İçeriğe geç

Siz Hiç Ömür Boyu Babanızı Özlediniz Mi?

Kalemlerinden kan damlayan bazı kalemşörler Ece Saygun’un ölüm döşeğindeki babası için çırpınmasına, “hastalık gerekçesiyle tahliyeyle kurtuluş yolu” dedi… “Örtülü kızlara çektirilen çilelerin” hesabını sordu…

Normaldir, acıları ve zulümleri yarıştıranlara yakışır!..

İyi ama bize ne oldu da Başbakan Erdoğan telefonla aradı, hastaneye Ergun Paşa’yı ziyarete gitti diye Ece’ye taarruz ediyor, küçücükk omuzlarındaki ağır yükün üstüne tonlar ekliyoruz? Ece’den hangi sıfatla neyin hesabını soruyoruz?

Merak etmeyin, Erdoğan’ın “vicdan” atağı hakkındaki duygu ve düşüncelerimi bilahare paylaşacağım. Bundan önce Ece’yi eleştirip mutluluğunu kursağında bırakanlara bir çift lafım var.

Yok niye telefonuna çıkmış, yok niye Erdoğan’ı karşılamış, gülücükler saçmış!..

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağababa anlatmıştı. Silivri’de Mustafa Balbay’ı ilk ziyaretinde burnuna tuhaf bir koku gelmiş. Soramamış Balbay’a. Ankara’ya dönene kadar o kokuyu düşünmüş, sonra bulmuş:

“Mustafa Balbay nem kokuyordu”!..

Sizin hiç cezaevi neminden burnunuzun direği sızladı mı?

29 Ocak’ta Ankara Adliyesi’nde emekli Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk’ün davası vardı. 3.5 yıldır Silivri’de olan hem asker hem de hukukçu bir kahraman o. Ucunu yakaladığı devlet içindeki “çete”yi, savunmasında anlattığı için hakkında hakaret davası açılmıştı. Kendisini getirmediler, ama ailesi oradaydı. Anası Başak Öztürk beni görünce ne yaptı biliyor musunuz? Boynuma sarıldı, “Gel seni bir koklayalım; Silivri’nin, oğlumun kokusunu duyayım.” dedi.

Siz hiç sırf evladınızın kokusunu duyma umuduyla 7 ay önce o cezaevinden çıkan birisinin boynuna sarıldınız mı? Cezaevi kokusunu ciğerlerinize çekmek istediniz mi?

Bugün Ankara Sakarya Meydanı’nda pembe anoraklı bir kız çocuğunun küçücük ellerinde şöyle bir pankart vardı:

“Ben hayatta en çok babamı sevdim”

Sen de 8, ben diyeyim 10 yaşında; Hayatta en çok sevdiği kişi hapiste.

Asker çocukları neredeyse ömür boyu hep baba hasreti çeker. Ancak emekliliklerinde kavuşurlar, doymak isteseler de doyamazlar ondan sonra da.

Siz hiç bir ömür boyu yaşayan babanıza hasret kaldınız mı?

Hele de “tam buldum” derken hasta hasta cezaevine konmuş, ölüm döşeğine yatırılmışsa!..

İşte Ece Saygun bunların hepsini iliğine, kemiğine kadar yaşadı, yaşıyor. Babasına aşık bir kız çocuğu panikle, el yordamıyla ne yaparsa, onu yapmaya çalışıyor.

Ey Ece’ye kızanlar, onu kınayanlar ya şunları biliyor musunuz?

Ergin Paşa’nın o hali karşısında anne Neriman Saygun’un psikolojik Alzheimer’a yakalandığını, birçok şeyi unuttuğunu, sürekli ağladığını… Ergin Paşa ağır bir ameliyat geçirdi, solunum cihazından çıkarıldı, Başbakan Erdoğan onu gördü; ama Neriman Hanım’a henüz göstermediler bu yüzden.

Ama Ergin Paşa’nın ikinci gün Ece’ye ilk sorusu, “Annen nerede?” oldu.

Solunum cihazını ilk çıkardıklarında Ergin Paşa nefes alamadı, burnundan kanlar geldi. Babasını bu halde gören Ece düşüp bayıldı, haberiniz oldu mu?

Ece devlet protokolünden, adap işlerinden anlamaz; alışkın değil. Ayrıca haldır huldur bir genç kadın.

Ama “Erdoğan’ı karşılamak izin hazrola geçti” demiş birileri. Acaba öyle mi, söz savunmanın:

“Kantinde oturmuş, çay içiyordum. Hastaneden arayıp: ‘Gelir misiniz.’ dediler. Elimde sigara yürüyordum, bir yığın polis gördüm. Sonra Başbakan geldi. Benden önce doktorla konuşmuş: ‘Hocaya sordum, babanız uyanmış.’ dedi. ‘Evet.’ cevabını verdim, o kadar. Başbakan’la babamın yanına girdiğimizde protokol filan demeden koştum, boynuna sarıldım, elini öptüm. Yok Başbakan’a hayran hayran bakmışım, yok gülmüşüm… Evet güldüm. Babam ölümden dönmüş, kalp pili takılması bile riskli bulunmuşken açık kalp ameliyatı geçirmiş; böbrek yetmezliğine girmek üzere. Ama solunum cihazından çıkmış, elimi tutmuş, benimle konuşmuş. Babama kavuşmuşum, ben gülmeyeyim de kim gülsün. Değil gülmek, halay çekerim!..”

Madem bu kadar acılı, ikide bir Twitter’a ne diye mesaj yazıyorun dedikodusu da yapılmış.

Arayanlardan telefonu kilitlendiği, herkesin haber beklediğini bildiği için… O telefon trafiği kesilsin, hastaneden aradıklarında ulaşabilsinler diye.

Başbakan Erdoğan’ın ziyaretiyle ilgili elbette benim de öğrenmek istediklerim vardı, açıkça sordum Ece’ye.

Mesela: “Düne kadar baban dahil, hepimize ‘terörist, darbeci’ diyen Başbakan Erdoğan’ın aramasını ve ziyaretini neye yoruyorsun?” dedim. İşte cevabı:

“Bilemiyorum, benim de kafamda bu soru gidip, geliyor. Yaşanan hukuksuzluklar, adaletsizlikler babamın üzerinden çok gün yüzüne çıktı. Herkeste, “bu kadar da olur mu ya” duygusu yarattı. İlk kez herkes insani ve vicdani bir noktada buluştu. Belki ondandır!..”

“Senin baban için çırpınman ona babalığını, kendisinin de evlâtları olduğunu mu hatırlattı acaba?” diye de sordum. “Eğer çırpınmam, çaresizliğim böyle bir şeye vesile olduysa, onu motive ettiyse sadece mutlu olurum.” dedi.

Ece’nin avukatlığına soyunmuş değilim… Neticede insanız ve hepimiz madden, manen çok ağır sınavlardan geçiyor, bir o kadar ağır bedeller ödüyoruz. Hata, yanlışlık olmaması mümkün mü? Ama bu zulmü yapanlardan her gün, her fırsatta yeterince dayak yerken bir de bizler birbirimizi dövmek, eleştirmek, kınamak için adeta fırsat/bahane aramayalım. Anlatmak istediğim sadece bu.

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan ve Mamak’a kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

9 Şubat 2013

Kategori:Uncategorized