İçeriğe geç

Suriye Politikasında İki Çatlak mı Var?!.

Erdoğan-Davutoğlu arasındaki “çatlak” dış politika, özellikle Suriye konusunda da gözle görülür hale geliyor.

Eğer “iyi polis-kötü polis”i oynamıyorlarsa, “çatlak”ın iki boyutu var gibi; Biri PYD-YPG, diğeri de Suriye’ye kara operasyonu planlarına ilişkin.

-Davutoğlu Dün PYD Konusunda Kimi Suçladı?-

PYD-YPG meselesinden başlayalım.

Erdoğan’ın PYD-YPG’ye 2014’ten beri “terör örgütü” dediği ve PKK’yla bir tuttuğu, buna karşılık PYD eşbaşkanı Salih Müslim’i defalarca Türkiye’de ağırlayan, Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle biraraya getiren ismin Davutoğlu olduğu biliniyor.

Davutoğlu’nun PYD’ye bakış açısını, Türkiye’deki 6-7 Ekim “Kobani ayaklanmasından” sonra Ekim 2014’te yaptığı bir açıklamayla somutlaştıralım.

İmralı’daki teröristbaşının, yol haritasının çıkması için iktidara 30 Eylül’e kadar süre tanıdığı,

30 Eylül günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yol haritasının Cumhurbaşkanının onayına sunulduğu ve hemen ertesi gün Resmi Gazete’de yayınlandığı,

Aynı gün Başbakan Davutoğlu’nun ilk kez Selahattin Demirtaş’ı Başbakanlık’ta ağırladığı,

Suriye tezkeresinin çıktığı,

Aynı gün Salih Müslim’in birkez daha Türkiye’ye getirildiği yoğun bir süreç yaşanmış…

İşte Davutoğlu’nun bu sürecin ardından Malatya’dan dönerken anlattıkları:

“Tezkereden bir gün önce öyle bir planlama yaptık ki, çözüm süreci ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkardık. Bu zamanlama ile HDP’ye şu mesajı verdik; Bu tezkereyi çıkararak, ne içerideki, ne dışarıdaki Kürtleri karşımıza almaya niyetimiz yok. Çözüm sürecini dakik şekilde işleteceğiz. Çözüm süreci kararını bir gün önce getirdiler, ‘bekleyin, yarın yapacağız’ dedim. Tezkere gece 12.00’de gitti, çözüm sürecini 17.00’de ilan ettik. Biz satranç oynamayı bilen insanlarız. Selahattin Demirtaş’a ‘bak’ dedim, ‘Yarın bizden Kobani’ye yardım isteyemezsiniz, eğer tezkereye hayır derseniz. Aynı gün Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz. Bakın kaç jest arka arkaya. Bir anlamda ‘meşru görüyorum seni’ diyoruz. Bu dediğimiz adamlar sicili temiz adamlar değil ki; PYD, Suriye halkının katliamına ortak olmuş bir örgüt. Şimdi sağda solda özgürlük kahramanı gibi konuşuyor. İnsani yardımın her türlüsünü gönderdik, Haseke’ye yardım için kapalı olan askeri kapıyı açtık Şenyurt’ta, onu da biliyorsun. Sonra sen bayramın üçüncü günü memlekete bayramı zehir ediyorsun. Bunun iyi niyetli bir tarafı var mı?”

Peki Davutoğlu ne zaman PYD-YPG’ye tavrını değiştirdi?

Galiba tam 1 yıl sonra 14 Ekim 2015’te… Gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı kahvaltıda şunları söyledi:

“PYD ve PKK’yı ayırt etmek 5-6 ay öncesinde belki bir anlam taşıyabilirdi, ama bu ayrımın artık bir anlamı kalmadı.”

Davutoğlu, o gün PYD’ye verilen silahların PKK’ya gitmeyeceği konusunda hiç kimsenin inandırıcı bir gerekçe söyleyemeyeceğini, ABD ve Rusya’nın PYD’ye silah yardımı yapmasını kabul etmeyeceklerini, böyle bir şey olursa gerekli diplomatik girişimlerin yapılacağını da açıkladı.

Biliyorsunuz Erdoğan son dönemelerde ABD-PYD ilişkisi konusunda iyici sertleşip, “Senin müttefikin ben miyim, PYD mi? Seçimini yap” deme noktasına geldi. Erdoğan’ın her çağrısında ABD’nin cevabı aynı oldu, “YPG’yi terör örgütü görmediğini” duyurdu.

Son olarak 2 gün önce ABD Dışişleri sözcüsü Mark Toner, YPG’yi desteklediklerini tekrarladığı halde Başbakan Davutoğlu dünkü “Yeni Türkiye Yolunda” konuşmasında bakın ne söyledi:

“Rusya, rejim, PKK ve YPG el ele tutuşmuş Türkiye’nin güney sınırında bir terör kuşağı, bir terör yapılanması kurmak istiyor. Türkiye’yi bir terör yapılanmasıyla sınır komşusu haline getirmeye yönelik tüm bu oyunların farkındayız ve buna izin vermeyiz.”

Davutoğlu’nun ABD’nin adını hiç anmaması, PYD-YPG’yi sanki sadece Rusya ve Esad destekliyormuş gibi sunması önemli ve ilginç bir “ayrılık” değil mi?

-İslam Ordusu ve Kara Operasyonu Karmaşası-

Ciddi bir karmaşa da Suudi Arabistan öncülüğündeki İslâm Ordusu ve Suriye’ye kara operasyonu konusunda yaşanıyor. İsim isim ve kronolojik olarak tabloyu ortaya koyalım.

Aslında ABD’nin en başından beri Türkiye’den IŞİD’e karşı kara operasyonu istediği, PYD-YPG “sopasını” da bunun için kullandığı bir gerçek. Ki, daha 3 gün önce ABD Dışişleri Bakanı Kerry Temsilciler Meclisi’nde milletvekillerinin sorularını cevaplarken, “Suriye’ye kara harekatı konusunda bazı Arap ülkeleriyle ön görüşmeler yaptıklarını” söyledi.

Peki bunu Türkiye’de ilk kez kim, ne zaman dillendirdi?

6-7 Ekim “Kobani ayaklanması” sonrasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu… Çavuşoğlu bir tv programında, “Kobani için Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturularak, bizden bir kara operasyonu yapılması istendi, ama kabul etmedik. PYD bunu da istemiyor, çünkü emellerine ters olacak Türkiye’nin orada olması” dedi.

Kara operasyonu yapmamızı isteyen acaba kimdi? PYD de olmadığına göre, belli ki ABD ve müttefikleriydi.

Çavuşoğlu’nun bunları söylediği gün gazetelere Başbakan Davutoğlu’nun AKP’li milletvekillerine, “Bu işler uluslararası bir satranç. Biz oranın düşmesini istemeyiz. Ama askerimizi de gönderip, savaştırmayız” dediği yansıdı.

Geçtiğimiz Aralık ayında Suudi Arabistan öncülüğünde İslâm Ordusu’nun kurulduğu, ittifakta Türkiye’nin de yer aldığı açıklandığında Dışişleri Sözcüsü Tanju Bilgiç, “Bunun bir askeri güç olmadığını, askeri güç oluşturulmasının gündemde olmadığını, Türkiye’nin sadece ideolojik destek vereceğini” bildirdi.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise şöyle konuştu:

“Suudi Arabistan’ın teröre karşı İslami dayanışma girişimini Türkiye olarak destekliyoruz. Riyad’da kurulacak mekanizmanın tüm aşamalarında yer alacağız, içinde yer alacağız.”

O günlerde Riyad’a giden Erdoğan da, “İslâm ittifakını önemli bir adım olarak görüyor ve Türkiye olarak bu ittifakta yer alıyoruz” mesajı verdi.

Erdoğan Şubat başında Latin Amerika seyahatinden dönerken 1 Mart tezkeresini gündeme getirerek, “bazı arkadaşlarının gizli kulisler atması” yüzünden tezkerenin çıkmadığını, bunun hata olduğunu anlatıp, şunları söyledi:

“Ufku görmek çok önemli. Şimdi Suriye’de de, bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Hassasiyetlerimizi Türkiye olarak korumak zorundayız. Bu hava sahası, aynı zamanda NATO hava sahasıdır. Onlar da gerekli adımları atmak durumundadır. Bunlar aynı zamanda herkes için bir test niteliği taşıyor.”

Erdoğan o açıklamasında sorular üzerine, Suriye’ye operasyon yapılabileceği sinyali de verdi.

O günlerde daha çok Erdoğan’ın 1 Mart tezkeresiyle ilgili sözleri üzerinde duruldu, tezkereye karşı çıkan Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ı işaret ettiği konuşuldu. Ancak bir isim, Davutoğlu ismi pek de gündeme gelmedi. Oysa dönemin Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır’ın iddiasına göre, o vakitler Başbakan Danışmanı olan Davutoğlu da tezkereye karşı çıkmış, hatta Yalçınbayır’ın ellerine sarılıp, “Abi ne olur, görüşlerinde ısrar et. Irak’a girmeyelim” demişti.

Gelişmelere bakınca, “Acaba Erdoğan’ın Latin Amerika dönüşünde 1 Mart tezkeresi üzerinden verdiği mesaj, gerçekte Suriye için ve doğrudan Davutoğlu’na mıydı?” diye sormak gerekiyor.

Hangi gelişmeler mi?

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bariz zik-zakları…

Suudi jetlerinin İncirlik’e gelmesinin kararlaştırılmasının ardından 13 Şubat’ta, “Kara operasyonu da olması lâzım. Böyle bir strateji olursa Türkiye ve Suudi Arabistan biz hepimiz kara operasyonuna girebiliriz dedik” açıklamasını yapan Çavuşoğlu, 10 gün sonra, “S. Arabistan’la birlikte Suriye’ye müdahale edileceği nereden çıktı? S.Arabistan’la Türkiye’nin Suriye’de operasyon yapması hiçbir zaman gündeme gelmedi, bu bir manipülasyondur. Böyle bir şey gündemde yoktur. Bir kara operasyonu olacaksa, bunu tüm ülkelerle birlikte yapmalıyız” dedi.

Aynı gün Başbakan Davutoğlu El Cezire Televizyonuna yaptığı açıklamada, “Türkiye sınırlarını ve topraklarını korumak için her şeyi yapacaktır. Türkiye’ye yönelik bir tehdit olursa kimsenin iznini istemeyeceğiz” demekle birlikte, şunu da söyledi:

“Eğer Suriye’ye askeri müdahalede bulunursak Arap ülkelerinin bizi savunacağının ve destekleyeceğinin garantisini bize kim verecek?”

Bu karmakarışık tabloda yegâne netlik; Suriye politikasında Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki makasın giderek açılmaya başladığı ve dahi ABD’nin sadece Suriye’de değil, Türk dış politikası üzerinde de çoklu oynadığıdır…

AKP içinde Erdoğan’a yakın isimlerin dış politikada da Davutoğlu’nu eleştirip, geçmişin yanlışlarından onu ve Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nu sorumlu tutmaya başladığını belirttikten sonra ekleyelim:

Galiba Erdoğan’ın Suriye konusunda da “aldatıldım” demesi yakın, ama acaba faturayı kime kesecek; ABD’ye mi, Davutoğlu’na mı?

İpucu verelim:

Gül’ün Danışmanı Ahmet Sever, “Abdullah Gül İle 12 yıl” isimli kitabında, “Sen Suriye’nin Dışişleri Bakanı mısın?” ara başlığı altında şunları yazmıştı:

“Cumhubaşkanı Gül hükümetin genelde dış politikasını, özellikle de Suriye ve Mısır politikasını doğru bulmuyordu. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun sanki Türkiye’den çok Mısır ve Suriye’nin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı gibi davranarak çok ileri gittiğini, bunun Türkiye’nin menfaatlerine de aykırı olduğunu, kantarın topuzunun kaçtığını düşünüyordu. Bunu Davutoğlu’nun yüzüne de birkaç kez söylemişti.”

Davutoğlu’nu siyasete kazandıran Gül bile böyle dedikten sonra Erdoğan ne söylemez ki?!.

Müyesser YILDIZ

1 Şubat 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/abdullah-gul-davutoglunu-neden-uyardi-0103161200.html

Kategori:Uncategorized