Başbakan Erdoğan, Cemaat yapılanmasının “casusluk” yaptığını, yabancı istihbarat örgütlerine hizmet ettiğini anlatıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da son ses kaydıyla ilgili olarak, “Bu devlete ve millete karşı savaş ilânıdır” diyor. Oysa Gazi Üsteğmen, Avukat Serdar Öztürk bunları 5 yıl önce söylemiş, bugün iktidarın görevden aldığı tüm polis ve yargı mensuplarının isimlerini tek tek deşifre edip, Genelkurmay’a, Savcılıklara, “Durum savaş hâli kadar ciddidir” uyarında bulunmuştu.
Bakın Serdar Öztürk 2009’dan itibaren TSK yetkililerine ve savcılara gönderdiği gizli/açık dilekçelerde neler yazdı, Erdoğan’a hangi tavsiyelerde bulundu ve kimlerin isimlerini verdi:
“Ergenekon sorusturması adı altında yürütülen faaliyetler soruşturma değil, askeri casusluk faaliyetidir.. ABD’nin angaje etti Cemaatçi polisler, TSK ile ilgili gizli bilgileri soruşturma maskesi altında özel olarak elde etmeye çalışmaktadır. Bu nedenle bazı emekli subayları da kimini tutuklatma tehdidiyle, kimini de para karşılığı kullanmaktadırlar…”
“Konuyla ilgili görevli devlet kurumlanın milli güvenlik açısından Emniyet İstihbarat, TEM ve KOM’daki Cemaatgilleri yakından takip etmesi gerekmektedir…”
“Durum savaş hâli kadar ciddidir… Çünkü yürütülen faaliyetler esasen bir cemaatin başta emniyet olmak üzere resmi kurumlara sızdırdığı müritleri eliyle yürüttüğü Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı askeri casusluk faaliyetidir…”
“Sayın Başbakana tavsiyem odur ki, suç işleyen hiç kimsenin arkasında durmasın. Suç işleyen ister bir uyuşturucu kaçakçısı olsun, isterse bir savcı aralarında hiçbir fark yoktur. Nasıl ki, 1 liralık haram ile 1 trilyonluk haram arasında fark yok ise… Eğer Başbakan bu sürecin doğrudan içinde değilse, suç işleyen savcılardan da uzak durması, tamamen kendi yararına olacaktır. Aksi halde, içinde askeri casusluk barındıran ve ABD hizmetkârı Fetullahçılar ve Adnan Hocacılar tarafından açılan bu batağın, kendisini de içine çekeceğinden hiçbir şüphe duymasın…”
Serdar Öztürk, müvekkili ve silah arkadaşı Avukat Levent Göktaş tutuklandıktan sonra “Cemaat örgütünün” üstüne gitmeye başladı. Bir gün bürosunu basan polisler sözde “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı”nı buldu. O da tutuklandı ve 5 yıl 9 ay hapis yattı. Tutuklanmadan önce ve sonra tam 84 isimle birlikte Beşiktaş’ta görevli özel yetkili hakim ve savcılar, dönemin HSYK üyeleri hakkında her yere suç duyurusunda bulundu. Listenin başına da hep Fetullah Gülen ve CIA’cı John Kunstadter’in yanında Ali Fuat Yılmazer, Recep Güven, Mutlu Ekizoğlu gibi polis şeflerini koydu. Bu isimlerin, “Askeri casusluk, yasa dışı telefon dinlemesi yapma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, sahte resmi evrak kullanma ve düzenleme” gibi tam 18 ayrı suçtan yargılanmasını talep etti.
Serdar Öztürk bu yapılanmaya karşı adeta dava açma rekoru kırdı. Açtığı davalar ve yaptığı suç duyuruları 400’ü aştı. Çünkü tutuklandığı gün şu yemini etmişti:
“Oğullarımın döktüğü her bir gözyaşının hesabını sorup, gördüğüm hukuksuzluklara karşı yasal yollara başvuracağım.”
-Stockholm Sendromu Yaşamıyorum, Başbakan Doğru Söylüyor-
Serdar Öztürk 15 gün önce tahliye oldu. Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarı 5 yıl sonra onun çizgisine geldiğine, deşifre ettiği isimlerin tamamına yakınını görevden aldığına göre, söyleyecekleri olmalıydı. İşte Öztürk’ün sorularımıza verdiği cevaplar:
Soru : Başbakan Erdoğan, “Cemaat casususluk faaliyeti yapıyor” diyor. Ne dersiniz?
Öztürk : Doğru söylüyor. Yanlış adam doğruyu söylüyor diye doğru değişmez. Gerekçesi ne olursa olsun, AKP’nin hata yaptıklarını açıklaması ve hatadan dönüleceği iradesini göstermesi önemlidir. Aynı iradenin Balyoz sanıkları için de en kısa zamanda gösterilmesi gerekmektedir. Bu saatten sonra Cemaatin yapacağı en doğru şey de Türk Milleti’ne doğruları anlatıp, hatalarını kabul etmeleri, Türk Milleti’nin adaletine sığınmalarıdır. Çünkü yaptıkları işin Müslümanlıkla da bir ilgisi yoktur. İslam dini hiç kimsenin tekelinde değildir. Biz inancımızın gereği sadece Allah’a taparız, kullara tapmak bizim kârımız değil, ama cemaatte böyle bir hastalık olduğu anlaşılıyor. Ülkenin 100 yıllık geleceği için herkesin yaptığı hataları samimiyetle kabul etmesi, açıklaması ve Türk Milleti’nin kararına da saygı duyması gerekir. Biz millet olarak inancımızın gereği, affetmeyi severiz. Şimdi beni Stockholm sendromu diye eleştirenler çıkabilir. Biz bu insanlara hiçbir zaman hayranlık beslemedik, ama bunlar maalesef bu toplumun çocukları. Yaptıkları hatayı anlamışlarsa, kişisel olarak ben bana yapılanı affederim. Bunu da Türk Milleti’nin 100 yıllık geleceği için yaparım. Ama asıl helâllik almaları gerekenler Kuddusi Okkır’ın eşi Sabriye Hanım, Ali Tatar kardeşimin annesi Satı Ana ve ağabeyi Ahmet Tatar ve bu süreçte hayatını kaybeden diğer değerli insanlarımızdır. Eğer bu süreç Türk Milleti’nin birliğine hizmet ederse, bu musubetten böyle bir hayır çıkartma imkânımız olursa ne mutlu bize. Ancak aynı hatayı yapmaya, hatada ısrara devam ederlerse, bu milletin yüzde 82’sinin kendisini Türk-Müslüman ve Atatürkçü olarak tanımladığı gerçeği gözönüne alındığında, birleşen bu Cumhuriyetçi insanlar ihanettte ısrar edenleri hiç çekinmeden ezer. Mesleği, yüksek rütbesi, makamları ne olursa olsun.
Soru : 2009’da kimse daha ne olduğunu anlamazken, siz Cemaat ve Cemaat-ABD bağlantısı olduğu kanaatine, buna dair bilgi ve belgelere nasıl ulaştınız?
Öztürk : Levent (Göktaş) Albay gözaltına alındığında Genelkurmay’ı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını ‘Fetullah Gülen askeri casusluk yapıyor’ diye uyardık. Yazılı kanıtları verdik. Neydi o kanıtlar? Avukat Hüseyin Buzoğlu’nun el konulan flash diskini İTÜ bilgisayar laboratuvarında çözdürdük. Bunun içeriğinin başkası için hazırlandığını, daha sonra onunla ilgili verilerin silinip, Buzoğlu’na uyan verilerin yüklendiğini ve bunun da Emniyette yapıldığını kanıtladık. Levent Albayın ofisinde el konulan DVD’nin de ona ait olmadığını net olarak biliyorduk. Burada Levent Albay’ın tutuklanmasını sağlamak için askeri sır niteliğinde bilgiler yüklenmişti. Birilerinin ellerinde hedef kişilerin listesi vardı ve operasyonu yapan da Amerikalılardı. Mesela benim ofisimin aranması için gösterilen dayanak 24 Mayıs 2009 tarihli bir ihbar e-mailidir, ama burada benim adım geçmiyor. Bunu hiçkimse hukuki, yargısal bir faaliyet olarak açıklayamaz. Ofisime yönelik organizasyonda yer aldığından şüphelenip, hakkında suç duyurusunda bulunduğum polislerden birinin ABD Büyükelçiliği ile doğrudan telefonla görüştüğünü, ofiste keşfi yaptığını iddia ettiğim polislerin ise İsrail’le doğrudan telefonla görüştüğü ortaya çıkardık. Levent Albay daha gözaltındayken bir polis memurunun gelip, ‘Komutanım biz de Ülkücüyüz. Ne yapılmaya çalışılıyor, anlamıyoruz. Sürekli toplantılar oluyor, Amerikalılar gelip gidiyor’ demesini ciddiye aldık. 10 veya 11 Ocak saat 22.30’da Amerikalıları İstanbul Emniyet İstihbarat Şubesinin bulunduğu C blokun önünde bizzat gördüm. Daha sonra Ergenekon iddianamesi eklerinde, Tuncay Güney’in CIA görevlisi John Kunstadter’in elemanı olduğuna dair bazı dökümanlar bulduk. Avukatlık yaptığım süreçte bu operasyonun kurgulama aşamasında olduğunu bildiğimiz bir kişiyi tanık gösterdik, dinlenmedi. Bize verdiği bilgiler, hedef kişileri belirlemek için Türkiye’de bir şirket kurulduğuydu. Bu şirketin araştırılması talebimiz de kabul edilmedi. En nihayet Wikileaks belgelerinde de Amerikalıların, polislerden birifing alacak kadar işin göbeğinde olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla bu tümüyle bir dış operasyondur, cemaat mensubu bazı kişiler bu operasyonda fiilen yer almışlar, kendi milletine ve dinine ihanet etmişlerdir. Tüm bunları birleştirince, bir askeri casusluk faaliyeti ile karşı karşıya olduğumuzu anladık. Biz NATO üyesi olsak da, her ülkenin milli planları vardır. Müttefik ülke olsak bile ciddi hiçbir ülke buna müsaaade etmez.
-Devlette Bin Gladyo-
Soru : ABD’nin hedefi ve bu operasyonlarda cemaatin rolü nedir?
Öztürk : Olay şematik olarak şudur; ABD, Türkiye’yi zayıflatmak istiyor. Bunun için de cemaatin yargı, emniyet, ordu ve basın içindeki yapılanmasını operasyonel olarak kullanıyor. ABD’nin hedefi, zayıf düşen Türkiye’nin bölünmesini sağlayarak, K. Irak ve Türkiye topraklarından kopartılacak parçalarla kukla bir Kürt devleti kurmaktır. Bu küresel operasyonu da Kürtleri çok sevdiğinden değil, sadece İsrail’in güvenliğini sağlamak, petrol ve maden yataklarını rahatça sömürmek için yapıyor. Cemaat sadece taşerondur. İşin gerçeği şudur; Cemaatin yargı ve polisteki örgütlenmesi, Amerikan istihbarat örgütlerindeki savaş çetelerinin tetikçisidir. Cemaatin içindeki herkes tabii ki örgüt ve örgüt üyesi değildir Bir takım insanlar halisane dini duygularla cemaat içindedir. Ama ABD bu dönemde gladyo yapılanmasını MİT, emniyet, yargı, ordu ve basın içinde gizli olarak teşkilatlanmış cemaat üyeleri içinden teşkil etmiştir. Bu kişilerin sayısı da yaklaşık bin kişi civarındadır.
Soru : Genelkurmay Başkanlığına, komutanlıklara özel mektuplar yazdınız, resmi dilekçelerle suç duyurusunda bulundunuz, ama hiçbir tebdir alınmadı veya gidişat önlenemedi. Neden?
Öztürk : Operasyon AKP ve hükümeti aşan, doğrudan Türk Milleti ve devletini hedef alan bir operasyondu. Kişisel kanaatim operasyonun arkasında Amerika’nın olduğunu anladıkları için çekindiler. Ordunun o dönemde bu operasyona engel olma gücü yoktu diye düşünüyorum. O yüzden de tek güç olan Türk Milleti’ni uyandırma ve bilgilendirmeye çalıştık. Gezi Parkı olayları ve halkın Silivri’de ayağa kalkması, tümüyle Amerikalıların kontrolündeki bu operasyona ve bunu yürüten taşeronlarına tepki niteliğindedir.
-Cemaat General Seviyesine Ulaştı-
Soru : Erdoğan her gün suçlama yapıyor, ama icraat, ciddi bir soruşturma veya dava yok. Sadece görevden almalar var. Sizce acilen yapılması gereken nedir?
Öztürk : Devleti yönetenlerin ilk yapması gereken, TSK içindeki cemaat yapılanmasını temizlemektir. Bize göre, şu anda general seviyesine ulaşmış bu kişilerin bir gecede emekliye sevk edilmesi gerekiyor. Hükümet şu anda bunu yapacak güçte ve yapmalıdır da. Halk, ordu içindeki temizliği ‘orduya kumpas’ olarak değerlendirmez, çürük elmaların ayıklanması olarak kıymetlendirir. Devletin bin yıllık geleneği var. Orduya, camiye ve okula siyaset sokulmaz. Böye bir şeye tevessül eden haindir. Ordu içinde ayrılık gayrılık yaratacak, cemaat veya siyasi akımlara asla müsamaha gösterilemez. Hele hele müttefik bir ülke bile olsa, ülkemizi hedef almış bir operasyonun kontrolünde olan Cemaat yapılanmasının ordu içinde uzantısının olması kabul edilemez.
-Batırılmak İstenen Gemi ve Çalan Kaptan Denklemi-
Soru : Bu kapsamda 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarını nereye oturtuyorsunuz?
Öztürk : 17 Aralık operasyonu asla bir temiz eller operasyonu değildir. Tümüyle ülkeyi istikrarsızlaştırmak için değişik bir yol ve yöntemin denenmesidir. Yabancı bir gizli servisin kontrolünde olan cemaatin, bu gizli servisin yürüttüğü operasyonun manivelası olduğu çok açıktır. Cemaat sürekli ‘delil gösterin’ diyerek, herkesi aptal yerine koymaya çalışsa da Türk Milleti Cemaat ve Amerikalıların sandığının aksine öngörülü ve ne olduğunu anlayabilecek birikime sahiptir. Bu bir örtülü faaliyettir. Örtülü faaliyet demek aynı zamanda casusluk faaliyeti demektir. 17 Aralık şu ya da bu. Bir tarafta Amerikalıların kontrolünde gemiyi batırmaya çalışan adamlar var. Deşifre olunca, ‘gemi kaptanı hırsızlık yapıyor’ denerek, gemiyi batırma faaliyeti gözden kaçırılmak istendi. Gemi kaptanı hırsızsa, kaptanlık yapacak çok kimse var, ama gemi batarsa herkes gider. O yüzden asli hedefimiz gemiyi batırmak isteyenler olmalıdır. Hırsızlık ciddi, ama bunun yanında tali bir konudur. Bir başka örnek vereyim; Sizi öldürmeye çalışan biri var, bir de cebinizden cüzdanınızı çalmaya çalışan. Önce hangisiyle mücadele edersiniz?
Soru : AKP-Cemaat bir bütündü ve aynı kaynaktan güç alıyorlardı. Ne oldu da bu kırılma yaşandı?
Öztürk : ABD, AKP’yi kendi küresel projelerini uygulamak için getirdi, yol arkadaşı olarak da Cemaati yanına koydu. AKP’in geniş kadrosu yoktu, ama parası vardı. Cemaatin ise hem kadrosu, hem parası vardı. AKP, ABD’nin istediklerini istediği şekilde yerine getiremedi. Türk Milleti’nin Kıbrıs, Ermenistan, D. Karabağ’la ilgili hassasiyeti ve ülkenin bütünlüğünün korunması konusundaki kararlılığı nedeniyle AKP başarılı olamadı. ABD kendi istediklerini, istediği şekilde yapamadığı için AKP’yi saf dışı bırakmaya çalışıyor. Buradaki savaş aslında Cemaate karşı değil, bunun arkasındaki Amerikan savaş çeteleriyledir. Kastım, ABD’nin istihbarat örgütleri ve ordusu içinde yapılanmış, finans ve silah şirketleri tarafından yönlendirilen, güya Amerikan halkının çıkarları ve Amerikan halkını korumak için değişik ülkelerde örtülü operasyonlar yapan gruplardır.
-Cemaat Okulları Amerikan Kolejlerinin İşlevini Görüyor-
Soru : Bu “örgütü” ilk ortaya çıkaranlardan birisi olduğunuza göre, bir ad vermek gerekirse ne dersiniz?
Öztürk : Bunu cevaplamadan önce bir örnekle açıklayayım. Eskiden tüm düyada Amerikan kolejeleri vardı. Zeki gençler Amerikan kolejlerinde okur, yurtdışında eğitim görür ve devletin önemli makamlarına gelirlerdi. Çoğu Amerikan hayranlığı ile yetiştiği için Amerikalıların her dediğini sanki kutsal bir emirmiş gibi kabul ederek davranırdı. Bunun karşısında da ABD veya başka bir devlet, hangisi olursa olsun milli çıkarların sıkı sıkaya korunması gerektiğini düşünen, milli ruha sahip bir devlet adamı grubu vardı. Bütün mücadele bu minval üzerinde yürürdü. Bütün dünyada genel olarak ABD karşıtlığının artması sonucu bu tip okullara rağbet azaldı ve bir şekilde ABD’nin yerel ülkelerdeki insan kaynakları zayıfladı. Bugün cemaatin 191 ülkede 800 civarında okulu olduğu söyleniyor. Bu okullarda bildiğim kadarıyla 8 saat Türkçe, 25 saat İngilizce ders veriliyor ve genellikle Batı kültürü öne çıkarılıyor. Bu nedenle İngiltere tarafından Fetullah Gülen’e İngiliz kültürünün yayılmasına katkıda bulunudğu için ödül verilmiştir. Bu tabii bize göre nahoş bir durumdur. Bizim işimiz İngiliz ya da Fransız kültürünü benimsemek ve yaymak değil, temeli adalete dayanan kendi öz kültürümü dünyaya yaymaktır. Cemaat mensubu polislerin bir kısmı da bu şekilde yetiştirildi, Afrika ülkeleri ve Kosova’da görev yapıyorlar. Amerikalıların, Cemaati Türkiye dışındaki operasyonlarda nasıl kullandığına güzel bir örnekten söz edeceğim. Bu şekilde BM görevlisi olarak Afrika’nın bir ülkesinde görev yapan emniyet müdürümüz yerel seçimlerde ABD’nin devlet başkanı olarak seçilmesini istediği kişiye Müslümanların oy vermesini sağlamak için kabilerlerle birebir irtibata geçmiş, radyo istasyonu kurmuş, bunu uzak kabilelere de ulaştırıp, ABD’nin istediği kişinin seçim propagandasını yapmıştır. Bu şekilde o kişinin devlet başkanı seçilmesine katkıda bulunmuştur. Diğer aday da Müslüman bir adaydır. Bu, ABD’nin Cemaati nasıl bütün dünyada operatif olarak kullandığına güzel bir örnektir. Afrikalı Müslümanlar camide yanlarında namaz kılan Müslüman bir Türk’e sonuna kadar güvenirler. Oysa bir Amerikalının böyle bir faaliyet yapması mümkün değildir. Bir Türk ‘Selamün aleyküm’ dediğinde akan sular durur, tüm imkanlar akıtılır. Bu açıklamadan sonra ben olsam örgüte Truva Atı Örgütü adını veririm.
-Hariciler, Yezid Gibi-
Soru : Ama herkes onların İslâm’a hizmet ettiğine inanıyor…
Öztürk : Yaptıkları işlerin Müslümanlıkla bir ilgisi yok. İslâmiyete hizmet ettiklerini söylüyorlar, ama bu şuna benziyor: Hz. Osman ve Hz. Ali’yi katleden Hariciler, sabahtan akşama kadar namaz kılan, akşamdan sabaha Kur’an okuyan, dışarıdan bakıldığında Müslüman görünümlü insanlardı. Ama Allah’ın en sevgili kulunu katletmekte hiçbir duraksama göstermelider. Bir de utanmadan bunu İslâmiyet adına yaptıklarını söylediler. Aynı şekide Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i kattlettiren ve o dönemde bildiğimi kadarıyla halife olan Yezid de bu cinayetleri din adına yaptığını iddia ediyordu. Ancak ne Haricilerin, ne de Yezid’in yaptığının İslâmiyet’te en ufak yeri yoktur. Bugün dahi lanetle anılmaktadır. Biz 580 yıl Ermenilerle barış içinde kardeşçe yaşadık, kız aldık kız verdik. Ermeni bakan, general oldu. Ancak emperyalist ülkelerin kışkırtmalarıyla bu millete ihanet ettiler, bedelini de çok acı şekilde ödediler. Türk Milleti’nin bu ihaneti unutmamasının sebebi, 580 yıllık bir hukukun böyle arkadan hançerlenerek, sonlandırılmasına duyulan öfkedir. Bu sürecin sonunda da Türk Milleti, Cemaati ve yaptıklarını unutmayacak. Cemaatin içinde mutlaka konuyu bilmeyen saf, temiz insanlar var. Onların da bir an önce gerçeği göremsi gerekiyor. Bu toplumda İslâm’a ve insanlığa hizmet eden herkeke saygı duyulur, yardım edilir, ama bunu görüntü olarak kullanıp, yaratılan imajı başka amaçlara tahvil edenlere saygı duyulmaz.
Soru : Yıllardır hukuki yollardan mücadele ettiniz, ama pek de netice alamadınız. Yine de mücadeleye devam mı?
Öztürk : Hukuki mücadele bir süreçtir, bitmiş değil. HSYK’ya yaptığım suç duyuruları Genel Kurul’da. Reddedilirse, onlar hakkında da suç duyurusunda bulunacağım. Tablo net, herkes tarafını seçmek zorunda. Bu uzun soluklu bir mücadele, aynı zamanda toplumun dinamiklerinin de bir şekilde bilgilendirilmesi gereken bir mücadele.
Son soru kendimize; Bu insanlara vakt-i zamanında kulak verilse, Türkiye bu rezillikleri yaşar mıydı?
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
28 Mart 2014