İçeriğe geç

NATO Kuşatması ve Kaddafi’nin Linci!..

Erdoğan’ın Latin Amerika gezisi dönüşünde 1 Mart tezkeresiyle ilgili yaptığı açıklamayı yeniden hatırlayalım.

Sözlerinin ilk bölümü şöyleydi:

“1 Mart tezkeresinde Türkiye Irak’ta olsaydı, Irak’ın durum böyle olmazdı. Çıkacak netice Türkiye’yi masaya getirecekti. O zaman Bush, benle yaptığı görüşmelerde bir ricada bulundu. Ama maalesef biz kendi arkadaşlarımızın yanlışıyla baş başa kaldık. Sonra Başbakan oldum, tekrar ricada bulundu ve tezkere geçti. O zaman da Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimiz oraya girmemizi istemediler. Biz de dedik ki, istenmediğimiz yere girmeyiz. Ufku görmek çok önemli.”

İkinci bölüme geçmeden önce 1 Mart sonrası ile ikinci tezkere öncesinde -bu arada Süleymaniye’de askerimizin başına çuval geçirilmişti- dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Ağustos 2003’te Milliyet’ten Derya Sazak’a verdiği röportajdan bir bölüm aktaralım.

Soru : “1 Mart’ta Meclis kararıyla savaşın dışında kalan Türkiye, şimdi Irak’a niye gidecek? Ne değişti?.. Barışa katkı gerekçesiyle bile olsa ne değişti? Irak’ta her gün insanlar ölüyor.”

Gül’ün, aslında 1 Mart tezkeresinin “içeriği” hakkında da bilgi niteliğinde olan cevabı şuydu:

“O zaman savaşa girmek söz konusuydu. İkincisi Türkiye’ye yabancı asker gelecekti. 50-60 bin asker bizim topraklarımıza gelecekti. TBMM üyelerinin en çok sorguladığı konular bunlardı. Irak’ta çok sınırlı bir alana, 20-30 kilometre girilecekti. Musul, Kerkük’e gidilmeyecekti. Meclis bunları tartıştı. Tezkere geçmeyince biz hükümet olarak bu kararın arkasında durduk.”

Üç gün önceki, “Gül ve Arınç Barzani’nin Adamları mıydı?” başlıklı yazım üzerine dönemin AKP İstanbul Milletvekili Emin Şirin’den de şöyle bir mesaj geldi:

“Ben 1 Mart tezkeresine hayır oyu verdim. Doğru da yaptım. Ama aynı zamanda ABD askerlerinin Türkiye’den geçmelerine ve hatta yerleşmelerine hayır derken, Türk Ordusunun 15.000 askerle Kerkük’e, Türkmen bölgesine girip, yerleşmesini teklif ettim. Neden dinlemediler?.. Peki şimdi ABD’ye (hangi korkularla) İncirlik ve Diyarbakır’ı kullandırıyorlar?..”

Gül ve Şirin’in açıklamalarını toplarsak, 1 Mart tezkeresinden şu sonuçlar çıkıyor:

– 50-60 bin yabancı asker Türkiye’ye gelecekti…

– Türk askeri Musul-Kerkük’e gitmeyecek, sınırlı bir alanda kalacaktı…

Bundan sonra Erdoğan’ın o açıklamasının ikinci bölümüne geçelim. Dedi ki;

“Şimdi Suriye’de de, bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Hassasiyetlerimizi Türkiye olarak korumak zorundayız. Bu hava sahası, aynı zamanda NATO hava sahasıdır. Onlar da gerekli adımları atmak durumundadır. Bunlar aynı zamanda herkes için bir test niteliği taşıyor.”

NATO’nun desteklediği Libya operasyonu için dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin açık açık, “Haçlı seferine öncülük ettiklerini” söylediğini;

Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın, “NATO’nun Libya’da ne işi var?” itirazından hemen sonra, operasyona destek verdiğini, sonrasında da, “Türkiye aynı zamanda NATO toprağıdır” dediğini hatırlıyorsunuz, değil mi?

1 Mart tezkeresi kabul edilmediği için 50-60 bin yabancı asker Türkiye’ye gelmedi, ama bugün ABD-NATO uçaklarıyla Türkiye’de.

Hava sahamızda artık NATO angajman kuralları geçerli. NATO ve ABD’nin izni olmaksızın sınırlarımızda uçak uçuramıyoruz.

Şimdi ABD’ye, “Ya beni. Ya PYD’yi seç” resti çekiyoruz da;

Geçmiş yıllarda PKK’yı terör örgütleri listesine almamak için listesini güncellememiş ve Genel Sekreterinin, “Müslümanlar için savaşmayız” dediği bir NATO’dan söz ediyoruz.

-Önce Ege, Sonra Karadeniz de NATO’ya mı Teslim?-

İşte bu NATO’ya, hava sahamızdan sonra denizlerimizi de “devretmeye” hazırlanıyoruz.

Türkiye’yi ne kadar “sevdiği” malûm Almanya Başbakanı Merkel, son aylarda Türkiye’yi yol etti… Kadıncağız, mülteciler Avrupa’ya geçmesin diye çırpınıyor(!), saçını süpürge ediyor, bir takım “fesatların” söylentilerini boşa çıkarmak için AK-Saray’a dahi gidiyor…

Ankara’yı son ziyaretinde, Türkiye ile 10 maddelik bir mutabakat yaptı. O maddelerden üçü şöyle:

– Frontex’in (AB sınır yönetim ajansı) daha etkin çalışması için çaba sarf edilecek.

– Sahil güvenlik ekibi ortak işbirliği yapacak.

– Mültecilerin yasadışı göçü konusunda NATO göreve çağrılacak.

Merkel’le basın toplantısında Başbakan Davutoğlu’nun yarın yapılacak NATO Savunma Bakanları toplantısını hatırlatarak, “Suriye’den gelen mülteci akınının bütün sonuçları ve NATO’nun devreye girmesi konusunda iki ülke NATO’ya bunu iletecektir. NATO’nun gözetleme mekanizmalarının sınırda ve Ege’de etkin şekilde kullanılması konusunda çaba sarf edeceğiz” dediğini de hatırlatıp, Merkel’in ziyareti öncesi ve sonrasındaki bazı gelişmeleri anlatalım:

AB’nin planı; Türk ve Yunan sahil güvenliğinin, AB sınır koruma kurumu Frontex’in koordinasyonu altında Ege Denizi’nde ortak çalışmasıydı.

Ancak Yunanistan bu plana karşı çıktı ve “Türk-Yunan ortak devriyesi gibi yeni üretilmiş fikirleri tartışamayız” resti çekti. Çünkü Atina, “Ankara’nın mülteci krizini Ege’deki varlığını arttırmada kullanabileceğinden” endişe ediyordu.

Özetle, bebek bedenleri Ege sahillerine vururken bile adamların öncelikli derdi Ege’de “egemenlik”ti.

Besbelli Yunanistan ikna edilemedi ki, Ege’de NATO göreve çağrıldı?!.

Peki Merkel Türkiye’den ayrıldıktan sonra ne oldu, duydunuz mu?

Yunanistan Başbakanı Çipras Merkel’ii arayıp, o 10 maddelik mutabakatın detayları hakkında bilgi istedi.

Görüşmede Çipras’ın, “NATO’nun ancak Türk karasularında gözlem uçuşu yapabileceğini, Yunan karasularında izleme görevi yapılmasına izin vermeyeceklerini” söylediği;

Merkel’in de, “NATO’nun müdahilliği Türk karasularıyla ilgili, Yunanistan’ın egemenliğini etkileyecek herhangi bir durum yok” dediği açıklandı.

Türkiye ve Yunanistan; İkisi de NATO üyesi ülkesi… Dünyanın önünde büyük bir insanlık dramı var… Ama Yunanistan “İlla da Ege’deki egemenliğim” diyor ve bunu hem NATO’ya, hem AB’ye kabul ettiriyor… Türkiye ise Ege’deki egemenliğini de gözü kapalı NATO’ya devrediyor…

Peki NATO, Ege’deki sorunlar konusunda hangi ülkenin tezlerine daha yakın, hangi ülkeye “asli evlât” muamelesi yapıyor? Tabii ki, Yunanistan’a… Yarın, öbür gün Suriye sınırında olduğu gibi Ege’deki “krizlere” de Yunanistan leyhine el koyacağı belli değil mi?

Diğer önemli gelişme; Putin’in talimatıyla Rusya, Karadeniz kıyısına 40 savaş uçağı ve helikopteri gönderdi.

Türkiye’yi Rusya’dan “korumak” için NATO’nun Karadeniz’e yerleşmesi ve buradaki “egemenliği” de ele alması yakın demektir.

Bölgede ABD-Rusya’nın “danışıklı-dövüş” yaptığını anlamak için daha ne olması gerekiyor acaba?

Adım adım, çepeçevre kuşatılıp; Saddam’ı bir bayram sabahı asan, Libya’ya “Haçlı seferi” düzenleyip, düne kadar başkentlerinde çadırlar kurdurdukları Kaddafi’yi vahşice “linç” ettirenlere mecbur ve mahkûm edildik…

Erdoğan, “Ufku görmek önemli” diyordu ya; İşte görünen kapkara ufuk!..

Müyesser YILDIZ

10 Şubat 2016

Kategori:Uncategorized