Dün Silivri’de tarih yazıldı. Tarihin en kara günlerinden biri.
Tarihe tanıklık etmek isteyen herkes oradaydı; ama dikkat çekmeyen biri daha vardı.
Eşinin duruşmalarına bile bir kez olsun gitmedi. Yüksek tansiyon, ama illa da haksızlığa isyan duygusu engel olmuştu.
Ama dayanamadı, dün Silivri’ye gitti. Sessiz sedasız, saatlerce bir köşede bekledi. Gözyaşlarını içine akıttı. Frenleyemedikleri, gözlerinin yanından gizlice sızdı… Yıllardır tanıdığı, ellerinde büyümüş askerlerin eşlerine omuz verdi. Çoğunun çocukları ellerinde doğmuş, adını da kendileri koymuştu.
Teselli etti. Adalete güveniyordu hala. Pırıl pırıl, çoğu masterli ve tamamı fakir aile çocukları olan askerlerin salıverileceğine inanıyordu.
“Ağlamayın.” diyordu; çünkü: “Subay eşleri ağlamaz.” idi. Öyle öğrenmişti yıllarca terör bölgesinde görev yapan eşinden. Her sabah evden onları hep ölüme uğurlamamışlar mıydı?
Ve bir akşam eşini terör bölgesine -ölüme değil, ama tutuklanacağını bile bile Beşiktaş Adliyesi’ne- uğurlarken de ağlamamıştı.
Eşinin terliklerini evde, çıktığı andaki haliyle bıraktı; çalışma masasını da, yatak odasını da… Bir daha o odada yatmadı.
Hiç ağlamadı!..
Ama dün Silivri’de, duruşma salonunda ağladı. Birkaç yüz metre ötede, bir koğuşta tutulan eşinin de ağladığından emindi.
O gösterişsiz, sessiz sedasız kadın, “terör örgütü kurma ve yönetme” iddiasıyla 9 aydır Silivri’de tutulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un eşi Sevil Başbuğ’du.
1960 ihtilâlinde emekliye sevk edilmiş bir asker babanın da kızı olan Sevil Başbuğ’du.
* * *
TSK’nın en seçkin askerleri de dün tarihe not düştüler. Karardan sonra bayrak açıp İstiklâl Marşı okudular.
O sabah Hasdal’da şehitler için saygı duruşunda bulunduktan sonra Mahkeme salonuna geldiler. Burada da saygı duruşunda bulunacaklardı, ama yeni bir soruşturma konusu yapılmasını istemediler.
Acaba bayrak açıldığı için işlem yapılır mı?
Komutanların dört bir tarafı 100’den fazla kalkanlı jandarma tarafından sarıldı. Mahkeme heyetinin önündeki askerler iki sıraydı. Kandil’e gitmesi gereken askerlerin kendi önlerine dizilmesine öfkelendiler: “Korkunuz mu var?Vereceğiniz karar hukuksuz olacağı için mi?” diye tepki gösterdiler. Emekli Tümgeneral Behzat Balta: “Bizim önümüzde ordular duramaz.” diye bağırdı. Bir diğeri: “Biz KCK’lı değiliz.” uyarısında bulundu.
Mahkeme Başkanı: “Kırılacağınızı düşünmedim.” gibi bir şeyler söyledi.
Yüzlerce asker… Kararın açıklanması 50 dakika sürdü.
Sonrası? İşte tarihe düşülen notlar:
Engin Alan: “Daha az ceza verilse hakaret sayardım. Sabahat Tuncel’e verilen cezanın iki katı olmalıydı. Bir sürü madalyamız vardı, en büyüğünü bu mahkeme taktı…”
Kadir Sağdıç: “Orduya ve ülkeye hainlik! Bu karar bize değil, ulusumuza hainliktir. Sessiz duran namuslular iyi düşünsün…”
Cem Gürdeniz: “Türkiye çöküyor. Ordusuna bu kadar saldıran başka bir ülke yoktur. Deniz Kuvvetleri tamamen çökertilmiştir…”
Mustafa Önsel: “Türk Ordusu sadece Şırnak’ta, Diyarbakır’da, Bingöl’de değil, burada da vuruldu…”
Halil İbrahim Fırtına: “Bu karar Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Milleti’ne ders olsun…”
Çetin Doğan: “Bu mahkemenin bizi mahkûm etmesi bizim için bir şereftir. Biz öldükçe çoğalırız. Yarın çocuklarının yüzlerine bakamayacaklar…”
Ve veda anı:
“Mustafa Kemal’in Askerleri… Türkiye sizinle gurur duyuyor…”
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
22 Eylül 2012