Ne Silivri’de yağdırılacak olan müebbet hapis cezaları, ne AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı’na yapılan lavı, bombalı saldırılar PKK’ya teslimat rezaletinin üstünü örtebildi.
İsrail bir kez daha ve tam zamanında “can simidi” olup, yetişti de Usta’yı su yüzüne çıkardı, derin bir nefes aldırdı.
“PKK’yla barış”; Büyük İsrail’e büyük katkı… Karşılığında kocaman bir “özür”!.. Kullan kullan bitmez. Aylardır beklenen Obama kapısının kilidi de açılır artık. Sonra gelsin Suriye, İran operasyonları. Türkiye’nin anası ağlayacakmış, kimin umurunda. Usta kurtulacak ya, anamız biraz daha ağlamış önemli mi?!.
Nereden, nereye?..
1993’te, “Türkiye’nin İsrail’i tanıması tarihimize sürülmüş kara bir lekedir” diyor, “Büyük İsrail” projesini engellemek için şöyle akıllar veriyordu:
“Türkiye tercihini İsrail ve Filistin konusunda hâlâ yanlış yapmaktadır. Şahsiyetli bir dış politika anlayışıyla Filistin konusundaki tavrını belirleyerek, Büyük İsrail projesini engellemelidir. İnanıyorum ki, bu çıkış Türkiye’yi madden ve manen güçlü kılacaktır. Türkiye, Fırat suyu politikasını tekrar gözden geçirmelidir. Ortadoğu’daki kanser mikrobu olan bu zihniyeti sulamak, beslemek kadar büyük bir zulüm olamaz. İsrail’i devlet olarak tanımıyorum…”
ABD, 2007 seçimlerinden sonra dönemin Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns aracılığıyla şu mesajı gönderdi:
“Irak İran ve Suriye’ye komşu olan Türkiye’nin 2008 yılında ABD ile bağlantısı çok daha önemli hale gelecek. Türkiye bizim Geniş Orta Doğu’daki çıkarlarımız için kritik önemde. Türk yetkililerinin dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluklara cevap verilmesinde katılımcı olmasına ihtiyacımız var.”
Nasıl ki, daha 2002-2003’te planlanan “PKK mütarekesini” millete birden kabul ettirmek mümkün değildi, “ABD’nin Geniş Orta Doğu’daki çıkarları” projesi için de zamana ihtiyaç vardı. Zira bunun anlamı tek kelimeyle “Büyük İsrail”di.
Kavgalar, dövüşler, Mavi Marmara gemisinde öldürülen masumlar, küslükler!..
Nihayet teröristbaşına meydan mitingi imkânı verildi, Obama, “küslük yeter” deyip, Erdoğan ile Netanyahu arasında sekreterlik yaptı, “özür” diletti.
Bu olay, Türk Milleti nezdinde one minute’dan daha büyük bir fetihtir!..
Özrün karşılığında ne alınıp, verilmiş sorulmaz bile. Mesela, “Üç şarttan Gazze’ye ambargonun tamamen kaldırılması ne alemde?” diye bakılmaz… “İsrail-NATO ilişkilerindeki vetomuzdan taviz veriliyor mu?” kısmı da düşünülmez.
Erdoğan daha geçen ay İsrail Gazze’ye saldırdığında, “İsrail bu… İsrail, tarihin affetmeyeceği bir devlet yapısına, devlet terörü estiren bir yapıya sahiptir” dedi.
Ama aylardır randevu beklediği, stratejik müttefiki, model ortağı Obama ilk yurtdışı gezisini İsrail’e düzenlediği gibi, ABD-İsrail ilişkilerini şöyle anlattı:
“Bu bölgede esen değişim rüzgarları hem umut hem tehlike getiriyor. O nedenle bu ziyareti, halklarımız arasındaki kopartılamaz bağı yinelemek, ABD’nin İsrail’in güvenliğine olan bağlılığını tekrar vurgulamak ve İsrail ile komşularının halklarıyla doğrudan konuşmak için bir fırsat olarak görüyorum. İsrail’in güvenliği, ABD’nin önceliğidir. ABD, İsrail devletinin yanında duruyor, çünkü temel ulusal güvenlik çıkarlarımız bundan yana. İttifakımız ölümsüz ve sonsuz…”
İşte bunları söyleyen Obama Erdoğan’la Netanyahu’yu barıştırdı.
Yeni Türkiye’nin “İsrail’in güvenliğine bağlılığı, İsrail’le ölümsüz ve sonsuz ittifakı” hayırlı, uğurlu olsun!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
22 Mart 2013