İçeriğe geç

TSK’da Başbuğ Sendromu!..

Gül-Erdoğan ikilisinin 2010’da başlattığı operasyon tamamlandı ve Genelkurmay’a da bugün itibarıyla “AKP” damgası vuruldu.

Hava ve Deniz Kuvvetleri’nin herhangi bir ağırlığı kalmadığından bu Şura’nın ana belirleyicisi Bekir Kalyoncu’nun akıbetiydi. TSK ve başka camiaların beklediği oldu. Necdet Özel’den sonrasının Genelkurmay Başkan adayı Kalyoncu emekliye sevk edilirken, karargâhın sessiz, ama etkili ismi Hulusi Akar’ın önü ardına kadar açıldı.

Bu operasyona, “2. Özel vak’ası” diyebiliriz. Nasıl ki, 2010’da Özel 2 yıl birden sıçratıldıysa, aynısı Akar için uygulandı.

Akar’ın en dikkat çeken özelliği Kayserili, yani Cumhurbaşkanı Gül’ün hemşehrisi olması. 2010 atamalarını “ Gül’ün belirlediği” söylenmişti. Bugün de aynı durum sözkonusu.

Akar’ın özgeçmişi de ilginç. “Belki en son yüzbaşılığı döneminde arazideydi” deniyor. Sonrasında ya karargâhta veya yurtışında görev yaptığı, “bilgisayar uzmanı, tam bir masa başı subayı” olduğu anlatılıyor.

Bu sözlerin önemini anlamak için yeniden 2010’a dönelim. Bugün Silivri’de tutuklu dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı için önerdiği isimler Erdoğan, ama özellikle de Gül’e takılmıştı. Bu isimlerden birisi de Aslan Güner’di ve Gül, Güner’i niye istemediğini açıkça anlatmıştı.

Gül’e göre, “Aslan Güner Paşa’nın Cumhurbaşkanlığı Başyaverliği döneminden bu yana yaklaşık 20 yıllık hizmeti Ankara’da geçmiş, PKK ile mücadelede Güneydoğu’da komutan olarak görev yapmamıştı”. Böyle bir atamaya onay verdiği takdirde Güner’in Genelkurmay Başkanlığı yolunu açmış olacağını, oysa cephe deneyimi olmayan bir komutanın Genelkurmay Başkanı olmasının doğru olmayacağını, bu nedenle de onay vermeyeceğini hükümete ileten Gül’ün, Güner’le ilgili bir diğer olumsuz kanaati de Ankara Garnizon Komutanı iken Esenboğa’da kendisini karşılarken, eşi Hayrünisa Hanım’ın elini sıkmamak için protokol sırasından çıkmasıydı.

Aslan Güner’le hemen hemen aynı “görev siciline” sahip Hulusi Akar’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığına, dolayısıyla Özel sonrası Genelkurmay Başkanlığı’na seçilmesi Gül’ün o gerekçesinin çok da geçerli olmadığını gösteriyor.

Ki zaten artık “terörle mücadele” diye bir mesele kalmadığı, Kara Kuvvetleri, hatta Genelkurmay iç güvenlikten çekildiğine göre, “cephe deneyimine” sahip komutan da gerek duyulmamış olabilir.

Tabii gerçek gerekçe başkaydı ve Gül de bunu itiraf ediyordu. Jandarma Genel Komutanlığı’na getirilen Org. Necdet Özel bir sonraki YAŞ’ta Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanacaktı. Bu durumda ise Genelkurmay Başkanı olamayacaktı. Gül’e göre, “Kusurlu bir hareketi olmadığı halde Özel’in Genelkurmay Başkanlığı yolunun kapanması bir haksızlık” yaratacaktı.

-Dünü Anlamadan Bugünü Yorumlamak Zor-

2010’dan bu yana TSK ve Türkiye için köprülerin altından çok sular aktı. O ilk operasyondan sonra İlker Başbuğ’un istifaya zorlanması, e-mailler, internete düşürülen ses kayıtları, sözde “vatansever subayların” ihbar mektupları, dijital “deliller”le TSK adeta çarmıha gerildi. Hesaplaşma ne denli büyük idiyse, emekli olduktan sonra Başbuğ’un “gündüz Genelkurmay Başkanı, gece terörist” olduğu anlaşıldı ve tutuklanıp, Silivri’ye kondu. Başbuğ sonrasının Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve Özel dışındaki kuvvet komutanları da emekliliğini istedi veya istemek zorunda bırakıldı. Ve Özel, TSK’nın tek patronu oldu.

Bu dönemin en etkili ve belirleyici gazetelerinin başında gelen Zaman’ın Ankara temsilcisi Mustafa Ünal dünkü yazısında o günleri şöyle özetledi:

“Tutuklu generalleri sorun yapan İlker Başbuğ YAŞ toplantılarını kilitlemeye kalktı. Bütün orgeneralleri yanına alarak istifa resti çekti. İlk kez kararlar üç gün sonra değil, geç açıklandı. O günlerin perde arkası tam aydınlanmadı. Çok azı biliniyor. Işık Koşaner olayı zirve olsa gerek. Koşaner’in de sorunu tutuklu generallerdi. Genelkurmay Başkanı sıfatıyla Balyoz’dan yargılanan general ve amirallerin tahliye edilmesi için siyasi iradeye ve yargıya çok baskı yaptı. Ancak sonuç alamadı. Bunun üzerine Şûra’ya saatler kala üç kuvvet komutanıyla birlikte istifa etti. Eski Türkiye olsaydı büyük bir krizdi, devlet kriziydi. Yeni Türkiye çok kolay aştı. Yeni isimlerle yoluna devam etti. Koşaner ve ‘kahraman’ olmayı beklerken bugün isimlerini kimsenin hatırlamadığı o kuvvet komutanları, istifa ettikleriyle kaldı. Eskiye fazla gittiğimizin farkındayım ama dünü anlamadan bugünü yorumlamak zor.”

Ünal’a göre, “Sivil iradenin masanın başına tek oturması anlık bir karar değil, zorlu ve meşakkatli bir sürecin neticesinde” olmuştu.

Malum çevreler, Bekir Kalyoncu’nun Jandarma Genel Komutanı olmasına da sıcak bakmamıştı. İlk günden “gözetim” altındaydı. Bir kez daha Mustafa Ünal’ın yazısına müracaat edelim. Dedi ki;

“Cevabı merakla beklenen iki soru var: Kara Kuvvetleri Komutanının kim olacağı ve görev süreleri dolan tutuklu veya tutuksuz yargılanan generallerin akıbeti… Dört kuvvet komutanı da değişecek. Hiçbiri için ‘uzatma’ beklenmiyor. Kara en büyük kuvvet. Ancak komutanının kim olacağı şu açıdan önemli: Necdet Özel’den sonra Genelkurmay Başkanlığı için en güçlü isim o olacak… 2013 YAŞ’ında 2015’in Genelkurmay başkanı belirlenecek. O isim kim? Teamüllere göre Jandarma Genel Komutanı Bekir Kalyoncu… Kalyoncu’nun ismine itirazlar var. Hükümetin ‘pek sıcak bakmadığı’ sır değil. Ancak bunun karara dönüşüp dönüşmeyeceği meçhul.”

Cevabı merakla beklenen sorunun cevabı bugün geldi, herkesin bildiği “sır” karara dönüştü ve Kalyoncu tasfiye edildi. Ve ne ilginçtir, bu sonuç hiç kimse için sürpriz olmadı.

-Kalyoncu’ya Dair Notlarım-

İktidarın, NATO’nun, ABD’nin büyük büyük hesap ve planların arasında bir anlam ifade eder ve sizlere bir fikir verir mi bilmem, ama Kalyoncu’yla ilgili ajandama kaydettiğim iki özel notu paylaşmak istiyorum.

Nisan 2010’da yıllarca birlikte çalıştığı Tümgeneral Bekir Memiş tutuklanır. O zamanlar Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal Ceylanoğlu’nun Kurmay Başkanıdır. Ceylanoğlu’yla birlikte Memiş’in ailesine geçmiş olsun ziyaretine giderler. Memiş’in çocukları, komutanlara tepki gösterir. Ceylanoğlu ve Kalyoncu, “Hukuk. Elimizden ne gelir ki!..” mealinde karşılık verince, çocukların öfkesi yatışmaz, aksine daha hiddetlenip şunu söylerler:

“Bu gidişle sizi de alırlar!..”

Gördüğü tepkiye rağmen Kalyoncu, Memiş ailesini hiç yalnız bırakmaz. Nihayet bir gün Memiş’in kızı, “Bir daha babamı getirmeden gelme” der. O da, “Tamam, babanı getirmeden gelmeyeceğim” sözünü verir.

Çocukların kehaneti midir, Erdal Ceylanoğlu o ziyaretten 1.5-2 yıl sonra 28 Şubat’ın yıldönümünde 28 Şubat’tan tutuklandı, 13 Haziran’da tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.

Bekir Kalyoncu “henüz” tutuklanmadı, ama bugün itibarıyla o da başka türlü “alındı”.

Kalyoncu yakın zamanda, 30 Haziran’da birşey daha yaşadı. Balyoz’dan tutuklu Korgeneral Korkut Özarslan’ın kızının düğününe katıldı. Sırf bu düğün için Ankara’dan İstanbul’a gidip, nikâh kokteylin bitiminde de döndü.

Orada olanları anlatmadan önce Korgeneral Korkut Özarslan kim, onu hatırlatayım.

8’inci Kolordu Komutanıydı. 8 Mart 2010’da Elazığ’da meydana gelen deprem sonrasında gösterdiği çabadan dolayı Başbakan Erdoğan ona sarılıp, teşekkür etti…

Ama Özarslan da Balyoz davasından 11 Şubat 2011’de tutuklanıp, Hasdal’a gönderildi. Tutukluluğunun ikinci günü siroz hastası annesini kaybetti. Özarslan Üsküdar Selimiye Camii’nde düzenlenen cenaze törenine özel izinle katılırken, burada onu yalnız bırakmayan silah arkadaşları şunlardı:

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu (2013’te 28 Şubat’tan tutuklandı)

1.Ordu Komutan Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu (Bu YAŞ’da emekliye sevk edildi)

Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı (Hava Kuvvetleri Komutanı olması beklenirken, o da Balyoz’dan tutuklandı. Bu YAŞ’da emekliye sevk edildi)

Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral Bekir Kalyoncu (Kara Kuvvetleri Komutanı olması beklenirken, bugün tasfiye edildi)

Ve Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt (Ona birşey olmadı)

Ne ilginç bir akıbet tablosu değil mi?

30 Haziran 2013 akşamına dönersek; Düğün tutuklu bir generalin kızının düğünü olunca, konukların çoğunluğu da haliyle tutuklu yakınlarıydı. Hemen Jandarma Genel Komutanı Bekir Kalyoncu’nun etrafını sarıp, “Neden birşeyler yapılmıyor” şeklinde soru yağmuruna tuttular.

Anlatanların yalancısıyım; Kalyoncu şunu söyledi:

“İlker Başbuğ uğraştı, birşeyler yapmaya çalıştı da ne oldu?!.”

Tutuklu yakınlarının cevabını tahmin edersiniz; “Silivri’den ötesi mi var?”…

Cumhurbaşkanı Gül 2010’da Necdet Özel için, “Kusurlu bir hareketi olmadığı halde, Genelkurmay Başkanlığı yolunun kapanması bir haksızlık yaratacak” demişti.

Acaba Bekir Kalyoncu’nun ne “kusuru” ve iktidarın ne “acelesi” vardı ki, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na oturmasına bile tahammül edemeden, Genelkurmay Başkanlığı yolu kapatıldı?!.

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

3 Ağustos 2013

Kategori:Uncategorized