Foyaları meydana çıkınca 2006’da PKK ile Mücadele Koordinasyonu’nu icat ettiler. ABD tarafını temsilen emekli Orgeneral Joseph Rarltson, Türkiye’yi temsilen emekli Orgeneral Edip Başar atandı. Türkiye’yi birkaç yıl böyle idare ettiler. Oysa Raltson daha göreve başlarken PKK’ya karşı askeri operasyonun “son seçenek” olduğunu açıklamıştı. Edip Paşa da kısa sürede bunların ne mal olduğunu anladı ve görevi bıraktı. Raltson’un başka ‘ihaleler’ peşinde koştuğunu dünya alem duydu.
Ardından Türkiye-ABD-Irak arasında üçlü mekanizma oyunu başladı. Çaktırmadan Irak merkezi hükümeti devreden çıkartılıp, yerine Barzani kondu. Oysa Başbakan Erdoğan bunun hemen öncesinde: “Irak merkezi hükümetinden başkasını tanımayız.” demişti. “Barzani Kürdistanı”nı tanıma sürecimiz de böylece başlamış oldu.
Bundan sonraki yeni oyunumuz, istihbarat paylaşımı oldu. Ama o istihbaratın Türkiye’yle mi, PKK’yla mı paylaşıldığı anlaşılamadı. Karakollarımız en çok bu dönemde vuruldu, en çok şehidi “istihbaratı paylaşırken” verdik.
Yeni sezonu ise TTP isimli oyunla ABD Büyükelçisi Rikardone açtı. Televizyonların Ankara temsilcileriyle sohbet eden Büyükelçi, terörle mücadelede işbirliği için Usame Bin Ladin modelini anlatmış. Ladin’i yakalamak üzere uygulanan askeri operasyonun adı TTP (Taktik Teknik Usuller) imiş, PKK’ya karşı bunu önermişler.
Aaaaa, ne büyük sürpriz(!); ama sağolun, almayalım.
ABD’nin yeni önerisine değil de Başbakan Erdoğan’ın tepkisine şaşırdım doğrusu.
Birincisi: “Bölücü terör örgütüne yönelik anlık istihbarat paylaşıma geçiş süreci var, eskiden bu sözkonusu değildi.” demiş.
Anlık istihbarat paylaşım oyununu, pardon sürecini geçmemiş miydik?
İkincisi: “Bin Ladin ile ilgili açıklaması kendi şartları içinde değerlendilir, bizim bölgemiz de kendi şartları içinde değerlendirilir. En basiti biri bir şehirde, biri dağın mağaralarında. Bir kere şartları farklı” demiş.
İmralı’nın “muhatap” ilân edildiği, Barzani ile “gurur duyulduğu” bir sırada hiç Kandil’e girilir mi? Oynamaya gönlü olmayan gelinin “yerim dar” demesi misali, bu söylenemeyeceğine göre, “dağın mağaraları” mazereti bulunacaktır elbet.
Peki neden? Cevap, ABD Büyükelçisi Rikardone’nin şu sözlerinde gizli:
“Şu ana kadar PKK’yı askeri açıdan yenmemiş olmamız hem Türkiye’nin hem de ABD’nin üzüldüğü bir konu. Ama bu mücadele konusunda ABD’ye yönelik şüphe beni üzüyor hatta sinirlendiriyor; çünkü böyle olunca düşman, müttefikler arası ilişkiye şüphe yerleştirmekte başarılı oluyor. Bu düşmanlara umut veriyor olabilir. ‘Türkiye tek başına, ABD onu desteklemiyor.’ diyenlere soruyorum…. Niye buna inanıyorsunuz? Biz daha akıllı yöntemlerle daha yakın çalışmaya hazırız. İstihbarat veriyoruz ama beraber yararlanmıyoruz, biz istihbarat veriyoruz. Türkiye nasıl kullanacağına kendi karar veriyor.”
ABD’nin bu ‘olağanüstü’ performansına rağmen Erdoğan’ın “yerim dar” demesi, PKK ve “Büyük Kürdistan” projelerinin ağa babasını temize çıkarmaktan, amma velâkin eş zamanlı kendini ‘süpürmek’ten başka bir şey değildir.
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
16 Ekim 2012