Başbakan yine tam zamanında gündemi belirledi. 4 bakanı değiştirdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, PKK’nın şartı “ana dilde savunma”yı onaylaması da, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın amiralsiz kalması da, “İmralı dansları” da ikinci plana düştü.
CHP’yi Birgül Ayman Güler, “Türk ulusuyla, Kürt milliyetini bana eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz” dediği için kıyamet kopuyor. Ne yazık ki o da akademisyen dilinin kurbanı oldu. Aslında maksadı açık, lâkin “Kürtçülüğün” dik âlâsını yapanlar, şimdi Güler’in ne ırkçılığını, ne Naziliğini, ne faşistliğini bırakıyor. Güler’in ifadesi “ırkçılık ve faşistlik” ise yere, göğe sığdırılamayan Ahmet Türk’ün, “Kritik süreçlerde her iki halkın da hassasiyetini ve nasıl konuşulması gerektiğini ben de biliyorum” sözleri nedir?
Ana dilde savunma da çıktı, bölücülük-terör bitecek, ohhh rahatladık, öyle mi? Durun bakalım!.. Dakika 1, gol 3. Cemaatin sözcülerinden Hüseyin Gülerce’nin bugünkü yazısına bakın. Başlığı “Barış Adımı: Anadilde Savunma”. Yani başka adımlar da lâzım. Neler mi?
“Dileriz bu adımı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çocuklara Kürtçe isim koyma, yerleşim yerlerinin Kürtçe isimlerinin iade edilmesi takip eder” diyor ve ekliyor:
“Evet, artık Kürt vatandaşlarımızın anadilde eğitim yapma hakkını da savunabilmeliyiz.”
Bunu da şu üç gerekçeye dayandırıyor:
“1. Dil Allah’ın ayetlerindendir. Kürt vatandaşlarımızın Kürtçe konuşması, yazması, savunma yapması, belediye meclislerinde yer isimlerini Kürtçe koymaları onların insan hakkıdır, demokrasinin gereğidir. 2. Kürtçe eğitim hakkıyla, Türkiye’de yaşayan, tahsil yapan Kürt vatandaşlarımız Türkçeyi öğrenmekten, konuşmaktan ve yazmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Hele Türkçe Olimpiyatları’nın yapıldığı, Türkçenin bir dünya dili haline geldiği günümüzde, ben Türkçemize güveniyorum. 3. Kürtçe eğitim hakkı, bölünmeye değil, kaynaşmaya giden yolu açacaktır. Kürt vatandaşlarımız en tabii haklarının verilmesiyle, ikinci sınıf vatandaş hissinden kurtulacaktır. Terör örgütünün ve ırka dayalı Kürt milliyetçiliği yapanların elinden en büyük kozları alınacaktır.”
Rumeli’ye Elveda’nın 100. Yılı
Balkan Savaşları, bir diğer ifadeyle Rumeli’ye elvedanın 100. yılındayız. Meclis’te ana dilde savunma hakkının kanunlaşması ile bu yazılıp, çizilenleri görse rahmetli Necdet Sevinç eminim “Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü” adlı eserindeki notlarını hatırlar ve hepimize de hatırlatırdı. Onun yerine özetlemeye çalışayım:
-Meclis’teki bilumum Rum, Yahudi, Arap, Arnavut, Ermeni milletvekili o zamanki Resmi Gazete olan Takvim-i Vekayi’nin resmi dille birlikte yöre halkının diliyle de yayınlanması için önerge verir.
-İstanbul Milletvekili Zöhrap Efendi, yüksek askeri okullara alınacak öğrencilerin ana dilleriyle sınava girmelerini ister.
-31 Mart ayaklanmasına tepki için Selanik’te düzenlenen mitinge katılan gazeteci ve milletvekilleri ana dillerinde konuşma yapar.
-Priştine Milletvekili Hasan Bey, “Bu memleket karşılıklı menfaatlerin olduğu bir anonim şirkettir” der.
-Debre Milletvekili Basri Bey, bölücülük yapmayan Arnavut Milletvekillerini düelloya davet eder.
-Çamlık Milletvekili Şahin Bey Meclis Başkanına, “Meşru sebebe dayandığı için isyan da meşrudur. Milletimi savunduğum için gurur duyuyorum” diye meydan okur.
Bir süre sonra Balkanlar elden çıkar ve Osmanlı Devleti Arap vilayetlerini de kaybetmemek için şu kararları alır:
-Arapların yoğun olduğu bölgelerde dilekçelerin Arapça yazılması,
-Türkçe bilmeyenlerin mahkemelerde Arapça konuşması,
-Arapça ilân verilmesi,
-İlk ve orta dereceli okullarda Türkçe’yle beraber Arapça’nın da eğitim dili olması.
Sonuç; Ayrılıkçı Arap hareketi daha da hızlanır. Önderleri dönemin Aliye Divanı, yani sıkıyönetim mahkemesinde yargılanır. Bunlardan birisi de Türk Milleti’ne hakaretler yağdıran Arap istiklâl hareketinin milli marşının güftekârı Refik Rızzık Sellum’dur. Hakim şunu sorar:
“Niçin Arap istiklâlinden bahsetmekle yetinmediniz de Türkler hakkında ağır ithamlarda bulundunuz? Ecdadınızın da ekmeğini yediği, nimetini gördüğü, sizi asırlarca din ve devlet düşmanlarına karşı himaye eden, size kavmi necip diyen, imtiyazlar ve haklar tanıyan, size kendi öz milletinden daha istisnai muamelelerde bulunan Türklere hakaret ve iftiraya nefsinizi mecbur addettiniz?”
Sellum şunları anlatır:
“Ben Fransız okullarında okudum. Bugün Suriye, Irak, Lübnan’ın önde gelenlerinin evlâtları Cizvit okullarında okur. Öteki Arap diyarlarında ise İngilizce hâkimdir ve onlar ya İngiliz ya Amerikan okullarında okur. Hepsinin amacı Türkler hakkında benim sahip olduğum bilgileri telkin etmektir. Hepsinin müşterek düşmanı Türklerdir. Zannediyorum ki, bizim hatamıza bizden sonrakiler de ister istemez düşeceklerdir. Çünkü bu kanaat asırlardır ustalıkla telkin edilen ortak bir çalışmanın çok kuvvetlenmiy bir fikridir. Eğer ben istiklâl marşının metnini Türkleri itham ve tel’in eder mahiyette hazırlamamış olsaydım, kabul edileceğini mi tahmin ederdiniz?”
“Bölünmeye değil, kaynaşmaya gidiyoruz… Terör örgütü ve Kürt milliyetçiliği yapanların elinden en büyük kozları alınıyor” öyle mi?
Türkiye Cumhuriyeti tarihini tersinden okuyanlar, bari Osmanlı tarihini düzünden okusalardı!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan ve Mamak’a kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
25 Ocak 2013