İçeriğe geç

Askeri Yargı, Dava Bitmeden Atılan Askerlere “Aklanın da Gelin” Dedi: Şüpheden TSK Yararlanır!..

Evrensel hukuk ilkesidir; Masumiyet karinesi, yani suç kesinleşmeden kimsenin suçlu sayılmaması… Şüpheden sanığın yararlanması…

Lâkin Türkiye Ergekenon, Balyoz, İstanbul ve İzmir Casusluk başta olmak üzere bilumum isimli kumpas davalarda, tüm sanıkların peşinen suçlu ilân edilmesini yaşadı. Şüpheden sanık değil, savcı ve hâkimlerin yararlandığını gördü.

ÖYM’ler gitti, “kumpaslar” dizi dizi döküldü de evrensel hukuk ilkeleri geri mi geldi?

En azından “paralel yargı” iddialarının odağındaki askeri yargıda, durumun eski hamam, eski tas olduğu anlaşılıyor.

Konumuz; İzmir Askeri Casusluk davası. Yüzlerce subay, inanılmaz iddialarla itibarsızlaştırıldı, uzun süre hapis yattı. Çoğunluğu da henüz emekliliğine hak kazanmamış genç subaylardı.

“İtibarsızlık”, hapis yetmedi; Hava ve Deniz Kuvvetleri, davada müebbetle yargılanan personeli hakkında dahi hiçbir işlem yapmazken, iddianamelere itibar eden Kara Kuvvetleri Komutanlığı, davanın bitmesini beklemeden ve savunmalarını almadan haklarında 2 ilâ 6 yıl hapis istenen 63 genç askeri Disiplin Kurulu kararıyla ihraç etti. Çoğu sersefil!.. İş yok, güç yok, üstüne TSK’ya ödemeleri gereken yüklü borçlarla boğuşuyorlar.

Yargıda adaleti bulma umuduyla peş peşe Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne ihraç işleminin durdurulması için dava açtılar.

Hakimlerden biri henüz imzalamadığı için mahkeme kararı açıklanmasa da geçtiğimiz günlerde sonuçlandırılan ilk dava Astsubay Davut Yıldız’ınki oldu.

Askeri Savcı, ihraç işleminin doğru olduğunu belirterek, davanın reddini istedi. Mahkeme ise İzmir Askeri Casusluk davasının bitimine kadar beklenmesini kararlaştırdı.

Savcı’nın talebine bakınca, “olumlu” diye değerlendirilebilecek bir karar. Lâkin yaşadıkları mağduriyetler ortada ve İzmir Casusluk davasının daha kaç yıl süreceği belli değil.

Özetle bu kararla, “Şüpheden sanıkların değil, TSK’nın yararlanması” onaylanıyor, sanıklara da “aklanıp, gelin” denmiş oluyor.

Astsubay Davut Yıldız’ın başına gelenler, yukarıda söz ettiğimiz evrensel hukuk ilkeleri açısından öylesine çarpıcı ki, anlatmamak olmaz. Zira hakkında “şüphe” dahi yok. Ya, ne var?

Meşhur Pandora veri tabanında ismi de geçmiyor, eskort kızlarla bağlantısı da yok. Hava savunma astsubayı olan İ.K. ile bekâr evinde kalıyor. Polisler eve geldiğinde İ.K.’nın laptopuna el koyuyor. Laptopta İ.K.’ya ait mesleki bilgi ve belgeler bulunuyor. İ.K. davada ne sanık, ne tanık. Ama ona ait belgelerle Davut Yıldız suçlanıyor. Hem de birinci iddianamede, bu belgelerin ev arkadaşına ait olduğu yazdığı halde. Yıldız duruşmalarda itiraz ediyor, arkadaşı, “Laptop ve belgeler benim” diyor. Ne mi oluyor? Savcı Genelkurmay’a, “Şu laptopta, şu belgeler çıktı. Değeri ne?” diye soruyor. Genelkurmay’dan “gizli belge” cevabı geliyor ve ikinci iddianame, o belgeler Davut Yıldız’a aitmiş gibi hazırlanıyor.

Davut Yıldız işte bu iddianame ve yazışma oyunları yüzden ihraç ediliyor. Askeri yargı da bu ihraç işlemini “mâkul” buluyor!..

Yıldız, bir duruşmada şunu söyledi:

“Eğer mezun olduğunda kura çekiminde, Hava veya Deniz çıksaydı disiplinli, eğitimli, ahlâklı subay olacaktım. Ancak şansıma Kara Kuvvetleri çıktı, şimdi disiplinsiz, eğitimsiz, ahlâksız oldum.”

Haksız mı?

-İzmir Hakim ve Savcılarına Niye Dokunulmuyor?-

Davut Yıldız ve diğerleri, 12 Ocak’ta başlayacak olan İzmir Askeri Casusluk duruşmasında iddianameleri hazırlayan dönemin Savcısı Zafer Kılınç hakkında bir kez daha suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor.

Lâkin tüm sanıkların kafasında, “HSYK bazı savcı ve hakimlere görevden el çektirirken, bu davanın hakim ve savcılarına niye dokunulmuyor?” sorusu var. Şunları hatırlatıyorlar:

“Dönemin savcısı Zafer Kılınç, hiçbir somut delil olmadan yüzlerce subayı tutuklamaya sevketti. Tüm kamu kurum ve kuruluşlarını dolaşıp, algı yaratmak için brifing verdi. Hatta bunların eskortlarla irtibatla olduğunu anlatıp, Zührevi Hastalıklar Hastanesi’nden cinsel hastalığı olup, olmadığına dair rapor almalarını önerdi. Birinci iddianamede sanık gösterdiği birçok bürokratı, 17/25 Aralık sonrası hazırladığı ikinci iddianamede mağdur-müşteki yaptı. Duruşma Savcısı Hüseyin Alaybey sanıkların masum olduğunu kanıtlayacak tüm talepleri reddetti. Nöbetçi Hakim Serdar Ergül hiçbir somut delil olmadan tüm subayları tutukladı, sonra özgürlük hakimi oldu, tahliye taleplerini yine reddetti. Hakim Atilla Rahman sanıkların tanık dinlenmesi ve materyaller üzerinde DNA, parmak izi incelemesi yapılması taleplerini reddetti. Hakime Dilek Öztürk tüm duruşmalarda uyudu, uyandığında ‘tutukluluğa devam’ dedi. Bunların hepsini defalarca HSYK’ya bildirdiğimiz halde hiçbir işlem yapılmadı. Acaba daha ne bekleniyor?”

Tabii en önemli soru şu; Askeri yargıda neler oluyor ve kapının önüne konulan bu 63 genç subaya kim sahip çıkacak?

Mamak, Şirinyer, Eskişehir, Malatya, Antalya ve Foça’ya kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

2 Ocak 2015

Kategori:Uncategorized