Kocatepe Camii’ndeki cenaze törenine giderken, aklımda sadece şu vardı… Oğlum İlim ben Silivri’deyken ABD’ye gidince uğurlamamış, sarılıp, öpememiştim. Bir daha ya görüşürdük, ya görüşemezdik. İşte Silivri zindanında ilk ve son ağlamam, mideme kramplar girmesi o zaman oldu.
Prof. Fatih Hilmioğlu; en önce bir baba, bir bilim adamı… Kimbilir hangi ana-babalara, evlatlara şifâ oldu. Ama kendi canı, dünyalar güzeli evladı Emir’e yetişemedi. Onu en son 20 gün önce bir Çarşamba ziyaretinde kapalı camın ardında gördü. Telefonla konuştu, ama sarılıp, öpemedi. Kimbilir benim gibi camı öpmüştür vedalaşırken!..
Baba bugün Ankara’dan oğlunu uğurladı. Ama bir başka şehre, bir başka ülkeye değil… Ama sarılamadan, nefesini, sıcaklığını duyamadan… Tabutta, çok uzak, dönüşü olmayan diyarlara… Cennete.
“Benim de çektiğim acımıymış” diye utandım…
Silivri’de C-5 koğuşunda tv’den Kocatepe Camii’ndeki şehit cenazelerini izlerdim. Bir de Doğan Yurdakul’un eşi Güngör Yurdakul’un cenaze törenini. Her birinde aynı ayrı kahrolurdum.
Silivri’den çıkıp, Kocatepe Camii’nde bir cenaze törenine canlı canlı katılacağımı hiç düşünemezdim. Ufuklar kadar uzak geliyordu. Ama bugün Emir’in cenaze törenine katıldım.
İnsanlar bana “geçmiş olsun” dedikçe sadece utandım.
Böyle onulmaz acılar yaşamaktansa, evlatlarımızın acısı görmektense her birimizin ömür boyu Silivri’de yatmaya razı olduğunu/olacağını biliyorum çünkü.
Emir’i uğurlamaya gelenlere baktım; En önce bu sürecin ilk kurbanı, intihar eden Yarbay Ali Tatar’ın ailesini gördüm. Hilmioğlu Ailesinin acısını azaltmaya gelmişlerdi. Sonra diğerlerini, Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe’de babaları, kocaları, eş-dostları olanları. Silivri Ailesi Kocatepe’deydi. Silivri sakinleri de çelenkleriyle.
Emir’i uğurlamaya gelenlere baktım; Sırrı Sakık oradaydı. Evladını kısa bir süre önce kaybeden bir baba olarak, Fatih-Nurhan Hilmioğlu çiftini ondan iyi kim anlabalilir ki?!.. Gelmesi gereken, ama gelmeyenleri/gelemeyenleri düşününce, “Helâl olsun Sırrı Sakık’a”denmez mi?
Emir’i uğurlamaya gelenlere baktım; Bir cenaze töreni aklıma düştü… Ankara ve Erzurum’da kaç bakan saf tutmuştu, onu hatırladım. Emir için saf tutan bakan yoktu!..
Babalara, analara duyulan öfke ve kinin, nasıl toplu bir kırıma dönüştüğünü iliklerime kadar hissettim. İmkân ve fırsat bulsalar soyumuzu kuruturlar mı ki?!..
Tarih böyle bir zulüm, kin, nefret görmediğine göre; bu zulme imza atanları, müsebbiplerini toprak kabul eder mi ki?!.. Firavun misali!..
Ve Karşıyaka Mezarlığı…
Emir gelmeden, ana-babanın taşları ayıklaması…
Emir kara toprağa konup, üstü örtüldükten sonra ananın, “Aman taşlar çocuğumun canını acıtmasın” yakarışı…
Jandarmaların “güneşten koruma” bahanesiyle, ellerinde şemsiye Fatih Hilmioğlu’nun tepesinde durması…
Bıraksalar mezardan başka nereye kaçarlar, Emir’in koynundan başka nereye girerler ki?!..
Canları gitmiş, canları!..
Defin sonrası hocanın ettiği dualar…
Ulu Önder Atatürk ve silah arkadaşları dedi…
Bu bayrak inmesin dedi…
Vatanımıza düşman ayağı değmesin dedi…
“Amin”li birlikte içimden birşeyler daha koptu, gitti; Bu bedeller tam da bunlar için ödenmiyor mu?
Nihat Genç ve Yavuz Selim Demirağ’la Emir’in yanından ayrılıp, dönüşe geçtiğimizde tam karşımıza Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya’nın mezarı çıkmaz mı? Ona bir Fatiha, vatan-millet uğruna bedel ödeyenlere de Bayrak şiirinden şu mısraları gönderdik.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.
Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı…
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye de başsağlığı dileklerimle…
Müyesser YILDIZ
16 Ekim 2012
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/fatih-hilmioglunun–1610121200.html