Bakanlığı bürokratlarının İmralı’ya ziyaretler yaptığının konuşulduğu, Başbakan Erdoğan’ın da: “Bunu ispatlamayan şerefsizdir.” dediği Temmuz 2010’da kamuoyunda İmralı’nın dış güvenliğini sağlayan, kamuoyunda Bordo Bereliler olarak bilinen Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı timin Ada’dan çekildiği ortaya çıktı. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı bir açıklama yaparak bu değişikliğin Genelkurmay Başkanlığı’nın tasarrufunda olduğunu bildirdi. Yani Bordo Bereliler’in çekildiğini doğruladı. Aynı açıklamada, o günlerde dikkat çekmeyen bir bilgi daha vardı. Buna göre:

“İmralı’nın deniz güvenliği de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan alınarak Sahil Güvenlik Komutanlığı’na devredilmişti.”

Şunu anlıyoruz: 2010’a kadar İmralı’nın tüm güvenliği Deniz Kuvvetleri’ndeyken, bu tarihten itibaren AKP iktidarı döneminde müstakil bir komutanlık haline getirilen ve tamamen İçişleri Bakanlığı’na bağlanması planlanan Sahil Güvenlik Komutanlığı’na devredilmişti.

Buraya kadar adım adım, sessiz sedasız İmralı’nın düzeninin değiştiği görülüyor.

Gelelim diğer bilgilere. Evet bu devirler yapıldı, ama önemli bir detay vardı. İmralı’nın etrafındaki 3-4 millik yasak bölgede görev yapan seyyar radar istasyonu hala Deniz Kuvvetleri’ne bağlı çalışıyor, burada görevli personel Deniz Kuvvetleri’nden temin ediliyordu. Öğrenebildiğimiz kadarıyla halen de öyle; zira radarların ve bunun uzmanı personelin Sahil Güvenlik Komutanlığı’na devri henüz tamamlanamamış.

İşte bu noktada çok çarpıcı bir iddiadan söz ediliyor. Teröristbaşının İmralı’da olup olmadığının tartışıldığı geçen Mayıs ayında kısa bir süre bu seyyar radar istasyonları, nöbetçi personel gönderilmediği veya gönderilemediği için çalışmamış. O günler için pek çok gerekçe söylenmiş: tüm radarlar yenilenecek, yeni güvenlik sistemi kurulacak… Ama sonra sistem eski haline dönmüş.

CHP’li Haluk Koç’un açıkladığı “mutabakat metni”ndeki o maddeyi neden bu kadar önemsediğimi anladınız sanıyorum. Eğer bu madde ve İmralı güvenliğindeki o ‘boşluk’ dönemi doğru ise geriye sorulacak tek şey kalıyor:

“Örgütü temsilen iki kişinin ‘sayın Öcalan’ı ziyareti gerçekleşti mi?”

Sahi Mayıs ayında İmralı’da neler oldu? Ve Öcalan nerede?

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Müyesser Yıldız

18 Eylül 2012

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/abdullah-ocalan-imralidan-cikarildi-mi-1909121200.html

Kategori:Uncategorized