Oda Tv davasında Barış Terkoğlu, “Açılmamış dosyanın davası olmaz” demişti. Askerler de yapılmamış “darbe” iddialarıyla ipe gönderilmek istenirken, PKK aralıksız vuruyor.
Tunceli, PKK’nın ancak canlı bomba yöntemiyle girebildiği bir ilimizdi. Şimdi gündüz gözü burada bile toplu katliamlara imza atıyor.
Başbakan Erdoğan, yaman hırsız misali bu tablodan herkesi sorumlu tutarken, bir tek iktidarına toz kondurmuyor. Üstüne, PKK ve arkasındaki güçler Türkiye’yi hedef almıyormuş gibi, sadece iktidarını düşünüp, “Hükümeti zora sokmak için vesayetin elinde sadece PKK terörü kaldı” diyor. Bu “vesayet” kim veya her neyse? Ya şu meydan okuması?
“Biz, bizden önce olduğu gibi, terörün siyaseti şekillendirmesine, yönlendirmesine asla ve asla göz yummayacağız.”
1 hafta sonra dönüp, “Müzakereler yeniden başlayabilir” buyuruyor…
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “Öcalan da müzakere sürecine dahil olabilir” diyor…
Oslo’da masaya oturdukları KCK’nın sözde yürütme kurulu üyesi Zübeyir Aydar, “Görüşmeleri hükümetin kestiğini, masayı kendilerinin değil hükümetin devirdiğini” anlatıp, görüşmelerin yeniden başlaması için tek şartlarının, “İmralı’nın kapısının açılması ve Öcalan’ın sürece dahil edilmesi olduğunu” açıklıyor…
Sivil anayasanın sırf teröristleri memnun etmek için hazırlandığı ortaya çıkıyor…
Bunlar mıdır, “terörün siyaseti şekillendirmesine, yönlendirmesine göz yummamak”? Bir de “göz yumulsa” acaba neler olurdu ki? Bırakın siyaseti şekillendirip, yönlendirmesine bir avuç çapulcu Türkiye’yi, Türkiye’nin anayasasını şekillendirip, yönlendiriyor.
Başbakan Erdoğan’ın iktidar hariç, herkesi suçladığını vurguladık. İsterseniz bu tarz-ı siyasete Fetullah Gülen cevap versin:
“Falan iyi bir politika yürütemedi burada; zayıf diplomasi yüzünden geldi; ağalar, askerler burada yapmaları gerekli olan şeyleri yapamadılar… Hukuk sisteminde olduğu gibi, böyle kendisine bir şey atfedildiğinde, atf-ı cürümle o işten sıyrılma gayreti içine girmenin hiçbir faydası yok. İş olup bittikten sonra, ‘şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı’ demenin hiçbir faydası yok. Aklınız varsa, basiretiniz varsa, think-tank kuruluşlarınız olur sizin…”
Fetullah Gülen Medine’de yaşanan kıtlık üzerine Hz. Ömer’in yakarışını anlatırken de adeta Erdoğan’a şu göndermeyi yapıyor:
“Hazreti Ömer, milletin başındaydı… ‘Ben milletin başında olduğuma göre bu daire bana ait, olumsuz bir şey benim yüzümden olabilir!.. Allah’ım benim yüzümden ümmet-i Muhammed’i mahvetme’ diyordu… Ben bir camide imam isem şayet eğer o camiyle alâkalı, o cemaatle alâkalı olumsuz bir şey varsa, ben onu kendimden bilmeli, başımı yere koymalı, içimi dökmeli, ‘Benim yüzümden bu cemaate zarar verme!..’ demeliyim. Vilayetteki, vilayeti idare eden insan da, o da kendi dairesi açısından öyle demeli; kasabadaki kendi dairesi açısından öyle demeli; köydeki kendi dairesi açısından öyle demeli; milletin başındakiler de kendi açılarından öyle demeli…”
Peki Fetullah Gülen’in tüm felaketler için reçetesi ne?
Türkiye’deki bütün camilerde günde 5 vakit yağmur duasına çıkar gibi, “Cenab-ı Hakk’ın bu belaları uzaremizden def etmesi için” dua edilmesini öneriyor.
Bunun için de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın camilere, köye-kasabaya, en ücra yerlere kadar tamim göndermesini bekliyor.
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
27 Eylül 2012